Henüz elime geçen mektubunda,Şeytanların akılsızlığını bir türlü kavrayamadığından bahsediyorsun.
-Bu kadar büyük mucizeler etrafta saçılmışken, neden hala inkar eden var, bir bilim adamı nasıl inkar edebiliyor? diye soruyorsun haklı olarak.
Bildiğin gibi ben mektuplarıma “İyilik Mektupları” adını veriyorum.Bunun bir sebebi de şeytanların akılsızlığına dayanak olduğuna inandığım “kötülük” leridir.
Bu kötülükler insanı öyle kuşatır ,öyle naif ve nazik bir yerinden yakalar ki,neye uğradığını şaşırır insan;aptallaşır ve bir müddet sonra tökezler.
Şeytanın kendi yaratılışına uygun olarak,ilkeleri vardır. Rakibi ve yoldan çıkarmakla görevlisi olduğu insanın önüne ,yaratıcısını ,Allah’ı ötelettirerek,O’nunyerine, karşısına başka şeyleri dikerek ,bir nevi “yanılsama” yaşatır muhatabına.
Şeytan’ın öğretisinde öncelikle milliyetçilik(ırkçılık),yani diğer ifadeyle onu hem açıklayan hem tamamlayan maddecilik gelir.Çünkü kendini üstün gören bir varlık başkasının üstünlüğünü anlamakta zorlanır.
Aklına ve düşünme gücüne gönderme yaparak, maddenin ideolojik isimlendirmesi olan “materyalizm”le yorar insanı.
Zira, maddeyi putlaştırmak ve onu her şey saymak, Şeytan’ın düştüğü tuzagın tam izdüşümüdür.O ,ateşi yüceltirken , insan kendi yaratıldığı maddeyi ,toprağı yüceltmektedir.(Bu ne akılsızlıktır ki;insan yaratıldığı şeye tapar hale geliyor milliyetçilik tuzağıyla!)
İnsan bunu aştıktan sonra artık ,Şeytan sembolleri devreye sokar.
Zira ,maddenin tek başına bir yaratma fiiline sahip olamayacağı bugunün bilimi tarafından kanıtlanmıştır.
Dolayısıyla, bundan böyle Allah’a ulaştıracak her eşya devreye sokulur.
İneğe tapmaktan tutun (Hindistan da ve dünyada 500 milyon kişinin ineğe taptığını düşünürsek )heykellerin karşısında esas duruşta beklemeye,helvadan put yapmaya (cahiliye Araplarında olduğu gibi) oradan sunaklara çiçekler sunmaya kadar abuk subuk tavırlar sergiletir.(günümüz de olduğu gibi)
Aslında bunu yaparak eşyanın yerlerini değiştirmeyi ve onları zihnimizde karıştırmayı dener Şeytan.Bunu yaparak eşyanın ilk yaratılıştaki ontolojik “isabetli okunmasını” engeller.
Güya buyük olan İlah’a ulaşmanın yolları aranır.
Bu,İblis’in: “Allah çok büyük siz asla ona erişemezsiniz;o halde gelin ona ortaklar edinelim,ona yaklaştıracak sembolik aracılar yaratalım” demesindendir.
Bir örnekle bu sorunu vahyin pratikte nasıl çözdüğüne bakalım:İneğin etinin yenilmesi gerektiğini ,tapınmanın yanlış olduğunu söyleyerek, “kurban kesmeyi” emretmiş, eşyayı ve varlıkları nasıl yerli yerine yerleştirmemizi bize göstererek ontolojik okumayı bu şekilde çözmüştür.
Bu sefer de Şeytan ,Allah’ı “öteleme” nin, O’nu “unutma” nın yada “yok sayma” nın en kolay yollarından biri olan,aklımızı, fikrimizi örten “içkiye” yönlendirir bizi. Zaten “kötülüklerin anası”na bir başlatırsa akılını öteleyen insanın yapmayacağı bir şey olmaz yeryüzünde ;çünkü bu yolu sürekli hale getirise kişinin muhakeme gücünü kaybettirip “vicdana” ulaşmasını engeller.
Şeytan sagdan soldan yaklaşarak heva ve heveslerimizi azdırmaya ,cinselliğin tek sevgi yolu olduğunu empoze etmeye çalışır.Masum aşkı yok sayar çoğu kereler.
Bugun Batı bunu yapmaktaysa da ;ancak Doğu yitirdiklerinin yanında henüz bazı kadim özelliklerini kaybetmedi.
Batı medeniyeti Şeytanın akılsızlığına kapılıp sekste,pornoda ,erotizmde şehvette aşkı sevgiyi ararken,Doğu medeniyeti egzotizmde,aşkın olanda ,bin bir gece malsallarında, Leyla’larda, Mecnun’larda,ilahi olanda,şiirde,edebiyatta,sanatta aramaktadır yitik malını.
Bunlarla kamil insanın önünü kesemeyen Şeytan,insan adına ;sadece insana ait olan alanda,toprak, mal- mülk kazanma gibi Şeytana ait olmayan şeylerle korkutmaya ve tasarrufta bulunmaya çalışır.
-Paranı – pulunu bitirme ; hatta biriktir,paylaşma,sana ne ötekinden, diye öğütler.Hatta çal-çırp ,diyerek ,sosyal adaleti ve barışı engelmeye çalışır.
Oysa Yaratıcı şöyle bir “çevirimi” başlattı ilk yaratılışta:
Allah evreni ve içindekileri birbirlerine muhtaç olarak yarattı .O , bu kuralla koskoca makinanın
dişlilerini birbirine bağladı. Hayatta “anahtar-boşluklar” yarattı ve onu bizim aracılığımızla doldurmayı murat etti.Zengin olarak lütuflandırdıklarını fakir olanlarla paylaşmalarını emretti.Malın tek elde toplanmasını istemedi ;Allah bu çevrimin devamını istedi.Taşların yerlerine konmasını sağladı.Zira cimrilik malın bir elde toplanmasıdır.
İşte tam bu noktada Şeytan bu çevirimi ,adaletle işleyen bu hayat mekanizmasını
(dev makinayı )durdurmak için cimriliği telkin etti insana.
İşte, şeytan çevirimi(çarkı )durdurarak ,malın tek elde birikmesini ,doğal bir “baraj” oluşturarak,oradaki yığılan adaletsizliğin patlamasını ve toplumda kargaşayı istemektedir.Selamete erişmesini engeller ki ,hiç değilse birbirlerine düşsünler iter.
Akılsızlığa bakın ki,bize ait ve bizim tasarrufumuza verilmiş mülkte bizi yönlendirmeye çalışır.Oysa o övünmüyor muydu” ben ateşten yaratıldım,topraktan yaratılana secdemi edeceğim” diye.Onun bir provokatör ajan olduğunu hemen görmeliyiz.Cami duvarına işeyenin yada işemeye çağıranın müslüman olması gerekmez mi bari?
Bizi kurataracak ve sorularımızı cevaplayacak olan tek delil, Kuran mesajına kulak verip; vijdan aynasındaki imanla bu savaşımı kazanmaktır.
Bu nasıl olacak?
İman nedir peki,bize neyi kazandırır?
Hala inkar nasıl mümkündür?Bilim adamı inkar edebilir mi sorun muallakta kalmasın diye imanı anlatayım sana.
Sevgili Elif,
Akıl eğer gerçeğin bilgisini kalbe ulaştırmazsa,kalpteki vicdan aynasında ölçüp tartmadıktan sonra o ham bilimsel bilgi hiç bir işe yaramaz.Bütün inkarcı bilim adamlarının çıkmazı burada.Çünkü kalbe ulaşmayan bilgiye sahipler.
İşte akıl elçisinin vahiyden aldığı bilgiyi,yada bilimsel bilgiyi kalbe ulaştırıp,vicdan aynasında ölçtürdüğü işleme biz “İMAN” diyoruz
Buna inanmayana da “i-mansız” dediğini duyar gibiyim.
Kalbi akıl dediğimiz vijdan terazisi derki ” ben” e :bu akılın getirdiği bilgi var ya? Yav ne harika bir mücize,muhteşem bir şey,bak bu tesaduf olasılıklarını alt üst eden bir şey,bu her sabah doğduğunu görüp alıştığımız güneşi Allah’tan başka bir güç yapamazbaşka bir güç yapamaz .”
Beyni akıl veya “ben” derki:”hakketen yav,ben her gün güneşin doğduğunu görüyorum,alışmışım ve hiç sorgulamamışım,bu Rabbimin bir mucizesidir,bu yaratılış muhteşemdir,ben iman ediyorum.”
“Beyni akılı ” son ve nihayi hedef olarak gören bilim adamları veya inkarcılar,merdivenin ilk basmağında düşmüş körlere benzer;zira bu adamlar Ay’ı gösteren parmağa takılıp kalmışlardır.Oysa bilimsel bilgi veya eşyanın bilgisi salt akılla bilinemez.Görünenin ardında bir de “hikmet” vardır.
Hikmet ise ancak kalbi akılla açıklanabilir.
İşte eşyanın bilgisi salt akılla çözülemediği için peygamber elçiler görevlendirilmiştir ki,eşyanın nasıl okunması gerektiğini kurallarıyla anlatsın insanlığa.
Haddi zatında kendisi de bir elçi olan “akıl” ham bilgiyi işleyemez.Onunda görevi kalbe ulaştırmaktır.
Mesela bunu somut bir örnekle açıklayayım.
Hindistan’da 500 milyon insan hali hazırda ineğe tapıyorlar değil mi?
Şimdi salt akılla okunursa eşyanın bilgisi,akıl ineğe tapınmanın normal bir şey olduğunu söyler size.
Yada heykelin karşısına geçip saygı duruşunda bulunmak ona ihtiram ve ihtimam göstermek de akıla uygundur.
İşte tamda bu noktada,Peygamberler devreye girer ve bu akıla aykırı gelmeyen bilgiyi alır ve
-Hey arkadaşlar ineğe tapmak ilkelliktir,siz ancak bunu keser etini yersiniz.Bunu da kural haline getiriyorum ve kurban kesmeyi emrediyorum size.Bu pratik sizi bu akılsızlıktan alıkoyar,diyerek eşyayı evrendeki yerli yerlerine yerleştirir.
Bu ham bilgiyi kalbi akla ulaştırarak sapkınlıktan kurtarır ve iman derecesine eriştirir.
Bu şekilde biz de şeytanların akılsızlığına düşmemiz oluruz.
Sevgili Elif,alttaki resimde Nuh ne yapıyor diye sorsam?
Kendisi için şu cümleleri kullanmış:
01,01,1965 Yozgat ili Akdağmadeni ilçesinde doğdum.
1987 yılında ,A.Ü ,D.T.C.F Fransız Dili ve Edebiyatı'nı bitirdim.Şu anda ticaretle uğraşıyorum.
Kitap okumayı severim.
Başta edebiyat olmak üzere ,bilimsel yazıları okumaktan büyük haz alırım.
Bütün güzel sanat dallarını sever ayırt etmem;zira kendimi Yaratıcının evinin bahçesinde oyuncaklarıyla oynayan bir çocuk gibi hissediyorum.Özellikle şiir dilinin çocukça olduğunu düşünüyorum."Yaratıcı evreni yedi yaşındaki bir çocuğun gözüyle yaratmış" der bir yazar.Evrenin büyüsü beni çekip götürüyor iç alemine.Bunun için yaratılışın sırrına yaklaşmayı istiyorum.Hem hayata güzel bi "katma değer" katmak amacım...
Şiir için şöyle demiş:
"Şiir Çocuğun dilidir"diyorum... "Suyla topraktan mana zuhur etsin diye cana ait adlar, harf ve nefes peçesiyle yüzlerini örttüler. Söz, gerçi bir bakımdan manayı açar ama on bakımdan da örtüp gizler." diyor Mevlana... Şiir manayı açmak için yazılır;şiir ortaya çıkınca bir de görürüsünüz ki,manayı gizlemiş. Çacuk konuşmaz ancak dilini anlarsınız.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.
Tek kelimeyle süppeeeerr
teşekkür ediyorumm Emel hanım.