Şiir bir deryâya benzer. Onun derinliği ve genişliği, şairlerin bilgi birikimi ve hayal dünyasının bile tasavvur edemeyeceği kadar büyüktür. O deryanın kenarında, kıyısında bekleyen üç tane gemi vardır. Bunlardan birisinin ismi “SERBEST”, birisinin ismi “HECE” diğerinin ismi de “ARUZ”dur.
Yazılan her şiir, o deryânın içersinde bir yerlerde gizli, bir adaya; şair de gemileri kullanan kaptana benzer. Fakat her geminin alabileceği mesafe, kaptanın bilgisi, birikimi ve denizi tanımasıyla ilgilidir. Bir taraftan da şair, bu deryâda balık avlamaya çalışan balıkçı gibidir.
Denizin içindeki her balık, birer farklı kelimedir. Balıkçı hangi kelimenin veya balığın nasıl yakalanacağını ya da yakaladığı balıklardan hangilerini yan yana koyacağını bilmelidir. Küçük balıklarla büyük balıkları yan yana koyduğumuz zaman ortaya çıkan görüntü herhalde güzel olmaz. Buradaki seçiciliğimiz, sanatımızdaki bir takım kaygıları ortaya koyar; şiirimizin güzelleşmesini sağlar.
Bu deryânın suyu, ilk insandan bu yana oluşan evrensel kültürdür. Bu deryâyı besleyen ırmaklardan en güzeli de, yüzyıllardır işlenmiş güzel Türkçemizdir. Serbest, Hece ve Aruz gemisinin kendilerine göre ayrı ayrı özellikleri vardır.
Bu gemilerin yakıtı, geleneğimizdeki şiir estetiğimizdir. Yeterli yakıtı almadan ve gerekli bilgiye sahip olmadan, bu deryâya açılmamak lazımdır. Çünkü bu denizin bazı yerleri dalgalı, bazı yerleri durgun, bazı yerleri de fırtınalı olur.
Hayal dünyamızın genişliği onun sınırları içersinde küçücük bir damla kadar kalır. Elimizdeki haritalar doğru olmayabilir. O yüzden daha önce bu denize açılmış, geleneğimiz içinde bulunan şairlerin ne dediğini bilmek ve devamlı onları okumak lazımdır. Yeni bir ada keşfettiğimizi sanabiliriz; ama o bulduğumuz ada acaba yeni bir ada mıdır?
Bu dünyada hemen hemen her insan, şiir deryâsında gezinti yapmaya heveslidir. Kimileri şöyle bir açılıp dönerler; kimi cesaret sahipleri de yeni bir ada keşfetmek için bilmedikleri bu denizde uzaklara açılırlar ama geri dönemezler.
Yakıtımız çok olmalı, gemileri iyi tanımalıyız; hatta gidip dönmemeyi bile göze almalıyız ki, yeni adalar keşfedebilelim.
Fakat bu üç geminin özelliklerini bilmeden hareket edersek, bu deryânın ortasında kalabiliriz. Bu deryâya açılmaya karar verenler, diğer kaptanların tecrübelerinden mutlaka yararlanmalılardır. Onlara tavsiyem şudur: Geceleri yıldızlara bakmayı unutmasınlar.
Duyguları toplayıp açıldım deryalara
Yıldızlar yere indi dalınca rüyalara
Bir kağıt ve kalemde dalmışım hülyalara
Üç gemiden birinde kaptan olayım diye.
Nasıl yaparım bilmem merak ettim azıcık
Tuttuğum balıkların bir baktım gözü açık
Çırpınıp duruyorlar kıyamadım ki yazık
Atıverdim denize, bir hiç kaldı geriye.
Şerife Çınar
***************
Yani işin özü değerli hocam, hece vaznini öğrendim denedim yazmaya çabaladım, serbestte geldi biraz ama aruz veznini bir türlü beceremedim. Denemeye bile cesaretim olmadı. yazdıklarımı kaydetmeden yok ettim. Tıpkı balıkları denize attığım gibi. Şiirin katledilmesine gönlüm razı gelmedi.:)
Değerli hocam; şiiri sevdiren, öğreten güzel yazılarınızı okuyan herkes umarım mutlaka birkaç satır karalamaya cesaret edebilecektir.
saygı ve selamlarımla bol şiirli zamanlar diliyorum.