1. Sünnilik, Sünni bir ana babadan doğmak değildir. “Sünni” olmak bir erdemse, hiç kimse doğuştan kazandığı makama, hiç iradesiz aldığı sıfata erdem diyemez. Uğrunda ter döktüğümüz, bedel ödediğimiz, hakkını verdiğimiz sıfatlar ancak erdemdir. Babadan kalma erdemlerle kalmak insana yakışmaz ki…
2. Sünnilik “Alevî olmamak” değildir. Çünkü Alevinin Aleviliği de bir Alevi köyünde doğmak, bir Alevi soyundan gelmekten ibarettir. Etniktir Alevi kimliği. Soydan gelir. Atadan alınır. Alevi de seçmemiştir Aleviliğini. Öyleyse, Alevi olmamayı seçmiş değildir kendilerini Sünni diye bilenler… Seçmeden aldığımız sıfatlar yüzünden nasıl erdemli olamıyorsak, seçmeme iradesini göstermediğimiz sıfatlara sahip değiliz diye kendimize paye biçemeyiz.
3. Sünnilik, bir insanı baştan kötülüğe mahkum etmek hiç değildir. Alevi soyundan geliyor diye, kişinin davranışlarını, kişisel kumaşını ve bireysel tercihlerini baştan geçersiz saymak Sünni olmaya değil, ırkçı olmaya denk gelir. Açık ki Sünnilik ırkçılığın bir şubesi değildir. Zaten Sünnilik de ırk değildir. Kimsenin tekelinde olmadığı gibi, kimseye yasak da edilemez.
4. Sünnilik adam etiketlemek değildir. Namaz kılmamayı, oruç tutmamayı kendileri için eksiklik saymazken, Alevilerdeki namazsızlığı ve oruçsuzluğu Aleviliğin etiketi haline getirmek çifte standarttır; mertlik değildir. Sünni olanın da Alevi olanın da Rabbine karşı eksiği ve kusuru, isyanı ve günahı vardır elbet. Ama niye birinde “affedilebilir” “sıfıra yuvarlanabilir” “hesaba katılmaz” diye görülürken, diğerinde yakadan düşmez bir etikete dönüştürülüyor, ebedi bir sıfat haline geliyor? İbadet konusunda aynı oranda eksiklikler paylaşırken, “Ben sünniyim ama…” diye üstünlük taslamak değildir Sünnilik.
5. Sünnilik “hak mezhep dörttür” ezberine yaslanıp, Caferi’nin, Vehhabi’nin, Şii’nin imanını küçümsemek, namazını niyazını yok saymak değildir. Hakikat ve rahmet “benim cebimde kimselere koklatmam!” edası benim bildiğim dört mezhepte de dört kitapta da yoktur. Sünnilikte niye olsun?
6. Sünnilik “Biz de Hazreti Ali’yi severiz!” demek değildir. Hazreti Ali’yi seven, Hazreti Ali gibi siyasi muhaliflerine bile şefkatle nasihat edecek zarafeti kuşanmaya çabalar, yüzüne tüküren can düşmanına bile nefretle karşılık vermeme inceliğinden nasiplenmeye çalışır. Can düşmanı bile olmadığı halde sırf Alevi anneden doğdu diye sevdalı bir genç kızı ve bir delikanlıyı baştan çamura atmanın, ebediyen kötü saymanın neresi Sünnilik ola?
7. Sünnilik, ailesinde, mahallesinde ve okulunda öğrendiği hazır klişelerin kuyruğuna tutunup, “düşman” bellediklerini, “öteki” diye yabancılaştırdıklarını hepten “kara” kendisini ve kendi yandaşlarını baştan “ak” bilmek değildir. Sünnilik, Hz. Peygamber’ce akletmektir. Sünnilik, Muhammedî bir vicdanla yürümektir. Ebu Cehil’de bile olması muhtemel insanlık cevherini görebilecek insafta olmaktır, onun için dua edebilmektir. Rahmet Elçisi’nin izinde yürümek Vahşi’yi bile “Hazreti Vahşi” diye yoğurabilecek hamaratlıkta olabilmektir. Muhammed’ce bir delikanlılık, kendisini öldürmeye gelen Ömer’i “Hazreti Ömer” diye diriltebilecek yüreklilikte olmaktır. Akıl yürütmek yerine ezberlere yapışmak yüreksizliktir. “Bizimkiler ve ötekiler” ayırımlarını hiç sorgusuz kabullenmek insafsızlıktır. Yüreksizliğin adını Sünnilik koymak, insafsızlığı Sünnilik saymak kimin haddine?
8. Sünnilik, namaz kılmayanı, oruç tutmayanı kınamak değildir. Kıldığı namazın, tuttuğu orucun kabul edildiğine dair kesin bir haber alıncaya kadar “namaz kılmıyor” ya da “oruç tutmuyor” da sayılabilirsin. Kınamayı belki de sen hak ediyorsun? Hem sonra namaz ve oruçlarımızın kesin kabul edildiğine dair haber elimizde olsa bile, ibadette eksiği ve kusuru olanlara kınama değil acıma, kızma değil şefkat borçluyuz. Sen de namaz kılanların olmadığı, Ramazan ayının hiç hissedilmediği, rakı içmelerin su içmek kadar normal sayıldığı bir ortamda büyüseydin, şimdi namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara, içki içenlere dudak bükerek bakacak halde olacak mıydın acaba?
9. Sünnilik, Sünni taraftarlığı değildir. Taraftarlık nerede olursa olsun, yanıltıcıdır, yıkıcıdır, yakıcıdır. Mümin olan, hak, düşmanının elinde de olsa hakkın yanında durur. Yalanı yanlışı kendi elinde bulsa da yanlışın karşısında yer alır. İnanan insan, her insanda bir orijinallik arar, her sözde bir tazelik keşfeder. Sığ düşünmelerin perdesidir taraftarlıkların hepsi. Taraftarlık amigoların işidir, slogan amigoların ağzına yakışır. Sünniliğe niye yakışsın?
10. Sünnilik “Alevi karşıtlığı” değildir. Sünnilik, siyasal kamplaşmalardan, etnik şartlanmalardan bağımsız sivil ve hür bir vicdan sahibi olmaktır. Hakikatin kapısını kimseye kapatmamaktır. Kimseyi hakikatsiz saymaya kalkmamaktır. Sünnilik, namazdan sonra Alevi türküleri dinleyebilmektir. Aşık Veysel’i de Neşet Ertaş’ı da sevebilmektir. Cenazesi cemevinden kaldırıldı diye Kıvırcık Ali’nin hakkını yememektir. Varsa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun insafını da alkışlamaya hazır olmaktır. Sünnilik, Hacı Bektaş-ı Veli’lerin, Pir Sultan Abdal’ların yanında Alevililiği siyasete alet edenlerden daha çok, daha sık, daha içten olabilmektir. Düşünceleri bizi inşa eden hak dostlarını tükettiğimiz pop ikonlara dönüştürmemek, türbeleştirmemektir. Sünnilik, gerektiğinde cemevinde de namaz kılabilmek(ben kıldım!), kılabileceğine, kılmasına izin verileceğine inanmaktır.
11. Sünnilik ‘Aleviler de kardeşimiz’ demek değildir. Rabbini senin kadar bileni, yüreğinde “on iki imam” aşkı yanıp tutuşanı, Kitab’a senin kadar hürmet edeni, namaz kılmana gıpta edeni, kılamadığına yananı, iftarı senin adına senin gibi heyecanla bekleyeni “onlar bile…” ifadesine dahil edecek üsten bakışı hangi hakla elde ettin ki? Oruca ve namaza saygısızlık, inanca düşmanlık, örtünenleri hazımsızlık ise insanlık suçudur. İnsanlık suçları ise, Alevi anadan doğmuşlar kadar Sünni anadan doğmuşlara da yakındır.
12. Sünnilik “komplo teorileri”nin altında Alevileri, solcuları vs. aramak değildir. İnancı siyasallaştırmaya ve bir politik gücün ve tarafın bayrağı haline getirmeye Sünnilerin karşı çıkması ne kadar içten ise Alevilerin karşı çıkışı da o kadar haklı sayılmalıdır. Gönüllü bir eylem olan inanmayı, inanmanın lehinde ya da aleyhinde zorlama haline getirmek kimsenin haddi değildir. Yaratan, “isteyen inansın, isteyen nankörlük etsin” dediyse, size ne oluyor? O halde, dinsizliği ve inanç düşmanlığını bir siyasal güce dönüştürenlerden Sünniler ne kadar rahatsız oluyorsa, Alevilerin de o kadar incinmesi gerekir değil mi? İsteyenin inanmayı tercih ettiği bir yerde ancak, inananların isteyerek inandığı anlaşılır. İnsanların inançsız, ibadetsiz, örtüsüz olmaya zorlanmaları, isteyerek inançsız, ibadetsiz ve örtüsüz olmak isteyenlerin de görevi olmalı değil mi? Sünni ya da Alevi olmanın bir yaşama biçimi olarak -dikte edileceği değil, zorlanacağı değil-tercih edilebileceği özgür duruşun ve özgür duyuşun yanında olmaktır Sünnilik.