Türkiye’de hukukçular darbe dönemlerinde iyi imtihan veremediler. Darbelere ve darbecilere karşı çıkması gereken hukukçular, darbecilerin âleti, maşası hâline geldiler. Demokrasinin gecikmesinin en önde gelen sebebi, darbecilerin ağzına bakan postal yalayıcı hukukçuların varlığıdır.
Darbeciler, hukuk profesörlerini, yargıtay ve danıştay üyelerini, savcıları, hâkimleri tank, top gibi kullanmışlar; bu korkak ve şahsiyetsiz hukukçular eliyle hukukun ve meşruiyetin ırzına geçmişlerdir.
27 Mayıs ve diğer darbeler öncesinde sokakları aşındıran kara cübbeliler, cuntanın emrinde anayasalar, kanunlar hazırlayan yağcı profesörler; Yassıada Mahkemesi’nde ‘Seni buraya tıkan güç bunu istedi’ diyerek alçakça idam kararı verenler; anarşist diye yaşını büyütüp çocuk asan cani hâkimler; 28 Şubat’ta Genelkurmay’da illegal ‘Batı Çalışma Grubu Cuntası’ nın irtica brifingini komut ile alkışlayan sözde yüksek yargı mensupları; darbecilerin emriyle parti kapatanlar, davalar açanlar, Türk hukuk tarihinin yüz karaları olarak anılacaklardır.
Türkiye’de darbeler döneminin yarım asır devam etmesinin en büyük vebali korkak siyasetçilere ve hukukçulara aittir. Zira darbe yapanlar hiç cezalandırılmamış ve yaptıkları hep yanlarına kalmıştır. Bırakınız cezalandırılmayı, bilakis mükâfatlandırılmışlar; 27 Mayıs’ta ‘temelli senatör’ yapılmışlar (Senato bunun için kurulmuştur); 12 Eylül’de ‘Milli Güvenlik Konseyi’ üyesi olmuşlar; isimleri okullara, caddelere konulmuştur.
Darbecilere uşaklık yapan hukukçular da ödüllendirilmişler; Yassıada Mahkemesi Başkanı, ne yazık ki, Türkiye’nin ilk Anayasa Mahkemesi’nin başına getirilmiş; yalaka hukuk profesörleri darbe dönemlerinde bakan yapılmış; siyasallaştırılan yüksek yargı ise militarist CHP yandaşlarıyla doldurulmuştur.
Bu arada ortaya çıkan Sacit Kayasu ve Gültekin Avcı gibi hukukçuların da başına gelmedik kalmamıştır.
***
Seneler sonra Mayıs 2006’da, İstanbul özel yetkili savcılığına getirilen Zekeriya Öz, Türk tarihinde ilk defa karanlıktaki illegal terör örgütlerini ortaya çıkaran ve darbecilerden korkusuzca hesap soran kişi olmuştur. Yaklaşık beş yıl süren ‘özel yetkili savcılığı’ esnasında, rütbesine ve statüsüne bakmadan çetecilerin ve darbecilerin üstüne gitmiştir.
Zekeriya Öz’ün bu başarısında, elbette bağımsız yargının ve onun arkasında cesaretle duran ve muhtemel bütün riskleri karşılayan Başbakan Erdoğan’ın da rolü büyüktür. Gene, âdeta bir şeref ve cesaret âbidesi hâline gelen diğer savcıların, hâkimlerin ve güvenlik görevlilerinin de bu yoldaki hizmetleri inkâr edilemez. Lâkin, Zekeriya Öz , Türkiye’de antidemokratik ve militarist mihraklarla mücadelenin sembolü hâline gelmiştir.
Zekeriya Öz, Türkiye’nin Di Pietro’sudur. Di Pietro, İtalya’da Gladyo’yu tasfiye ederken işi Zekeriya Öz kadar zor değildi; çünkü ülkesindeki herkes onu desteklemişti. Halbuki, Türkiye’de ana muhalefet partisinin genel başkanları Türk gladyosunun ve darbecilerin avukatlığına soyunmuştur.
***
Öz ve ekibinin hataları da olmuştur. Günde 20 saat çalışan, binlerce sayfalık belgeyi elden geçirip iddianame hazırlayan kişilerin bazı hatalarının olması tabiidir.
Davaların çok yoğun şekilde görülmesine rağmen uzaması, birbirleriyle ilişkisi olan sanıkların tutukluluk sürelerinin de uzamasına sebep olmuştur. Dolayısıyla adil yargılanma bakımından sorunlar çıkmıştır.
Diğer taraftan, son gazeteci tutuklamaları ve kitap toplatılması meselesi, davaların tamamına teşmil edilince yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca, misyonerlik tahkikatında bilim adamlarının evlerinin aranması da doğru olmamıştır.
Lâkin, bu ve benzeri uygulamalar, Öz’ün parlak misyonunu aslâ lekeleyemez.
***
Zekeriya Öz, sadece üstün başarılı bir hukuk adamı olarak değil, Türkiye’de gladyonun, derin devletin ve darbecilerin belini kıran bir kahraman olarak tarihe geçmiştir.