Sanayi Yoğurdunda binbir katkı maddesi, meyveli yoğurt adı altında gıda boyaları ve esansları, kıvam artırıcı teknikler ve süt tozu karışımından sonra 3 Ekim 2010 tarihinde sabah gazetesinde okuduğumuz yazı ile irkiliyoruz! ‘’Yeşil çaylı yoğurt ’’
Petrol Şirketleri de petrol tüketimini artırmak için yoğurda sentetik motor yağı katılmasını önererek ‘’ Tüketicilerin eklemlerinin hareketinden dolayı aşınmasını önlemek için yoğurda, peynire motor yağı katılmasını ’’ ileri sürecek olsalar, her halde “acaba doğru olabilir mi?” sorusunu kendi kendimize soracağız. Hayır, artık tüketici de sesli düşünecektir. Besinlerimizi doğallığından uzaklaştırmaya kalkanın ünvanı, kurumu ne olursa olsun görüşlerimizi sarfedeceğiz. Besinin doğallığı hekimliğin alanıdır. Bu ülkede hekimler konuşmuyor ise biz konuşacağız.
Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi (HÜGAM) Müdür Yardımcısı Gıda Mühendisi Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem, ‘’ Ülkemizde üretilen yeşil çaydaki flavanoidlerin sağlık üzerindeki kabul edilen antioksidan, antikansorejen vb. olumlu etkilerinin yanı sıra süt ve süt ürünlerinde yapısal bozuklukların önüne geçilmesinde de yararlanabileceğini saptamış ’’
Yeşil Çaydaki flavanoidlerin antioksidan olduğu doğrudur. Antioksidanların antikanserojen oldukları da doğrudur. Ancak bütün bunların doğru olması, flavanoidlerin yoğurdun içine girmesini gerektirmez. Şayet bunların yoğurtla karışması elzem ise o zaman her faydalı antioksidanı gıda ile karıştıralım sonucu çıkar.
Çiftçiler kimi zaman domatesi bolluğundan dolayı denize döküyor, kapın ellerinden atın yoğurdun içine,
Doktorların aspirin reçetesi verdiği hastaya Aspirinli Yoğurt, antibiyotik reçetesi verdiği hastaya da Antibiyotikli Yoğurt imal etsin sanayiciler, ateşi çıkan hastanın dökün boğazına antibiyotikli yoğurdu!!! Nasıl olsa tüketici sesini çıkarmıyor.
Ey sanayiciler! Hügem’ in Çeşil Çaylı çabasını heder etmeyin. Tüketiciye de sormanıza gerek yok! Zaten Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu üyesi de Tanju Beslen’ de Hacettepe Üniveristesinde öğretim üyesi. Hemencecik Yeşil Çaylı Yoğurt Nizamnamesi yayınlanıverir.
Süt ve süt ürünleri sanayicileri de palm yağı yerine bilimsel izinli yeşil çayları sunar tüketiciye!
TV’ de meşhur artistli reklamlar: Yeşil Çaylı antioksidan ve antikanserojen yoğurt!
Biz sütümüzü de, yoğurdumuzu da, peynirimizi de hiçbir katkı maddesi eklenmeksizin önümüzde bulmak istiyoruz.
Bizi yoğurdumuzdan soğutmayın.
Sütümüz, yoğurdumuz ekşimeli, peynirimiz küflenebilmelidir.
Gazetede ‘’Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem Süt ürünlerinde yapısal bozuklukların önüne geçilmesinde yeşil çaydan yararlanabilineceğini saptadı ‘’ açıklamasına yer verilmiş.
Süt ve süt ürünlerinde yapısal bozuklukları süt ve süt sanayicileri yaratmaktadır.
Sayın Erdem yapısal bozukluklar derken, sanayicilerin yoğurda süt tozu katmadan veya sütü buharlaştırmadan kıvam verememesini kasdediyor ise;
Sanayiciler tarafından yoğurt yapımında kıvam vermek için buharlaştırılan sütten kaybedilen suyun, bir besin kaybı olduğunu düşünüyoruz. Yoğurt yapılırken sütün buharlaştırılması yönteminde, kaybedilen su yoğurtta oluşması gereken ama kaybedilen doğal yeşil su. Bunun yerine yeşil çay öneriliyor!
Sanayicilerin buharlaştırma yöntemi ile yoğutta kaybettirdikleri ‘’ Yeşil Su ’’ yun ne işe yaradığını Sayın Prof Dr. Yaşar Kemal Erdem ya bilmiyor ya da bilmezlikten geliyor. Biz tüketiciler olarak evlerde yaptığımız yoğurtlardaki yeşil suyun ne işe yaradığını biliyoruz: Yoğurmuzdaki yeşil su, yoğurdu yoğurt yapan, bize yoğurdu yeme mecburiyeti sağlayan gerçek bir besindir. Yıllar önce sanayiciler yapmakta oldukları yoğurttaki yeşil suyu yok ettiler. Şimdi Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem sanayicilerin teknolojileri ile kaybettirdiklerini yoğurda, peynire yeşil çayı ekleyerek geri getirmek istiyor!
Bu ekletme girişimlerinde bilimin kıstaslarını ileri sürecek olurlar ise Yeşil Çaylı Yoğurdu, Yeşil Çaylı Peynir’i önce laboratuvar fareleri üzerinde beş on nesil denesinler! Sonra halkın karşısına çıkıp yeşil çaylı yoğurdu, peyniri tavsiye etsinler. Gerçi gıda maddelerinin laboratuvar fareleri üzerinde denenmesi, Gıda Mühendisliğinin değil Tıbbın konusudur diyoruz. Böyle bir araştırmaya süt sanayicileri sponsor olmak için sıraya girerler ama ambalaj malzemesinin gıdaya geçişinin insan sağlığına uygun olup olmadığını araştıracak bir tıp fakültesi bulamamanın da sıkıntısını çekeriz.
Süt ve süt ürünlerine yeşil çayı sokma girişimi ile ‘’ antikanserojen ‘’ kılıfı adı altında ‘’bilimsel çalışma’’ yapanlar bir zahmet gıda ambalajlarında kullanılan standardın (TS 1186) yanlış olup olmadığını araştırmalılar ve kamuoyuna açıklamalıdırlar. Biz bu standardın yanlış olduğunu biliyoruz. Çünkü sanal kitler ile ambalajdan gıdaya ambalaj malzemesinin geçişinin analizi sakat bir analizdir. Bu sakat analizi AB kabul etmiş diye bizim de kabul etmemiz gerekmez. HÜGEM böyle bir araştırmayı yapabilir mi bilemiyoruz ama Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu üyesi yine Hacettepe Üniversitesi öğretim Üyesi Prof Dr. Sayın Tanju Beslen, 1186 TSE standardındaki analiz tekniklerinin gıda ambalajlarında uygulanması konusunda UGKK ile aynı görüşleri paylaşıyor ve bu yanlış standart tüm ülkemizdeki gıda ambalaj analizlerinde uygulanıyor.
Gıda ambalajlarındaki problemi herkesin anlayabileceği tarzda anlatmam gerekirse:
Diyelim ki plastik ambalajlı veya teneke ambalajlı bir gıda satın aldınız. Bunu Tarım il laboratuarına götürdünüz ve dediniz ki ben satın aldığım bu teneke veya plastik ambalajın içindeki gıdaya ambalajın malzemesinden geçiş var mı yok mu onu analiz ettirmek istiyorum ve bu analizi izlemek istiyorum. ( Şayet uzman izlettirirse!)
Analiz uzmanı getirdiğiniz ambalajın içindeki gıdayı boşaltıp atıyor. Teneke veya plastik ambalaja sanal kit (uyguluyor) takıyor. Yani o ambalaj hangi maksat ile kullanılacaksa o maksattaki gıdanın sanal kitini takıyor ve analiz ediyor. Sizin getirdiğiniz ambalajlı gıdayı alıp o gıdayı analiz etmek yerine ambalaja o gıdanın sanal kitini takıyor. Tüm Tarım İl Müdürlüklerindeki gıda ambalaj muayeneleri bu şekilde sanal analizle yapılıyor: Gıdanın içini analiz etmek yerine, ambalajın sanal kitlere bağlanarak yapıldığı sanal analizler!
Gıda ambalaj üreticilerinin ambalajları, gıdasız olarak sanal analiz ediliyor. Sebeb yanlış standart seçimi!
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyemiz Prof.Dr. Yaşar Kemal Erdem bu tip sakat-sanal (TS 1186) analiz yöntemlerinden vazgeçilmesi konusunda araştırmalar yapmak yerine sanayi yoğurdunun zaten gıda mühendisliği yöntemleri ile bozulmazlığına, ekşimezliğine bir de ‘’yeşil çayı ‘’ eklemek istiyor.
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan Yoğurda palm yağı, zeytinyağı, bitkisel diğer yağlar katılması önerisi hangi bilmsel kuruluşun Tarım Bakanlığı’ na teklifidir? Merak ediyoruz!
Prof.Dr. Yaşar Kemal Erdem, Bazıları evde yoğurt yapılmasını öneriyor. (Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Sema Akman’ ı kasdediyor) Ancak, sokak sütü alınmadığını kabul etsek bile, 15 dakika sütü kaynattığınızda ısıya duyarlı olan süt proteinlerini kapın çeperlerine, dibine yapıştırmış olursunuz. O yoğurtan çocuğunuz süt proteini açısından yeterince yararlanamaz. Zaten proetin açığı varken, süt proteinini tencereye yapıştırıyorsunuz.” diyor.
Prof.Dr. Yaşar Kemal Erdem açık perakende süte ‘’ sokak sütü ‘’ demekle çiğ süt üretim tebliğinden habersizliğini ortaya koyuyor. Şayet açık perakende süt ‘’ sokak sütü ‘’ ise sanayicilerin çiğ süt üreticilerinden topladığı süt de ‘’ sokak sütü’’dür. Sayın Prof.Dr. Yaşar Kemal Erdem çiğ süt üretilen köylerden birine gitmeli, sanayicilerin kendi fabrikalarına çiğ sütü götürme, taşıma yöntemleri ile çiğ sütü açık perakende olarak satanların da kendi müşterilerine götürme, taşıma yöntemlerinin aynı olduğunu görecektir. Sayın Erdem eşeğin heybesinde süt taşındığı yılların artık geride kaldığını hatırlamalı ve sanayicilerin konuştuğu ‘’sokak sütü’’ lafını artık bırakmaldır.
Sayın Erdem ve Süt Sanayicilerinin mantığına göre çiğ sütü üreten de , komşusu çiğ süt üreten de sütünü sanayicilerden satın almalıdır ve bu mantık terk edilmelidir. Ülkemizin % 28 tarımsal kesimi sütünü ya kendisi üretmekte ya da üreten komşusundan satın almaktadır.
Amerika’nın bir çok eyaletindeki şehirlerde bile çiğ sütün 5 litrelik cam ambalajlarda soğuk zincir içinde satışına izin verilmektedir.
Ntv televizyonundaki proğramda Onkolog Sayın Yavuz Dizdar Süt protein hücrelerinin hassas olduğundan dolayı UHT (Yüksek Isıl İşlem) li sütlerin protein hücrelerinin ısı ve yüksek basınçtan zarar görmüşlüğünden dolayı insan sağlığına zarar verebileceği ve dolayısı ile uht sütün tüketilmemesi gerektiğini söylediğinde Sayın Yaşar Kemal Erdem bu iddiayı reddetmişti.
Şimdi Sayın Yaşar Erdem, süt, annelerimizin tenceresine girince tencereye yapışmasından, proteinlerin hassas oluşundan bahsediyor. Bunun da çaresi var : Tencereye sütü koymadan önce tencerenin içini ıslatmak! Süt proteini evdeki tencereye girince hassas, ama sanayicilerin kazanına girince hassas değil! Öyle mi!
Ntv televizyonuna Yavuz Dizdar ile UHT süt ile ilgili proğrama çıkan sayın Prof Yaşar Kemal Dizdar süt ve süt ürünleri ile ilgili herhangi bir problemin olmadığını söylerken, yeşil yoğurtlu tavsiye demecinde ‘’süt ürünlerinde yapısal
bozuklukların önüne geçilmesinde de (yeşil çaydan) yararlanılabileceğini’’ söylemesi de kendi çelişkisidir. Yavuz Dizdar UHT sütün 160 derece ısı ve yüksek basınca çıkartılırken sütün içindeki proteinlerin basınç ve yüksek sıcaklıktan değişime uğrayacağını bunun da kanserojen bir husus olabileceğini ileri sürer iken Sayın Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem süt ve süt ürünlerinin uhtleştirilmesinde hiç bir yapısal bozukluğa uğramadığını ileri sürmekteydi.
Şimdi ne oldu da Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem süt ve süt ürünlerinde yapısal bozukluklardan bahsetmektedir. Bu yapısal bozukluk sütün neresinde? Pastörize de mi, UHT’leştirmede mi?
Yoksa Sayın Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem’in yapısal bozukluklardan kasdı memeli çift tırnaklı hayvanlardan elde edilen çiğ sütte mi yoksa sanayicilerin kazanlarında işlem gören sanayi süt ve süt ürünlerinde mi?
Biz yapısal bozukluğun memeli çift tırnaklı hayvanlardan elde edilen ve insani maksatlar için kullanılan çiğ sütlerde değil, sanayicilerin süt ve süt ürünlerini işlemede kullandıkları ısıtma teknolojilerinde olduğuna inanıyoruz. Gerçek besin Çiğ sütün işlenmesinde, gıda mühendisliği yöntemlerinin tüketicilere göre değil de sanayicilere göre bir mevzii aldırışlığın var olduğunu olduğunu görüyoruz.
Bu yüzden besin, ne sanayicilerin insaf ve merhametine, ne de gıda mühendisliği müfredatlarına terk edilmemelidir.
Gıda Mühendisliği eğitim müfredatları tüketiciler değil sanayiciler için daha çok önem arz etmektedir. Bu önem gıdanın ömrünü uzatmaktır. Uzatılan gıdanın ömrü sanayicilerin parasal dişli çarklarını daha da büyütürken, insani ömür çarkının dişililerini de o nisbette kırmaktadır. İnsanlar gıda sanayi için değil, gıda sanayi insanlar için vardır.
Dünya’ da doğal besin ancak kalmadığı takdirde insanın katkılı gıdalarda neleri tüketelibileceğinin bilimsel oluru gıda mühendisliğinin iznine veya araştırma sonuçlarına değil tıbbın derin ve yıllarca süren ilaç klinik araştırmalarına benzer araştırmalarından icazet almalıdır.
Artık neredeyse mezarlıklardaki cesetlerimiz de çürümüyecek. Biyonik insan değil gerçek insan olmak istiyoruz.
Gıdanın ömrünü katkılar ile uzatmanın insan sağlına uygun olmadığını bildiriyoruz. Yoğurt, yoğurt olmalıdır.
Yoğurda, Peynire Yeşil Çay, Palm Yağı, motor yağı (bitkisel yağlar) katılmasını kabul etmiyoruz.
Dünyada ve ülkemizde süt ve süt ürünlerinde kullanılan ısıtmanın bir parçası olan pastörizasyon, uht’leştirme yöntemleri yerine frozen teknolojileri üzerine yoğunlaşılmalıdır.
Süt ve süt ürünlerinin toplanması bir süreç, işlenmesi bir süreç, pazarlanma ve rafta kalma süresi bir diğer süreçtir.
Et ve et ürünleri saklanırken nasıl ki frozen (dondurma ) teknolojileri kullanılıyorsa, sağlıklı ineklerden, hijyen ortamda sağılıp elde edilecek çiğ sütün dondurulma yöntemleri ile tüketicilere ulaştırılması en doğru ve kısa yoldur.
Dünya’ daki ezber; Çiğ Sütün ya pastörize edilmesi ya da UHT’ leştirilmesidir. Et ve et ürünlerinde hem ısıtma (kavurma) hem frozen (dondurma) yöntemleri uygulanırken niçin çiğ sütte değerli ilim adamlarımız frozen (dondurma) teknolojilerinin kullanılması gerektiğini söylemeye cesaret etmiyor, kafa yormuyor?
Çiğ Sütün, batının çizdiği ve ezberlettiği gıda mühendisliği müfredatı yollarından yürütülmesi onu gerçek besin değerinden uzaklaştırmaktadır.
Dünya’ da ve ülkemizde Çiğ Sütün pastörizasyon ve uht’leştirme yöntemleri artık köhnemiş yöntemlerdir. Çiğ Sütün inekten sağıldığı anda dondurulma teknolojileri ve bu teknolojinin gereklerine göre tüketicilere dağıtılma yöntemleri üzerine düşünülmelidir. Bunu düşünmeye tüm dünya ve ülkemizdeki süt sanayicileri engeldir.
Çiğ Sütün inekten sağıldığı andaki besin değerleri ile pastörize ve/veya uhtleştirildikten sonraki değerleri ve/veya raf ömürlerinin sonuna doğru alınmış karşılaştırmalı besin değerleri üzerinde ülkemizde yayınlanmış bir çalışma yoktur.
Ne yiyeceğimizin, ne içeceğimizin kararını, kendimiz yerine gıda sanayicilerinin, reklamların, tüketiciler için değil sanayicilerin gelişmesi için çabalayanların vermesi artık son bulmalıdır.
‘’ Kalp dostu ’’, ‘’ kanser dostu aday adayı yoğurtlar ‘’, meyveli adı altında gıda boyalı yoğurtlar değil, ninelerimizin yaptığı ‘’ Türk Yoğurdu ’’nu istiyoruz.
Sanayiciler bunu terk ettiğinden beri evimizde Türk yoğurdu yapmaya devam ediyoruz.
Yoğurdumuzla uğraşacağınıza yoğurdun, sütün plastik ambalajı ile uğraşın. Yoğurdun sütün plastik ambalajından gıdaya malzeme geçişi Gıda Mühendisliğinin konusudur.
Tarım Bakanlığı’nın Gıda ambalajlarında kullandığı TSE standardının (1186) sanal bir standart olup olmadığını araştırınız.
Elinize sanal metre boyunda sanılan bir cetvel alırsanız o cetvel ölçmek istediğiniz kumaşı yanlış ölçer, sonuç da sanal olur.
Tarım Bakanlığı 2009 yılında yaptığı denetimleri açıklarken Bebek Mamalarında Kurşun var deyip de sonradan bu açıklamayı geri almasının arkasında da bu standart (yanlış ölçen metre ) var. Kurşun ambalajdan mı transfer….
Ulusal Gıda Kodeks komisyonu derhal toplanarak TS (1186) standardını değiştirmelidir.
Avrupa Birliği’ nin ülkemize de kabul ettirdiği (1186) standart sanal bir standarttır.
Bu standart EFSA’ nın da standardıdır. Bu standart Dünya Ambalaj Devi’ nin Efsa’ya,ülkemize yazdırdığı standarttır.
Ama gerçekte bu standart tüketicilerin değil Gıda Sanayicilerinin resmi kuruluşlara kabul ettirdiği standarttır.
Bu standart (1186) tüketicilerin sırtından indirilip ambalajdan gıdaya malzeme geçişini gerçekten analiz eden standart getirilimelidir. O zaman Tarım Bakanlığı Bebek mamalarındaki kurşun’ dan çark edemez!
Biz yoğurdumuzun Sayın Erdem’in ‘’ ilimsel devrim ’’i ile devrilmesini değil Türk Yoğurdumuzun geri doğrulmasını istiyoruz.
Burada maksadımız Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi (HÜGAM) Müdür Yardımcısı
Gıda Mühendisi Prof. Dr. Yaşar Kemal Erdem’ i incitmek değildir.
Vurgulamak istediğimiz tüm Dünya’ da ve ülkemizde Gıda Sanayinin ürettiği gıda tüketiminde insana neyi, nasıl hangi karışımla yiyeceğinin sınırlarını gıda mühendisliğinin değil ancak ve ancak hekimlik dallarının çizebileceğinin vurgusunu yapmaktır. Hatta ve hatta gıda mühendisliğinin insan sağlığı ve beslenmesi ile ilgili sınırlarını da hekimliğin belirlemesini mümkün görüyorken, gıda mühendisliğinin insan sağlığı ve beslenme sınırlarını belirlemeye yetkisinin olmadığını bir tüketici olarak düşünüyoruz.
Çok daha açık bir ifade ile yoğurda yeşil çay karışımı buluşunun! hayata geçirilme önerisinin gıda mühendisliğinin değil hekimliğin konusu olduğuna inanıyoruz.
Bırakınız tüketici kendi yoğurduna pekmezini, balını, palm yağını, zeytin yağını kendisi istiyorsa katsın.
O beden tüketicinindir, sanayicinin değil!
Biodizel için bitkisel yağdan mazot elde edilip motora koyarsınız motor hiç sesini çıkarmaz. Ama bizim yoğurdumuza biodizel de, motor yağı da elde edilen bitkisel yağ, palm yağı koymaya kalkarsanız önce süt ve süt ürünleri sanayicilerine değil bize sorun! Tüketiciye sorun.
Ey tüketici yoğurdunuza motor yağı, yeşil çay koyalım mı? Sorunuza.
Biz istemiyoruz cevabını söylüyoruz!
Tüketiciye sorulmadan konulan süt tozundan kurtulamadık, şimde de başımıza palm yağı, yeşil çay düşecek!
Süt Dünya’ da ekmekten sonra ikinci öneme sahiptir. Sütümüze yoğrudumuza sahip çıkalım. Sanayicilerin bizden izinsiz süt ve süt ürünlerinde süt tozu kullanmalarının önüne geçmek için http://www.bilgiagi.net/tuketicilerin-sut-tozu-dilekceleri/24794/ linkindeki dilekçe örneğini doldurup Tarım Bakanlığı’na gönderelim. Dilekçeyi gönderince bize de kısa bir not gönderiniz.
http://groups.google.com.tr/group/cigsutureticileri
Aşağıda söyleyeceğim söz için şimdiden özür diliyorum. Rahmetli babam; “kim şeyim hıyar dese bu millet eline bir avuç tuz alır peşinden koşar” derdi. Yoğurt başlı başına bize ait bir kültürdür, her şeyimizi bozduğumuz gibi sıra onada geldi demek. Yok meyveli, yok yeşil çaylı diyerek halkın kafasını karıştırırken ne gibi katkılarla bunları bize yedirdiklerini kin bilebilirki? Bu tür oyunlara gelmiyelim. Çocuklarımıza yedirdikleri Danone ve benzerleri nedir, muhteviyatları nedir bunları araştıralım sonrada şapkamızı önümüze koyup iyice bir düşünelim….
BU BİLGİLER İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER…..
HER SATIRI İLGİYLE OKUDUM DEHŞETE DÜŞTÜM .TÜRKİYEDE MUTLAKA GIDA DENETİM BAKANLIĞI OLMALI ….
HASTALIKLARIN ARTMASINI BU TÜR GIDALARA BAĞLIYORUM…
hayvansal gıdaların bozulmaları nasıl başladı biliyormusunuz?bu gıdaların denetim yetkisini veteriner hekimlerle birlikte gıda mühemdislerine verilmesiyle başladı.zaman içinde sektörde veteriner hekim kalmadı.bunun yerine gıda teknologu ve mühendisi dolduruldu.Eeee mühendis kafası ve gözü ile gıdaya bir hekim olan veterinerin bakış açısı elbette bir olmayacaktı.biri gıdayı ekonomik bir obje olarak görüp her türlü mühendislik oyunu ile kullanım ömrü uzatımını,yararlanabilir madde miktarı artırımını,üretim proseslerindeki ham madde kaybını asgariye indirecek yöntemleri teknoloji ve mühendislik harikası olarak görürken canlı ile uğraşşan bir mesleğe ve gıda denetimi konusunda yeterli eğitime sahip bir veteriner hekim tabi ki gıdanın biyoyararlılığını,beslenmedeki önemini,doğallığın bozulmasının getireceği genetik handikapları,sindirim sistem hastalıklarını da hesaba katma durumundaydılar.Ama artık onlar yok.gıdalarımızı teknolojik bir ürün gibi gören harika kafalı gıda mühendislerimiz var.tığkı bu gün deprem riski taşıyan tüm binalarımızın mühendis projesiyle yapıldığı gerçeği gibi,artık sağlığa zararlı olabilen bu tür teknoloji ürünü sentetik görünüm ve tadlı gıdalar da masalesef gene mühendis ürünü olacak.Bu mühendis kafasının zararı ise yıllar sonra çocuklarımızda ve torunlarımızda ortaya çıkacaktır.tıpkı yıllar önce meraları bozup ülkeyi buğday ambarı yapmayı düşüne ziraat mühendisi arkadaşlarımızın bu vesile ile hayvancılığı öldürdüklerinin yıllar sonra anlaşılması gibi,üretim patlaması yapabilmek amacıyla genetiğiyle oynanıp kat kat fazla ama daha tatsız ,lezzetsiz ürünler veren tohumların bu gün kanser vakalarının artışında birinci dereceden sorumlu görüldükleri gibi eminim zararları ayyuka çıkınca bu mühendislik harikası gıda benzeri ürünlerin de kokusu ortaya çıkar ama gene bir nesil yok olduktan sonra.ülkedeki bu gıda terörünün önüne maalesef geçilemiyor.
Çapar bey selamlar.
“Petrol Şirketleri de petrol tüketimini artırmak için yoğurda sentetik motor yağı katılmasını önererek ‘’ Tüketicilerin eklemlerinin hareketinden dolayı aşınmasını önlemek için yoğurda, peynire motor yağı katılmasını ’’ ileri sürecek olsalar, her halde “acaba doğru olabilir mi?” diyorsunuz.
Size 2009 yılında yaşanan pirinç krizinden örnek vermek istiyorum. TMO stoklarında 30 bin ton civarında çeltik bulunmakta, arada yapılan ,imalatlarla pirinç ğiyasası dengede tutulmkatydı. TMO elindeki çeltiği ihale neticesinde büyük firmalara verince, piyasaya müdahale gücü kalmadı. Stok elinde olan firmalar piyasayı zorladılar. TV lerde 1 hafta pirinç haberi yapılınca TMO ların önünde kuyruklar oluştu. İthal edilen Mısır ve taylandtan gelen pirinci insanımız almak zorunda kaldı. birileri TV lerde yayınlanan programlara göre hayatımızı programlıyor. Pirinç 1 hafta yada 1 ay yemesek olurdu. Ben TMO dan yeni emekli oldum. Biz TMO çalışanları ithal edilen pirinci almazken, mesaiye bizden önce gelen yurttaşımız kuyruk oluşturuyordu.
Başlıkta ki haberinize katılıyorum. Olabileceğini düşünüyorum. Doğallığını yitiren gıda, gıda olmaktan çıkmıştır.Çocukken yediğimiz kan damlayan mis gibi domateslerimizi, çıtır çıtır salatalıkları, kokusu uzaktan duyulan çileklerimizi özlüyoruz. Ekşiyen ayranlarımızı, çürüyen yumurtalarımızı, küflenen peynirlerimizi, kurtlu elmalarımızı bile özler olduk.
Selam ve saygılar