Ne kadar demokrat bir millet olduğumuz, şu son bir iki gün içerisinde de bir kez daha ortaya çıktı.
Hele hele toplumun aydın tabakasını oluşturan, profesörlerimizin demokratlığı takdir-e şayan bir durum oluşturdu vallahi!..
Baksanıza, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 21 üniversitenin rektörünü seçerken, birinci olanları seçmediği ve kendi inisiyatifini kullandığı için, İTÜ’den 12 öğretim üyesi istifa etti.
Kendilerini kutlamak gerekir. Bravo…
Tabii diğer üniversitedeki seçilemeyenlerin tepkileri de benzer niteliklerde…
Tamam, istifa etmek en demokratik haklardan biridir. Tamamen kişisel bir tasarruftur da ayrıca.
Hiç kimse, hiç kimseyi zorla bir yere atayamayacağı için, atanan kişiye de tepkisini istifa ederek gösterebilir. Bu son derece doğaldır.
Ancak, istifa nedenleri hep aynı gerekçeye dayanıyor… “Ben birinci olduğum halde, beni değil de ikinci seçileni rektör olarak atadı, bunu kendime yapılmış bir hakaret olarak görüyorum ve istifa ediyorum” deniliyor…
Buna da eyvallah…
İyi de, şimdiye kadar ilk kez mi böyle bir durumla karşılaşıldı peki?
Önümüzde daha soğumamış bir örnek duruyor. Balıkesir Üniversitesi rektörlük seçiminde, Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper açık ara birinci seçildi, YÖK tarafından da yine birinci olarak o zamanki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in önüne gitti. Ama Sayın Sezer ne yaptı, ikinci sıradaki şimdiki Rektör Prof. Dr. Şerif Saylan’ı seçti.
Doğal olarak Prof. Tunçsiper tepki olarak, neden kendisinin seçilmediğini sordu ama kalkıp da istifa etmedi. Haa, tabii hiç kimse de O’nun yanında yer almadı. Başta demokratik kitle örgütleri.
Ama şimdi bir bakıyoruz ki, aman Allah, kıyamet kopuyor. Herkes, ki başta CHP olmak üzere Cumhurbaşkanı Gül’e bindiriyor.
Yok yok… Biz bu demokrasiyi öğrenemeyeceğiz. Kendimize gelince demokrat kesiliyoruz da, başkasına olunca nedense gözlerimize mil çekiliyor adeta… Dedik ya yan tarafta biz adam olamayız diye… Yalan mı söylemişiz acaba?
