Gidiyorum gündüz gece… Göklerin kanatsız meleği oldum,ında… İmana mı geldim nedir, daha çok besmele çeker oldum… Anladığınız üzere ben artık kabin memuruyum, namı değer “uçuş hostesi”… Aslında bir senedir bu konumu yaşıyorum ama idrakına daha yeni vardım… Bir sabah uyku mahmuru gözlerimi ovalarken, apansız kendimi uçağın içinde insanlarla boğuşurken buldum ve ta o zamandan bu zamana elime kalemimi almamaya meylettim. Kalemim mi bana küstü, ben mi ona kafa tuttum bilmiyorum?!… Ama en son aşkımı oracıkta bıraktım. Aslında daha özgür, daha derin, daha uzak bir o kadar yakın görebiliyor- hissedebiliyorum artık. Kalemime sığdırabileceğim daha çok hikayeler kattım ufkuma. İmkansızları imkanlı yaptım. Yorgunlukların içinde yeni dünyalar ekledim kitabımın sayfalarına. “Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir” sözünü sentezlemeyi başardım. Okurken gezmeyi, gezerken okumayı, daha da ötesinde gezerken okuduklarımı yaşamayı öğrendim.
İşte buradayım şuan. Bıraktığım yerdeyim. Gizli aşkımın yanıcığındayım. Özlemişim onu… Ona sarılmayı, onla dertleşmeyi, onda ağlamayı unutturmuşlar bana meğer… Ne çok akıtacağım biriktirdiklerim varmış aslında… Ama boğazımda düğümleniyor her bir kelime… Anlatmak istediklerim birleşemiyor satırlarda niyeyse… Çok mu kırgın bana kalemim, içerlemiş mi onla paylaşımlarım tükendi diye bir süre… Ben hala yazarım, yazdığımı da bir ben anlarım, bir de benim gibi kalemine sarılabilen yürekler… Seni karşılık beklemeksizin sevebilen, nankörlük edip unutsan da, bir süre yok olsan da, dokunduğunda lanetini döksen de, yüzüne tükürsen de, avucunda ezilse de, mürekkebinde lekelense de yine vazgeçmeyen ve vazgeçilemeyen sevgili… İşte kalemim, sana bu yüzden aşığım, yıllar geçse de yine sende soluklanacağım… Yine sende son nefesimi vereceğim… Çünkü biliyorum ki sen benden kopmayacak ben de senden…
Ben yolların kadınıyım. Bazen gecelerin son yolcusu, bazen ise gündüzlerin merhabasıyım. Uyku saatlerini kovalıyorum, hayata bakmak için… Herkesin uyuma anını bekliyorum, düşüncelere dalmak için… Havada, bir fanusun içinde geçen uzun uzadıya zaman dilimleri… Kendimi unutmaktan korktuğum, geçmek bilmeyen anlar… Bir noktaya bakarken kilitlendiğim duraklar… Her durakta inen ve binen insanlar… Hırçın, keyifli, zengin, fakir, yalnız, yılgın, yorgun, durgun, coşkun kalabalıklar… Her yüzde okunan yaşanmışlıklar… Yaşanmışlıkların içimde yarattığı tarifi imkansız hissiyatlar… Farklı kültürler, farklı bakan insanlar, farklı olan her şeyin bende aynılaştığı tanıdıklaşan zamanlar… Aynılaşan anların içinde ise farklı olan tek yüz ben…İçimdeki farklı ben… Hikayelerimin baş kahramanı ben… İnsanların acımasızlıklarında içten içe gülümseyen ben… Hüzünlerinden hüzünlenen onları yaşayabilen ben… Çünkü kalemiyle yaşayan bir ben, bir de benim gözümle dünyayı görebilen diğerleri…
Güzel ve akıcı yazılarınızı zevkle takibe başladım Beril Hanım, başarılar..
Facebook’ta Beril Hanım sanırım sizsiniz..