Evet, aşağıda bütün süreç ve ayrıntılarını açıklayacağım üzere; İnsan öldüren hakkında hüküm: “tüm insanlığı öldürdüğü” tarzındadır. Yani: Anarşi, terör, tedhiş, taammüden katillik veya “mutlak kaza hariç” dolaylı olarak can’a kast; İslâm ve evrensel hukuka göre kısas-a tabi olup maznun’un katli farzdır. Meşhut suç/suçüstü veya suçu sabit olma hallerinde; Muhakeme hüküm ve infaz mercii olan devletin, cezayı tatbikle maznun-u infaz etmemesi halinde, halkın katili linç ederek cezasını infazı meşru bir haktır. Bu toplumun huzur, istikrar ve insicamı için zorunludur. Dolayısıyla “nefsi müdâfaa ve kaza hariç olmak üzere” diğer hallerin tamamı için “öldürme halinde “ölüm cezası” zorunlu olmak gerektir.
BİR RAHMET-İ RAHMAN VE KAMPANYA
Merhum ve müstesna insan; Rahmet-i Rahman “Büyük Birlik Partisi” Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, ilk manipülâsyon ile telâffuz olunduğu günden beri ölüm cezasının fesih ve ilgasına karşı idi. Bu yüzden suikast’e kurban gitti ve “kaldırılmasına karşı olduğu” ölümle cezalandırıldı. Kutsal dava, mukaddes emel ve milli ideallerinin şehidi oldu.
Allah (CC) O’ndan razı olsun, rahmet ve mağfiret eylesin.
29 Ocak 1993 tarihinde “Büyük Birlik Partisi’ni” kurarken de; “Milli birlik, medeni siyaset, bütünlük, asgari müştereklerde beraberlik ve adalet güneşinin nurlu ışığında insanlık için hak ve hukuk” temenni etmişti. Büyük Birliğin esprisi, amaç ve hedefi de buydu. Milletçe huzurlu, onurlu, sorumlu ve güvenli “ebed-müddet” bir yaşam sürmek..
İSLÂM VE HÜKÜM
O, vahşice, alçakça, hunharca, namussuzca ve zalimane cinayetlere karşı; Fakat Yüce Rab’in emri ve âyeti doğrultusunda; (“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı., Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki böylece suç işlemekten sakınırsınız”., Bakara, 2/178, 179… Kur_an’ı Kerimde bu âyet aynen böyle geçmekte ve açık bir emir olarak (taammüden) öldürenin mutlaka öldürülmesi emredilmektedir.) câni (cinayet) faillerinin, millet adına yargılanarak kesinlikle “ölüm cezası” ile cezalandırılmasından yana idi. Sadece Müslümanlık/İslâmiyet için değil; Bütün insanlık âlemi için geçerli olan bu kaide, insanlı aleminin emniyet, huzur ve saadeti için gerekli, olmazsa olmaz ve zorunludur.
GEREKÇE, HER ZAMAN GEÇERLİDİR
İşte, idam cezasının bütünüyle kaldırılmasını müteakip, birkaç yıl önce Antalya’dan sökün edip, İzmir, İnegöl, Kayseri ve Bursa cinayetleri ile katlanan vahşete karşı, BBP’nce; “Çok haklı, doğru, yerinde ve isabetle” başlatılan kampanyanın manâsı ve mayasında bu var. Diğer bir deyişle, idam cezasının gerekçesi her zaman aynıdır ve daima geçerlidir.
Ancak olay bundan ibaret ve bu kadar da basit değil.
1961’den günümüze alçakça, hunharca ve kahpece katledilen 100 bin’e yakın sivil, asker, genç, ihtiyar, süt çocukları ve bebekler dâhil, vatan evlât ve ayalin kanının yerde kalması, canilerin cezalandırılmaması, meşum ve menfur bebek katilinin adeta af, mağfur ve misafir edilmesi gibi, hukuk’un tahakkuk etmemesi meselesidir.
Madalyonun bir yüzü bu… Diğer yüzü?.. Görevi ihmal, hırsızlık, yolsuzluk, namusa tasallut, ırz düşmanlığı ve suiistimal nedeniyle “ölüme sebebiyet”; Gıdalarda hile-sahtecilik, ilâç, imal, inşa ve tedavi yolsuzlukları, aleni haksızlık ve hukuksuzluklar nedeniyle hayatını kaybeden, hastalıktan ölen ve intihar eden yüz binlerce vakıa sorumluları idamla yargılanmak ve suç derecesine göre gerekirse idam edilmek zorundadırlar. Aksi taktirde, suçların kısas ile (yani tam karşılığı ile) cezalandırılmadığı toplumda sulh ve sükun beklenemez…..
İDAM CEZASI NASIL VE NE ZAMAN KALDIRILDI
Kökü dışarıda anarşi, terör ve tedhiş örgütlerinin kol gezdiği; Dönme ve devşirmelerin içten içe kin-nefret ve düşmanlığına maruz, dâhili / harici bedhahların “tüm alan ve sektörleri şamil” tuzak, hile-desise, çoğu ölümle sonuçlanan hırsızlık, yolsuzluklarına rağmen Türkiye de “idam cezasının” kaldırılması tam bir gaflet, dalâlet ve hıyanettir. Peki bu nasıl oldu?..
Aslında her şey “bebek katilinin” paketlenip Türkiye’ye iadesi ile başladı. Meş’um ve menfur katil 15 Şubat 1999’da, Bülent Ecevit’in 56. hükümetine teslim edildi ve İmralı’ya konuldu. 18 Nisan 1999’da genel seçimler yapıldı. Seçimde MHP ikinci parti olarak meclise girdi ve DSP-MHP-ANAP arasında kurulan koalisyon hükümetinin ortağı oldu. Bilindiği gibi Öcalan, ABD tarafından, Ortadoğu Bölgesi’ndeki yeni planları için teslim edilmişti. Bu teslim ediliş yahut alınışı, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel daha sonraları “Öcalan’ı bize Amerikalılar teslim etti” demiş; Başbakan Bülent Ecevit ise “Öcalan’ı bize niçin teslim ettiler, hala anlamış değilim” biçiminde açıklamalarda bulunmuştu.
Koalisyon döneminde liderler, 12 Ocak 2000 Zirvesi’nde “Anayasa’dan ve uluslararası taahhütlerden kaynaklanan süreç tamamlandığında, terör örgütü elebaşı hakkındaki dosyanın, gereği için ivedilikle TBMM’ne gönderileceği” ne dair karar aldılar. 1 Ağustos 2002 tarihinde T.B.M.M’ de Anayasadan idam cezasının kaldırılması oylandı ve onaylandı. Oylamada, MHP idam cezasının kaldırılmasına “hayır” dedi. DSP, AKP, ANAP, SP, DYP, YTP’ce ‘gökkuşağı’ olarak adlandırılan bir birliktelikle idam cezası kaldırarak, APO canisini kurtarıldı.
Yani kısaca: 2002’de Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli tarafından; savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar “idam cezası” kapsamından çıkartılarak bebek katili ölümden kurtarıldı. Alçakça ve hunharca katlettiği 35-40 bin insanın kanı yerde kaldı. Adalet ve hukuk dumura uğradı. AB uyum sürecinde; 7 Mayıs 2004’de Anayasa’nın 10, 15, 17, 30, 38, 87, 90, 131. ve 160. md.de değişiklik yapıldı, 143. madde kalktı. Nihayet, 1982 Anayasası ve Türk Ceza Kanununda yer alan “ölüm cezası” ile ilgili bütün hükümler RTE hükümeti (AKP) tarafından 2006’da tüm suçlar için kaldırıldı.
Üstüne üstlük “zina” da suç olmaktan çıkartılarak topluma en büyük darbe vuruldu.
Dahası, Anayasa’nın, 38. maddesinde yapılan değişiklik ile ölüm cezası kaldırıldığı gibi, ölüm cezası ve genel müsadere cezası da verilemeyeceği hüküm altına alındı, (ancak Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebileceği şartı konuldu) Anayasa’da, ölüm cezası ile ilgili yer alan diğer hükümler de metinden çıkarıldı.
Dönemin en büyük zaaf, ihanet ve gafleti:
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar ile TC kanunlarının çelişmesi durumu/uyuşmazlık halinde; hangisine öncelik verileceği konusundaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla Anayasanın 90. maddesine fıkra eklenerek, bu takdirde, “milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınması” hükmünün öngörülmesidir ki, bu:, TBMM’nin “Türk Milleti adına egemenlik haklarından feragat etmesi” anlamına gelir. İşte katil ABD ile AB dayatmaları sonucu organize suç örgütleri, terör-tedhiş, mafya ve bölücülere verilen en büyük prim/taviz budur. Böylece, canilerin cüreti teşvik ve can emniyetleri garantilenmiştir.
NETİCE OLARAK:
Başta, milyonlarca Türk’ü esaret altında tutan Çin olmak üzere; ABD, İran, Yemen ve Suudi Arabistan dâhil 86 ülkede idam cezası var. Uluslararası Af Örgütü’nün “2010’da İdam Cezası ve İnfazlar” raporuna göre, dünyada ölüm cezasına çarptırılmış 18 bin kişi bulunuyor. Dikkat çeken ülkeler ABD, Yemen, S. Arabistan ve İran. Dünyada en fazla infaz uygulanan ülke Çin, Çin’de 2010 yılında en az 2 bin kişinin idam edildiğini tahmin eden Uluslararası Af Örgütü, bu sayının 8 bine kadar çıkabileceğini kaydetti. Çin’deki idamların büyük bölümü de ateş açarak, kurşuna dizerek ve öldürücü iğneyle infaz şeklinde gerçekleştiriliyor. Geçtiğimiz yıl Suudi Arabistan’da 27, Amerika’da 46, İran’da 252 ve Çin’de de binlerce kişi idam edildi.
Hüküm ve hikmet adalet iledir.
Adalete uygun olmayan bir hüküm hukuki sayılamaz. Devlette huzur, emniyet, refah, insicam ve istikrarın var ve sürdürülebilir olabilmesi için: “cezaların suçlara karşılık gelmesi” adaletin süratle tecelli-i; gasp, tasallut, terör ve tecavüz gibi doğrudan öldürme; Haksızlık ve yolsuzluk gibi dolaylı olarak ölüme sebebiyet vakalarında idam cezası şarttır.
İdam olmazsa, ‘öldürenin “LİNÇ” edilmesi’ halk için meşru bir haktır.
Bunun dışında hüküm, hikmete mugayirdir. Suçtur ve zulümdür.