Gazi Mareşâl Mustafa Kemal Atatürk’ü 72 yıl önce aramızdan ugurladık.
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9’u 5 geçe dünya boyut’unu terk ederek, “Hak’ın istisnai yaratılmış seçkin kullarından ve Emr-i ilâhi’nin islah vazifesi ile müşerref” (*), dindar Müslümanlardan biri olarak, ebedi hayata ve yürekten inandığı Rahmet-i Rahman’a yürüdü..
Ülkenin gerçek Müslümanları, iyi insanlar, samimi yurttaşlar ve tüm lâik dindarlar, bu acıya sabır, ıstırap ve tevekkülle katlandılar. Ata’ya saygıyı; Eserlerine sahiplik, Cumhuriyet (devlet), adalet, hukuk ve demokrasiye (1950-1960) bağlılık/sadakat, kalbi hürmet, minnet ve ebedi muhabbetle; Vefatı nedeniyle üzüntü ve şükranlarını ise, (timsah misali değil) hakiki ve samimi gözyaşları ile huzuru (Anıtkabir) yahut gıyabında dua ve niyazlarla dile getirdiler…
İbret, kahredici utanç ve dehşetle hatırlanacağı üzere:
Kemiksizler, kansız vicdansızlar, pusu bedhahları ve işbirlikçiler, Ata için Camide, Türk-Müslüman cemaatin katılacağı cenaze namazını çok gördüler. Dolmabahçe Sarayının kapı önü ve Çankaya Köşkü girişinde kaideli heykellerine bile tahammül edemediler. Daha mübarek bedenleri soğumadan, (ertesi gün, 11 Kasım 1938’de) alel acele ve yangından mal kaçırırcasına, (vasiyeti hilafına) İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanı seçtirip, davasına ihanet ve bilumum eserlerine hıyanetle kemiklerini sızlattılar.
Bunu yapan devrimci-solcu, ekseriyeti dönme-devşirme, güruh idi!..
Atatürk’ü hafızalardan silmeyi, eserlerini yok etmeyi ve Türk milletinin maddi-manevi tüm değer, eser ve zenginliklerini tarihin çöplüklerine atmayı yegâne şiar (amaç) edindiler.
Cürümlerine “ikinci cumhuriyet/karşıdevrim”; Atatürk’ün zâtına “sabetay-mason (haşa) veled-i zina, alkolik, ayyaş, kadın düşkünü, vatan pazarlayan hain, Türk ve İslâm alemi düşmanı, İngiliz ajanı” dediler!.. Kurdukları dikta, cunta ve sulta ile; hastalık-yokluk, kıtlık ve hayatı zindan eden zulümlerle vatandaşı canından bezdirdiler. Alenen din, ahlâk, adalet, hak, hukuk, mal-mülk, ırz ve namus düşmanlığı yaptılar. Türk inlılâbı ve Atatürk ilkelerini daima bypass ve paspas ettiler. 4 Nisan 1949’da imzaladıkları Washington Antlaşması ile bir ABD üssü olan “İncirlik’i” kurdular.
(Varlığı, TC’nin evrensel hukuk, legal mevzuat, yasa, egemenlik ve hükümranlık haklarına bütünüyle aykırı!.. Peki, eğer TC özgür, bağımsız ve hükümran bir devletse, tüm komşularımız, hür dünya ve bölge için menfur bir tehdit ve tehlike olan bu ABD üssü niçin hâlâ ayakta?. ABD’de mukabil bir TC üssü var mı? Bu, TBMM’nin meşruiyetine ne kadar uygun? Egemenlik kayıtsız, şartsız milletin mi? Mevcut hükümet söylesin bakalım!..)
1950’de “beyaz ihtilâl”le gelen demokrasiyi 27 Mayıs’ta yerle bir ve 28 Mayıs’ta, 2. Cumhuriyeti, (kaldığı yerden devam ettirmek şartıyla) ikinci kez ilan ettiler. Bu minval üzere yozlaşma, çürüme, iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel erozyon hortladı. Meselâ, menfur 1960 isyan hareketine kadar yetişen astsubay ve subaylar çarşıda pazarda camide her yerde ve her zaman halkla iç içe iken; 27 Mayıs ihanetinin oluşturduğu “sınıfsal ayrımcılık” bu günkü algı, ayrışmalara ve kendisini üstün, sivili kuyruk olarak gören bir anlayışa neden oldu!.. Bunların hepsi, 1938-1950 ve 1960-2002 döneminde sergilenen bir nevi solcu, ateist ve pagan (goşist) Atatürk karşıtlığının eser ve sonucudur.
Araştırmacı-Yazar Ogün Deli, AGONİ isimli kitabında; Atatürk’ün, eceliyle değil; taammüden öldürüldüğüne dair gerçeği açıklamakla büyük bir hizmete vesile oldu. (**)
Gelelim sonrasına: Şimdi, sağ gösterip sol vuran, muhafazakâr görünüp din tüccarlığı ile anılan bir koalisyon var. Bunlar, son Milli (!) eğitim şürası’nda Türk Andı ile İstiklâl Marşı için ‘zorunlu olmaktan çıkartma’ yönünde tavsiye kararı aldılar. İncirlikten sonra 2.ABD üssü olacak ‘füze kalkanı’ projesine de kucak açarak ‘vatana ihanet’ eğilimine girdiler. Çok garip ama, bu yöneticiler, 27 Mayıs ve bakiyesi faillerini değil, darbe yapmayı düşünen yurttaşları hapse atıyorlar!.. Darbe düşündürenler ve bil-umum darbe, cunta ve sulta failleri serbest!.. İşte: Atatürk’ün 72.ci vefat yıldönümü bu ironik ortamda idrak olundu.
(*) H. Galip Hasan Kuşçuoğlu, Tasavvuf ve Zikrullah, s.11-12, Antalya-2002
(**) AGONİ, Ogün Deli