Din, vatan, millet uğruna canını veren Müslüman kişiye şehit denir. İslam dininde peygamberlikten sonra gelen en yüce mertebelerden biri de şehitliktir. Şehitlik mertebesine ulaşmak, vatanı ve milleti için canını vermek şereflerin en büyüğüdür. Her insan bu mertebeye ulaşmak ister.
Bu toprakları Müslüman toprağı yapmak, İslam dinini yaymak için Atalarımız yüzyıllarca uğraşmış, pek çok savaşa, kahramanlığa sahne olmuş, tarihe imza atmıştır. Her kazandığı topraklara o zamanki medeniyeti temsil eden medrese, cami, köprü, gibi eserler yaparak kendinden bir iz bırakmıştır. Binlerce yıl bizim himayemizde olan, kanımızla suladığımız, yaptığımız eserlerle adeta tapuladığımız topraklarımıza göz diken düşmanlarımız her tarihte olmuştur. Dünde vardı bugünde var ve gelecekte de olacaktır.
Anadolu, parçalanan Osmanlı Devleti’nin elinde kalan son değerli topraktır. Burasını da elimizden alarak, adeta yüzyılların intikamını almak isteyen düşmanlarımız yurdumuzu Dört bir yandan kuşatmış, dönemin en ölümcül savaş teknikleriyle üzerimize saldırmışlardır. Yıllarca savaşarak yorgun düşen milletimiz, ilk başlarda kaybeder gibi görünse de sonra iman gücüyle, vatan, millet namus aşkıyla, cesur askerleriyle, bağrından çıkan Mustafa Kemal gibi dehalarıyla yurdumuzu düşmandan temizlemişlerdir. Göğüslerini siper ederek cennet vatanımızı korumasını bildiler.
Genci yaşlısı, kadını erkeği hiçbir ayrım gözetmeden cephede sırt sırta savaşmış, canını vermekten çekinmemiştir. Türk milleti için vatan ve millet sevgisinin ne kadar yüce bir değer olduğunu bütün dünyaya göstermişlerdir.
Çanakkale Savaşı tarihin tarih yazdığı, destanlaştığı, Yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlaması ile İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğunu düşünen Avrupa devletleri Çanakkale Boğazı’nı savaş gemileriyle zorlayarak aşabileceklerini, böylece İstanbul’a kavuşma isteklerinin gerçekleşeceğine inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada’dan Boğaz’ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkâmlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar ise Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarına havan topu ile saldırmaları sonucu Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçmuş, subay ve erlerimiz şehit düşmüştür. İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yapmış, düşman denizaltıları da boğazı geçmeye çalışmıştır.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısının Boğaz sularında görülmesi üzerine topçularımız düşman üstüne ateş açtılar. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı Derinden engelleri aşarak Boğaz’a girmiş, Yedi yüz elli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırmıştır. Zırhlımızda bulunan on subay ve erlerden yirmi dördü şehit düşmüştür.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar bombardımana devam ettiler. Boğaz’a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman ağır darbeler aldı.
İtilaf devletlerinin gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına da ulaşamıyordu. Aldıkları yenilgiyi Lodos fırtınasına bağlıyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlense de istedikleri sonucu alamadılar. Düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz’a saldıracağını, yakında İstanbul’da olacağını Londra’ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi Boğaz’a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz’a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz’daki mayın sayısı on bir hat olarak 400′ü aşmıştı.
18 Mart 1915 te İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahın erken saatlerinde Çanakkale Boğazı’na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz’ı kolayca geçebileceklerini umuyorlardı. 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları ardı arkası kesilmeyen ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemilerinin Hamidiye istihkâmlarına saldırısını gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalışarak diğer gemilerin Dardanos’a saldırmalarını sağladı. Dardanos tabyamız saldırılara karşı koyarken Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Ateş arasında kalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü.
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren’e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar
Türk tabyaları, Boğaz’ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı’nın geçilemeyeceğini öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir’den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders’in görüşü ağır bastı ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal’in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen’de Conkbayır’da savaştı. Cephanesi biten askerlere :
— Süngü tak! Emrini verdi. Daha sonra ;
— Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir, dedi.
Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır’a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı’nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal’in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı. Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkınazevirmiş, bozguna uğratmıştır..
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Arıbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar’dır. 19 – 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak’ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız da bunun en güzel örneğidir. Çanakkale Savaşında görülen üstün iradeli insan gücünün yüksek teknoloji karşısında kazandığı başarı ile imkânsız görülen büyük olanaksızlıklar ve haksızlıklardan kurtulmak için bir çıkış yolunun her zaman var olduğu ispatlanmış, Çanakkale’nin geçilmez olduğu dünyaya gösterilmiştir. Aynı zamanda Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşının kazanılacağının da ilk müjdecisi olmuştur. Bu başarı eşsiz insan Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde özverili, yüksek insanlık değerleriyle donanmış ve Türk yurttaşlığını, kimliğini vatan ve millet sevgisini bütün gücü damarlarındaki asil kandan alan Türk milletinindir. bu savaşın asıl nedeni olan dönemin sömürgen ülkelerinin o zamanki sömürgelerinden getirerek savaştırdığı insan yerinde bile düşünülmeyen Anzak, Hintli ve Yeni Zelandalı`lardır. Kuşkusuz yenilenleri de sömürgen devletlerdir. Çanakkale Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti`nin yeni bir ulus-devlet olarak tarih sahnesine çıkışından Rus Çarlığı`nın ve Osmanlı ]mparatorluğu`nun yıkılmasına kadar dünya tarihi üzerinde pek çok olumlu gelişmeye neden olacak çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Büyük Türk Milletimizin tarih sahnesine çıkışından bu yana, Tarihe adını altın harflerle yazdırmakla beraber büyük başarılara imza atmıştır.
Dünyanın dengesini ve düzenini kurmuş, vatanlaştırdığı toprakları muhafaza etmek ve kendisinden sonraki nesillerin rahat etmesini sağlamak için ,memleketi, milleti, bayrağı, namusu, vatanın birliği ve beraberliği ve de Allah rızası için ölüme meydan okumuş ve şahadet şerbetini içmekten, canını vermekten sakınmamıştır. Hiçbir zamanda sakınmayacaktır.
Nevin HANIM ; yazınız için evvelâ teşekkür etmeliyim.İzninizle “şeytanın” avukatı olarak,size ve siteye hitaben bir anti yorum yazmak isterim…Yakın bir geçmişte,UĞUR DÜNDAR,sürekli üzerine düşerek,KOCA ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİNİN,sarhoş yeri olmasını zar zor önlemişti.Çektiği görüntülere bakılacak olursa,o dönemde ne belediyenin ne de ÇANAKKALE valiliğinin pek de umuru olmamış ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİNİN sarhoşların çöplüğü olması meselesi.
Şimdi,bugün HANGİ YÜZLE ŞEHİTLERİ anabiliyoruz,bir de böyle bir yazı yazınız lütfen…