Şiire ‘mevzun ve mukaffalı söz’ denirdi eskiden… Bu ne demektir? ‘Şiir, ölçülü ve kafiyeli söz kümeleridir’ demek… Bu tanım, şiiri baştan sınırlıyor. Yani bu tanımın dışında yazılanları şiir saymıyorlar; serbest tarzda yazılmış şiirleri Molla Kasım misali edebiyatın çöp sepetine atıyorlar. Oysa şiirde şekil ve kalıp mutlak unsurlardan değildir. Şair bunlara takılıp kalmamalıdır. Şiir ille de belli bir şekil ve kalıp üzere söylenecek diye bağlayıcı bir şart yoktur. Divan ve Halk şiirinde şekil ve kalıp çok önemlidir. Fakat günümüzde şiirde şekil ve kalıptan çok; şiirin ruha tesir edip etmediği, gönül telini titretip titretmediği, özgün olup olmadığı, mevcut şiir zincirine yeni halkalar ekleyip eklemediği daha önemlidir. Şiir vardır heceyle, şiir vardır aruzla, şiir vardır serbest yazıldığında güzeldir. Güzellik anlayışını belli bir ölçü ve kalıba sokarak şartları zorlamak, şiirin alanını daraltmaktan başka bir şey değildir. Şiirde ölçü ve kafiyeyi olmazsa olmaz gören Necip Fazıl’ın şiirlerine kötü diyemeyeceğiniz gibi, serbest tarzda yazdığı şiirlerle gönüllerimizi dirilten “Diriliş Şairi” Sezai Karakoç’un şiirlerine de kötü diyemezsiniz. Demek ki içerik çok kere şeklin önüne geçebiliyor.
Az kelimeyle çok şey anlatmaktır şiir; kelimeleri yerli yerinde, tasarruflu kullanmaktır. Bunu sağlayabilirseniz ister belli bir kalıba bağlı kalın, isterseniz serbest hareket edin; neticede mühim olan ortaya çıkaracağınız üründür. Bir şairin hem heceyle şiir yazması, hem de serbest şiir tarzını kullanması mümkündür. Şahsen ben heceyi de, nostalji olsun diye aruzu da, serbest tarzı da kullanıyorum. Şiir hangi formda geleceğini haber veriyor öncelikle… Şiirin doğum sancıları bunu bize hissettiriyor. İç sesimiz; ‘bu şiir heceyle, bu şiir serbest yazılacak’ diyor bize. Bundan sonra bize düşen o iç sese tabi olmaktır. ‘Şiirde öz mü, şekil mi önemlidir’ tartışmaları içerisinde şiirin ruhunu bir kenara itme tehlikesi saklıdır şüphesiz….
Şiirin kendine mahsus bir yapısı vardır. “Ölçülü ve kafiyeli ne söylersen şiir olur” anlayışına sahip olanlar yanılıyor. Şiirde yapı derken aklımıza şiirin şekil özellikleri geliyor öncelikle… Bir kere şiir, mısraların kümelenmesinden meydana geliyor. O kümelenmenin şekli, şiirin şeklini de belirliyor. Bu bazen beyit, bazen dörtlük, bazen de bent olarak karşımıza çıkıyor. Geleneksel edebiyatlarımızdan olan Divan edebiyatı beyit, halk edebiyatı dörtlük nazım birimine dayanıyor. Bu iki güçlü edebiyat sahasının kendine mahsus kuralları vardır. Halk edebiyatının heceye, Divan edebiyatının aruza dayanması mutlak kurallardandır.
Açıkça bilinmelidir ki ölçülü ve kafiyeli yazılan her manzume şiir değildir. Bir mısra kümesinin şiir olabilmesi için ölçü ve kafiyeden daha önemli unsurlar da gerekir. Anlam derinliği ve imgesi olmayan ölçülü, kafiyeli mısra kümelerine şiir değil de ancak manzume diyebiliriz. Şiir, içinde mana derinliği ve imge büyüsü olan bambaşka bir sanat dalıdır.
Şiir, hayatımıza renk ve ahenk katarak ruhlarımızda bahar esintisi oluşturuyor. Bu esintiye kapılan insanoğlu, şiiri sürükleye sürükleye modern zamanlara başarıyla taşımıştır.
Şiir, duyguların belli bir uyum içerisinde dudaklardan gönüllere akmasıdır. Bu belli bir disiplini gerektirir. Bu belki de içimizde harmanladığımız sözcüklerin doğal disiplinidir. Durum bu iken şiiri zorlayarak belli bir kalıba sokmak, şiir okurunu sınırlandırmak lüzumsuz bir uğraştır. Aslında bu okuru da belli bir kalıba sokmaktır. Oysa herkes aynı ölçülerde biçilmiş, aynı renkte bir elbise giymek mecburiyetinde değildir. Zira herkes aynı ruh ve beden kalıbında da değildir. Onun için bu konuda sınırlandırıcı olmamak gerekir. Şiir duyguların özgürlüğüdür. Bu sebeple kelimelere zincir vurmamak gerekir. Şiirin boğazını sıkarsak onu öldürürüz. Onu gönül yamaçlarında ve kırlarda dolaştırmalıyız ki nefes alabilsin.
Tekdüzelik şiirin en büyük düşmanıdır. Şair, hayal gücü sınırsız olan insandır. Bu sınırsızlığın önündeki bütün engelleri kaldırmak gerekir. Şiir, gönül duvarlarını aşıp bir ruhtan çıksa da bin ruha sirayet eder. Şiirin özgürlüğünden daha önemlisi onun özgünlüğüdür. Şiir özgün olmadıktan sonra özgür olması pek bir anlam ifade etmez. Öte yandan şiiri ideolojik kalıplara sokmak da okur kitlesini sınırlandırmaktır. Bu, şairin kendi kendini sınırlamasıdır.
Evet malkoç kardeşim: Bugün müsaittim, şöyle bir sitelere baktım, senin güzel yazını okudum. Aynı mücadeleyi (kavga diyebiliriz) yıllardan beri ben de yapıyorum. KEMALİ mahlası ile çok sayıda şiirim dyurt içi ve yurt dışında ödül aldı, bir gün söylemedim. Şiri belli, dar kalıplara sokanlar veya hapsedenler samimi değildir. Şiir ve şair; iki bölünmez bir bütün olarak,var olan temel değerlere, tevhit akidesine ters düşen taşları yerine koyamaz. Yüzü hörmetine yaratılan kainatın efendisinin ifadesiyle: “Hassan bin Sabit’in şiirleri, kafirler ile münafıklara birer oktur” ifadesindeki şair ve şiir ile ummanlar aşılır, aşılar sağlam yapılır. Yoksa takalarla ummanları aşamazsınız, paslı kaşıkla bal yiyemezsiniz. Günümüz kaosunda, şiirde bir kaos haline getirilmek isktenilmektedir. Sapla/samanı birbirine karıştırmak isteyenler, ŞİİRLERDEKİ MESAJI DOĞRU VERMEYENLER VEYA VEREMEYENLER, kalıplara uysalar ne yazar. Görüşmek ümidiyle gözlerinden öper, başarılarının ve şiirdeki mesajlarının devamını niyaz ederim.
Malkoç kardeş.. düşüncelerin, yorumun.. ifadelerin güzel.. yüreğine sağlık.. kutluyorum.. selamlar..
İbrahim Hakkı Gündoğdu