Bir zamanlar bir yerlerde kurbağaların yarışı varmış. Hedef, kulenin en tepesine ulaşmak. Birçok kurbağa bu yarışı izlemek ve destek vermek için bir araya toplanmış. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler kurbağaların kulenin en tepesine ulaşmalarının mümkün olabileceğine inanmamışlar. Söyledikleri şeyler genelde aynıymış: “Ne acı!!! Asla başaramayacaklar! Hiçbir zaman yapamayacaklar!”
Bütün kurbağalar birer birer pes etmeye başlamış, sadece tırmanmaya devam eden bir tanesi kalmış. Seyirciler hâlâ şöyle haykırıyormuş: “Ne acı !!! Hiçbir zaman yapamayacaklar!…” Ve kurbağalar yenilgiyi kabul etmişler. Sadece devam etmekte ısrarlı olan bir kurbağa kalmış ve başarmış!
Seyircilerden bir tanesi ona doğru yaklaşmış ve yarışı nasıl bitirmeyi başardığını sormuş. O kurbağa, ne seyredenleri, ne seyredenlerin negatif konuşmalarını duymuş. Hayıflanmalarını veya diğer hiçbir şeyi duymamış. Sonrasında anlaşılmış ki kuleyi çıkabilen kurbağamız meğerse sağır bir kurbağaymış…
Hayatta o kadar çok insan “Yapamazsın, edemezsin, başarılı olmazsın!” diyerek yolumuzu kesiyor ki, ya başlamadan bırakıyoruz veya başlasak da korkarak ilerlediğimiz için bir süre sonra (başarısız olacağımız düşüncesinin de etkisiyle) gerçekten başarısız oluyoruz.
Güven vermek ve desteklemek yerine, bir işe daha başlamadan olumsuz olabilecek her şey bir anda önümüze serildiğinden, daha başlamadan yoruluyoruz, vazgeçiyoruz. Risk almaktan kaçmayı, risksiz yaşamakla karıştırıp daha büyük bir risk alıyoruz.
Yaşamamış oluyoruz. Yeteneklerimizi geliştirmemiş oluyoruz. Daha iyisini ortaya koyabilecekken, daha azına razı olmuş oluyoruz.İçimizde taşıyoruz ukdelerimizi.
İnsanları dinlemek ve karar verirken insanlardan düşüncelerini sormak bir yere kadar güzel. Ama bir yerden sonra aynı düşünceler hareket edebilme kabiliyetini ketlemeye başlıyor.
Mesela evlilikle ilgili herkes bir şey söylüyor… Canı yanmışlar “Aman, sakın!” diyor. “Evlenmek köleliktir!” diyor bir başkası. “Maalesef evliyim!” diye ekliyor bir diğeri, “Ahh kardeşim!…” diye iç çekenler de oluyor. Ve daha birçok olumsuz şey… Bunları duyanlar yola çıkmaya korkar hale geliyorlar. Çıksalar bile tedirginliklerinden her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar. Ya hemen geri dönüyorlar ya da hiç denemiyorlar…
Bir başka örnek de kariyerle alakalı olabilir. Akademisyen olmak istiyorsunuz diyelim. Herkesin bir lafı var hemen. Kimi maaşı, kimi sürünmeyi, kimisi ilelebet sürecek öğrenciliği önünüze koyuyor. Sonra da çıkın çıkabilirseniz işin içinden. Yola çıkmadan “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Her konuda herkesin bir fikri var ama aynı konuda düşünmüşlüğü var mı, zannetmem. Ezbere öğrenilen fikirler her yerde herkese satılıyor da satılıyor. Sonra telef olan kurbağalara dönüyor insanlar.
Sosyal varlıklar olduğumuz için insanların söylediklerinden etkilenmemiz de kaçınılmaz. Bu etkileri bir süzgeçten geçirmeden olduğu gibi almak, insanların yerli-yersiz eleştirilerini alarak sürekli yalpalamak da yazık olmamıza neden oluyor. İnsanlar, iyi niyetle de olsa, kendi deneyimlerinden kaynaklanan korkularını bize de bulaştırmış oluyorlar!
Akıllı insan, bugünün koşullarında önyargılı olan insanlara karşı biraz “sağır kurbağa” gibi davranabilmeyi öğrenmelidir! Her zaman ve herkese karşı değil ama gerektiği yerde sağırlaşamazsak eğer, yapmak isteyip yapamadığımız çok şey sonrasında içimizi bir kurt gibi kemirmeye başlayacak.
İnsanın insanı uyarması, dikkatli olmaya çağırması, iyi niyetle yol göstermek istemesi çok güzel olsa da negatif düşünmeye kendisini fazlaca kaptırmış insanların hedeflerimize karşı dudak bükücü eleştirel tavırları çoğunlukla zarar verici oluyor. İkisini ayırabilirsek hayallerimize ulaşacağız!
Ne demiş şair? “Bir ceylan vurgunundan sağ çıkmışsak eğer, yavrularımız vardır!”