Faili meçhuller konusu bugünlerde yeniden gündeme geldi.
Bu konuda yazmış olduğum “Faili Meçhul Sakızı” başlıklı yazımın hemen sonrasında, geçmişte bölgede görev yapmış rütbeli-rütbesiz birçok kişiden e-mailler aldım.
Bu e-maillerin ortak noktası genellikle şu idi;
“Bölgede 25 yıldır artarak devam eden resmen bir savaş var. Özellikle 1990-1993 yılları arasında PKK neredeyse tüm bölgede hakimiyet kurmuş durumda. Hemen hemen her gün çatışma, karakol baskınları ve şehitler. Gündüzleri Devlet var, geceleri ise tamamen örgüt. Bazı il ve çoğu ilçelerde eli silahlı teröristler faaliyet gösteriyorlar, Devlet’e kurşun atıyorlar. Bölgede tam bir kaos yaşanıyor. Örgütün ‘kurtarılmış bölge’ dediği birçok yerleşim birimi, örgütün dağ kadrolarındaki teröristler ve halkın içindeki silahlı milis kadroları tarafından ele geçirilmiş. Nerdeyse örgüt bir canavara dönüşmüş ve Devlet ise adeta sinmiş bir kuzu gibi savunmada. Artık bölge tamamen elden çıkıyor gibi”.
İkinci ortak nokta ise şu;
“Bazı insanlar, sanki orada böyle vahim bir durum hiç yokmuş, olmamış ve Devlet orada keyfinden önüne geleni asmış-kesmiş-öldürmüş gibi bir durum yaratıyor. Evet, 25 yılı aşkın bir süredir orada resmen bir savaş var, kimsenin elinde çiçek yok. Doğru değildir, insanlık dışıdır, ancak ne yazık ki olmuştur ve bazı faili meçhuller yaşanmıştır, belki de mecbur kalınmıştır. Ama hiç öyle denildiği gibi bu keyfi olmamıştır. Ayrıca faile gidenler de hiç öyle melek de değillerdir. Neredeyse hepsi, birçok kez uyarılmalarına rağmen örgüte malzeme ve istihbarat sağlamış, sağlamaya devam etmiş ve eylemlerde bizzat yer alarak askerlerin şehit edilmesinde önemli rol oynamışlardır. Hem bu sayı böyle abartıldığı gibi de değildir. Devletin durumu ciddiye aldığı dönem, yumruğunu masaya vurduğu dönem 1994 yılı ikinci yarısıdır. Zaten örgüt yandaşları da faili meçhuller dönemini bu dönem olarak gösterirler. Yani onlara göre 1.5 yıl içerisinde 20 bin faili meçhul cinayet işlenmiştir. Akıl var, yakın var, bu tamamen büyük bir abartı ve tamamen bir yalandır. Bu yalanın söylenmesi/söyleyenler değil, buna inanılması/inananlar ve birer cani gibi gösterilmemiz bizi üzüyor, kahrediyor. Bizler kanımızla, canımızla, gece-gündüz, kar-kış demeden son derece zor şartlarda mücadele ettik, şehit ve gazi olduk, yine oluruz. Bizler taşın altına, değil elimizi, canımızı, bedenimizi, ruhumuzu koyduk, yine koyarız. Ama, bize yapılan bu haksızlık, bu iftira, hatta neredeyse düşmanlık her gün bizi üzüntüden öldürüyor”.
Evet, savaş gerçekten çok kötü bir şey, ama ne yazık ki oluyor, olabiliyor. Bu, sadece bizde ve sadece bugün değil, tüm dünyada ve geçmişte oldu ve maalesef dünya döndüğü sürece de olacak. Anlaşılacağı üzere, savaşın da kendine özgü farklı bir psikolojisi ve gerçeği var. Bu bir sportif müsabaka değil, bu bir mücadele. Ne yazık ki savaşların bazen kanunları olmayabiliyor, çünkü burada çiçek verilmiyor, kan akıyor, can veriliyor.
Bir tarafta Devlet var, diğer tarafta eli silahlı bir örgüt. Devlet’in hukuku, kanunu var, örgütün yok, ama savaş halindeler, can pazarındalar. Gerçekten çok zor bir durum olsa gerek.
Geçmiş dönemde bölgede görev yapmış bir üst rütbeli komutan; “1992-93 yıllarında örgüt dağda 10 bin kişiydi. Ancak köy ve kasabadaki silahlı milisleri 10 binleri aşmıştı. Çoğu, gündüz köylüydü, gece terörist. Dağı besleyen, eylemleri yapan ve yaptıran da bunlardı. Dağdaki 10 bin ile savaşır, yenersiniz, ama şehirdekini, köydekini bilemez ve göremezsiniz, çünkü kimsenin alnında yazmıyor. Birçok faaliyetin, silahlı eylemin altından hep bunlar çıkarlar, ama içimizde yaşarlar. Milisler, dağ kadrosundan daha tehlikelidirler. Çünkü, sanki halktanmış gibi içinizde yaşar, arkanızdan vururlar. Asıl tehlike işte bu milislerdir. Çünkü milisler, örgütün gözüdür, kulağıdır, tetik çeken parmağıdır” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.
Bütün bu olup bitenleri birleştirip bir değerlendirme yaptığınızda çıkan sonuç şu gibi görünüyor.
Bölgede gerçekten son derece kanlı yaşanan/yaşanmış bir savaş var ve oldu.
Terör ve terörist sadece dağda, kırsalda değil, içimizdeydi.
Bir dönem (1992-93) bölgede hakim olan-olmaya çalışan güç örgüttü ve Devlet sadece savunmada kalmıştı.
Bu bir savaştı ve gerçekti ve maalesef faili meçhul bazı cinayetler de ne yazık ki yaşandı. Belki de mevcut vahim durum nedeniyle yaşanmak zorunda kalındı, ama “her önüne geleni” anlamında keyfiyet asla yoktu.
Sayı ise bu kadar abartıldığı gibi 20 bin falan da değildi, olamazdı da. Çünkü, yaklaşık 30 yıldır süren bu savaşta toplam can kaybı 35 bin civarındayken, Devletin işi ciddiye aldığı o 1-1.5 yıllık dönem içerisinde 20 bin kişinin faili meçhul cinayete kurban gitmiş olması mümkün olmayıp, akla ve mantığa yatkın değildi, olamazdı da.
Faili meçhule gidenler, öyle denildiği veya gösterilmeye çalışıldığı gibi mazlum, saf, temiz, sade vatandaş, melek de değillerdi.
Ancak bütün bunlara, o son derece zor şartlara, her türlü vahim mevcut durumlara rağmen, her ne şekil ve şartta olursa olsun, işlenmiş olan veya işlendiği iddia edilen faili meçhul cinayetleri haklı göstermek, gerekçe göstererek haklılık kazandırmaya çalışmak, insanlık adına kabul edilir bir durum asla değildir, olamaz da.
Ve ancak, ancak ve ancak, burada özellikle anlatılmak istenen, vurgu yapılan, altı çizilen; yaşananların çok daha doğru ve net anlaşılabilmesi adına, sadece “meçhul”un değil, biraz da gündeme dair şartları ortaya koyup “malum” gerçeklerin, sadece “madalyonun görünen yüzü” değil, az da olsa, biraz da olsa, azıcık da olsa, öteki “gerçek yüzü”nün ortaya konulmasıdır.
Bu yazıda insanlık vicdanı adına tek bir satır bulamadım…
Neymiş?
1-1,5 yılda 20 bin kişi faili meçhule gitmemişmiş. Bunu hukuka aykırılığa değil de bölgede faailiyette olan faili meçhul cinayetlere imza atan katillerin beceriksizliğine bağlıyor sayın yazar.
Evet sayın ESİNOĞLU, sizinkiler becerikli olsalardı bu 20 bin faili meçhul doğruydu ama dedim ya beceriksizler sadece 17 bin kişiyi öldürdüler.
Zaten onlar da ifade ettiğiniz gibi “keyfi olarak asmamış-kesmemiş-biçmemiş” bu eli kanlı katillerinizin elinde binlerce insanı faili meçhulle yok etmenin gerekçeleri vardı! biliyorum. Çünkü bu eli kanlı katillerinize her faili meçhule binbeşyüz dolar ödeniyordu o yıllardaki kutsal! derin devletiniz tarafından.