Burjuva medyasının çarpıtmalarından olsa gerek, halkın zihnindeki Anarşi “bomba patlatmak, cam indirmek, sokak ortasında halka korku salmak vb.” olayların canlanmasıdır. Kaos olarak ifade edilebilecek böyle bir zihin kaymasının asıl adresi otoritelerin olduğu yerlerde olur. Kaosun kökeni halkın arasında değil, otoritesiz bir yaşam da değil aksine devletin bizatihi varlık mekanizmasındadır. Hangi ülkede ne kadar genel kurmayın, subayların, generallerin isimleri ne kadar çok bilinirse bilin ki orada o kadar kaos vardır. Devletin üzerinde durduğu önemli temellerden biri de “egemenliktir”. Egemenlik polisiye güce ve silaha dayanır. Silah gölgesinde özgürlük, sermaye gölgesinde ise eşitlik olmaz/adalet olmaz.
…Lucy adında genç taksi sürerken… Karşısında ki manzara korkunçtu. Polis arabasını geçmeye çalışan gencin önünü kesip onu kalabalık bir polis grubu tarafından saldırıya uğradığını görünce ettiği her kelime polis grubunun ona saldırısını daha da şiddetlendirmişti. Baştan aşağıya kanlar içerisinde kıvranan halk arasındaki Lucy’e atılan dayak yetmiyormuş gibi fişlenip emniyete götürülmüştü.
Devletin temelini oluşturan dinamitlerin bizatihi kendileri kargaşadır. Halk arasındaki güçlü çetenin kendisidir devlet denilen yapı. Anarşi denilince canlandırılan kasoun kökeni güçlü yapıların hukuku, askeri gücü ve en önemlisi ekonomiyi/sermayeyi elinde bulundurup bütün halkı sömürüp bir güçlü burjuva sınıfın oluşmasıdır. Marks’ın somut şeklide ortaya atmış olduğu sınıfların çatışması “devlet ile halk” arasında sürüp gider. Kadın haklarının bağımsız başlık altında değerlendirilmesi hiçbir zaman başarıya ulaşamayacaktır. Çünkü Kadın-Erkek çatışması, İslam-Hıristiyanlık, Sünni-alevi, Kürt veya Türk çatışması yoktur.
Otoriteler ile halkın çatışması vardır. Devleti yöneten güçlü sınıfın çoğunluğu Türk ise buna karşı Kürt hareketleri direnir. Günümüzde Kürt burjuvazisi meydana geldiği için artık gelecekte Kürt-Türk değil başka bir şekilde meydana gelecektir. Örneğin Emevi handanlığına karşı Kürt-Türk-Fars ve diğer sığınak/mevali kabul edilen halklar “Ehl-i Beyt” kavramıyla karşı çıkıyordular. Sünni İslam, ortaçağ burjuvasını temsil ederken “Ehl-i Beyt”, “Alevilik” “Mu’tezile” veya “Haricilik” halkı temsil ediyordu. Halkın o veya bu dönemde kalkıp direk olarak sebepsiz (sermaye zihinlerde olsa da, onun salt kullanılması) burjuvaziye karşı çıkması mümkün değildir. Gizemli kavramların kullanılması daha uygun oluyor. Halk mecburen dine sarılarak, demokrasiye, sosyalizme sığınarak kazanması söz konusu oluyor. Halkın baskı altına alınması salt silah sağlanamadığı zaman; din, demokrasi ne varsa otoriteler tarafından çarpıtılarak kullanılır. Günümüzde Anadolu da yükselen otoritelerin Sol kavramları çarpıtması, diyaneti kullanması tesadüf-gönülsel bir şey değil otoritelerin güçlü kılınması içindir.
Siyasetin temeli en çok kandıran, en çok vaatlerde bulunan, en çok gündemi saptıran partilerin yükselmesi halkın seçimi değil burjuvazinin yüzleri tazelemesinden başka bir şey değildir. Demokrasilerde olsun, tiranlık, teokrasi veya herhangi bir yönetim tarzı olsun bütün siyasi yöneticilerin seçimi proleter sınıfın seçimiyle değil, burjuva otoritelerin oyuncu mekanizmalarının birer ürünüdürler. Burjuva bir sürü yüz medyaya çıkarır. Halkçısı, dincisi, demokratı her yüz vardır ama hepside otoritelerle anlaşmalıdır. Halk hangisini seçerse o yönetir. Bıkkınlık olduğu zaman alternatifler de farklılaşır. Ortaçağda yönetimler demokratik yollarla seçilmedikleri için gerilla hareketleri veya halk isyanlarıyla gerçekleşirdi. Halk isyanları olgunlaştığı zaman burjuvazi aynen yerinde kalırdı, değişen yönetimler-yönetim şekilleri olurdu. Mekke aristokrat yönetimin zorbalığına karşı direnen köle sınıfı Hz. Muhammed’in önderliğinde birleşmiştiler.
Ancak devrim sonrası değişen sadece şekil-önder oldu. Ebu Süfyan ailesi aynen yönetimde girmiş oldu. Yine Roma imparatorluğuna karşı Spartaküs etrafında örgütlenen köleler başarısız oldular. İsa’nın dinsel motifli hareketi ise ölümünden 300 yıl sonra gerçekleşen devrim olgunlaşana dek hep bastırıldı. Roma devletinin çelişkileri derinleşince yöneticiler dinlerini değiştirerek Roma’ya yeni şekil kazandırdılar. Oysa değişen sadece şekiller-motiflerdi kalanlar ise yönetimdeki burjuvazinin kendisiydi. Yarı Tanrıların yeni sığınağı Kiliseler oldu.
Ortaçağa has olmayan devrimler Komünist devrimlerde de işledi. Rusya’da çara karşı gerçekleşen proleter diktatörlük kısa bir sürede eski haline döndü. Çin’de ise zaten şu anda proleter diktatörlükten söz edilemez. Kuba’nın devrimi yavaş-yavaş kapitalizme taviz vererek yıkılmaya mahkûm ediliyor. Marks’ın sentezleri doğrudur ancak proleter diktatörlük alternatifi sadece geçicidir. Burjuvazi yıkılabilir, hiçbir zaman yok edilemez. Ortaçağdaki dinsel halk hareketleri ile yakın çağlardaki sosyalist devrimlerin hiçbir farkı yoktur. Köprü geçildikten sonraya kadardır her şey.
Saydığımız tarihsel örnekler kanıtlamıştır ki devrimlerin, direnişlerin hiçbir faydası yoktur. Diktatörlüğün burjuvalısı-burjuvasızı yoktur. Thomas More’nin Ütopia/Ütopya ile başlayan proleter diktatörcülük (Komünist) örneği sadece bir Ütopyaydı. Ve Marks bunu bilimsel sosyalime çevirdi. Ancak bütün tarihsel deneyler gösterdi ki çabalar sadece oyalanıştır/kaçıştır. Sovyet yıkıntıları üzerine inşa edilen Marksist teori dinleşti/dogmalaştı. İnanç haline geldiği gibi işçi sınıfını tatmin etmez duruma geldi.
Anarşist Ütopya hem güzel hem de uygulanabilirlik duruma vardır. Nitekim devrimlerle değil evrimlerle uygulanan örnekleri olmadığı gibi, Kapitalizmin vahşi pençelerine verilecek en güzel hayat tarzını vaat ediyor. Kolektif yaşam tarzını küçük komünlerle deneyimleri hayata uygulayıp onu dünyanın halklarına yaymak evrimle gerçekleşebilecek bir hayat tarzıdır. Anarşizm’in eşit-özgür toplum yaratmak kaos değildir, aksine düzendir. Kapitalist/Komünist devletlerdeki diktatörler ile halk sınıflarının çelişkili çatışmaları sonucunca kaos doğar. Diktatörlük-otoriter yönetimlerin sunacağı kaosları düşünmeden Anarşiye kaos demek burjuva medyasının az önce belirttiğimiz gibi çarpıtmalarından başka bir şey değildir.
Bu bir yazı dizisidir, devam ediyor…
Kıvançla…