Siyasette gücü elinde tutmak için kişi ve kurumlar birbiri ile uyumlu çalışmalıdır. Kurumları yaratan kişilerdir. Kişilerin şahsi menfaatleri kurum çıkarları ile çelişmemelidir ve hiçbir kişi kurumlar üstü olmamalıdır. İktidarın tek amaç haline geldiğini savunan yaklaşım idealizmi yaratarak, ona ulaşmaya yani politikayı tamamen ele geçirmeyi hedefler. Amaç iktidarı ele geçirmek olunca, tüm araçlar buna indirgendiğinde ülkünün (ideal) ön plana çıkması gerekir. Ancak aksi durumlar da mevcuttur.
H H H
Politikada, halkın yönetimi yerine iktidarda bulunanların yönetimi olası bir sonuçtur. Demokraside ise halkın yönetimi olarak nitelenen temel kabul yerine iktidarda bulunanlara rıza ve onay verildiğinde; halkın üzerinde gibi algılanan iktidar yapısı gücünü kuvvetten değil, toplumsal uzlaşıdan ve rızadan alır. İktidarda bulunanlar saygınlığını ve de meşruiyetini toplumun rızasından aldığı için de artık otoriteyi sağlamış bulunur.
Ancak rıza gösterilmeyen bir iktidar da otoritesini kaybetmiş demektir. Saygınlığını kazanamayan bir yapı otoriteden yoksun bulunur. Böylelikle o kurumda keyfiyet başlar. Otoritenin zayıf olduğu bir yapıda kaos ve karmaşa yaşanacağı gibi, yönetim yapısı içinde bulunanlar kendilerini asıl iktidarın sahibine yakın hissettiklerinde otoriteyi ele geçirirler ki, kurumlarda en büyük tehlike de budur. Otoriteden yoksun bir kurumda diğer şahsiyetlerin kendilerini yetkin olmadıkları alanlarda yetkili görmeleri, orada karmaşaya yol açacağı gibi, gerçek bir düzenden de söz edilmesi mümkün olmaz.
Düzen olmayan yerde de her kişiden bir söz, her sözün de geçerli olması durumu doğar ki böylece kişiler arası karmaşa kurumun geleceğini de tehlikeye sokar. Otoriteden yoksun olmak pratikte totalitarizmin gerçekleşmesine yol açar. Böylece demokrasiden de uzaklaşılmış olunur. Bir iki kişinin iki dudağı arasında alınan kararlar yapının bozulmasına yol açar. Bozulan bu yapı içinde iktidarı elinde bulunduranlar her geçen gün iktidardan uzaklaştıklarını bilmelidirler.
Çünkü hiçbir kişi veya kişiler toplumun üstünde değildir. Hiçbir kişi de toplumun bütününü kapsayacak yetkiye sahip değildir. Bu sebeplerle siyaset süreci ve kurumları ahlak alanından da ayrı tutulmamalıdır. Ahlak alanından uzak bir yapı ideal yapıdan kopuk bir düzene doğru gider ki, bu da sadece kurumun içinde değil toplumun içinde de huzursuzluğa yol açar. Burada ahlaki prensibin de hangi ölçütlerde olacağı ayrı ve önemli bir problemi oluşturur.
H H H
Siyasi iktidarın denetlenmesinin ve sınırlanmasının esas anlamda sağlanması için kurumsal düzenlemelerin varlığına ihtiyaç vardır. Bu sebeple sistem bütünü ile kuvvete dayalı bir düzenlemenin etrafında birleşmemelidir. Düzeni olan bir iktidar yapısı otoritesini sağlar ve düzen olan kurumlarda başarı ve istikrar olur. Aksi durumda gelip geçici bir yapı oluşur. Bu yapıdan rahatsız olan halk yığınları da gereken cevabı sandıkta verir. Çünkü unutulmamalıdır ki hiçbir iktidar kalıcı değildir.