ÖZEL OLDUĞUMUZ İÇİN YALNIZIZ
Bulutlu havalara benzetiyorum hayatın rengini ve şeklini. Bultların kesin hatları, çizgisi belirgin olmadığı gibi; renginin de süresi ve netliği her an değişebiliyor… Bazen pamuk rengindedir, şekli, şemâli derli topludur. Seyrederken içinde kalırsınız hayranlıktan. Tadı damağınızdayken aniden morarır, kızarır, kararır rengi… Dağılır toplanır, aşağı iner, çıkar; bazen gırtlağınıza yapışır, bazen gürler. Sanki o masum bulutlar göklerde yalnızlıktan kurtulmak ister gibi bir o yana bir bu yana savrulur durur, rüzgarın peşine takılarak.
İnsanoğlu da öyle değil midir? Bazen sükûn içinde bazen çılgın; bazen neşede bazen kızgın…Pek çok zaman kainatın göbeğinde yapayalnız,kimsesiz ve çaresiz hissetmez miyiz kendimizi?. Hassaslaşır ruhumuz. Dokunsalar ağlarız…Çevremiz dopdoluyken, kalabalık içindeyken bile yapayalnız değil miyiz? Hayata teslim bayrağını çekerek, “yalnız gelmiş, yalnız da gidiyoruz.” Demez miyiz?
Boş laf değil bu, gerçeğin ta kendisi… Ne kadar kalabalıkla iç içe olursak olalım yalnızlık duygusu her köşe başında çıkıveriyor karşımıza… Her insan, ilahi kanun gereği tek ve özel yaratılmıştır. Özel olmanın avantajı kadar dezavantajı da olacaktır. İnsanların birbirini tam olarak anlaması mümkün olmuyor bu yüzden. Tekliğimiz, zaman zaman kendimizi kâinatta yapayalnız hissetmemize neden olmakta ve üzmekte bizi. Oysa bu gerçeği kabullenip buna alışmaktan başka çaremiz yok ne yazık ki… Sanatçıların, yazar ve şairlerin eserlerinin konusu, genellikle yalnızlık, aşk, hasret, sevgi ve sitemdir.. Şarkılar, şiirler; yoğun acılar, yalnızlıklar ve iç çatışmaları sonucu oluşarak dilden dile dolaşıyorlar nağme nağme…
“Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar yeryüzünde sizin kadar yalnızım” diyerek yıldızları kendisine dost edinmekten başka çaresi kalmamış yüreklerin eserleri, öyle bir yakın ilgiyle, sitayiş ile ellerinden alınıyor ki, adeta senin değil bizim eserimiz bu dercesine sahip çıkılıyor müellifini yalnızlığa iten kalabalıklar tarafından. Daha doğrusu, “aynı duyguları biz de yaşıyoruz ama anlatamıyoruz” dercesine…Veya önce onu yalnızlığa, hasrete, kahırlara iten kalabalıklar “bu eserlerin oluşum sancısının asıl sebebi biziz, bizim eserimiz bunlar! ' dercesine… özür dilercesine…
Daha nice haykırılamamış duygular girmiştir mezara…Söylenmemiş sözlerin hasretiyle tükenen ne çok ömürler toprak olmuştur…
Yeryüzündeki olanca güzellik ve nimetlerin farkına bile varılamadan bazen bir kırgınlık uğruna heba olan hayatlar öyle çok ki!
Hasbel kader kalp bağı ile bağlandıklarımız bizi yaşama bağlıyor ve onların şefkat ve yakınlıklarıyla ancak dünya cennetini fark edebiliyoruz. Diğer insanlar fasa fiso geliyor… Kalp bağı kurmak insanoğlu için zor bir olay olmalı ki, yeni bir bağ kurmanın sancısı derin olmalı ki, kaybettiği bir bağ uğruna ömrünü verebiliyor…