Hani Temmuz ayı başında, (dünyanın en pahalı) elektrik fiyatında indirime gidilecekti, bundan böyle de yılbaşına kadar bir daha zam yapılmayacaktı! Rab’in izniyle şartlar, vaatler doğrultusunda gelişti. Mucize kabili yağmurlar yağdı. Hattâ mucize biraz abartılı gerçekleşti. Dere, nehir ve barajlar taştı, insanlar sellere, sulara kapıldı boğuldu. Elektrik üretimi patladı. İhtiyaç fazlası ortaya çıktı. Ama “indirim” yapılmadı.
Başta ilgili bakan olmak üzere “rical-i hükümet” yalancı çıktı..
Hem de, Yüce Yaratıcı, rahmet kapılarını açtığı ve millete yardım elini uzattığı halde!
Bir de, Mayıs ayından itibaren “emekliye bir ek maaş” söylentisi yayıldı…
Sonra, konunun en etkili ve yetkilisi; “Doğru, bankalarla görüşüyoruz. Emeklinin 13. maaşı olacak. Promosyon, yakında müjde vereceğiz inşallah” açıklamasını yaptı. Anayasa mahkemesinin “emekliler günü” kâbusundan sonra garibanlar buna ümit bağladı. Tıpkı elektrik meselesindeki gibi, milyonlarcası tekrar bir sevindirik sendromuna girdi. Şüphe ve tereddütle beklendiği gibi bu kaygılı “sevinç sendromu” fazla uzun sürmedi. 3 Temmuz günü neticenin hayal-i sukut ve hüsran olduğu resmen açıklandı.
En yetkili gişi tarafından “yalan çıkan” vaat konusunda bankalar suçlandı.
Oysa ta başından belliydi, bunun müthiş bir ironi ve kuyruklu yalan olduğu!…
Zaten bu aralar “yalancılık” ithamı, devletin tepesinde fink atmakta.
Adına “lider” denilen, baron ve patron rolü kesen politik-ACI’ların tamamı birbirini yalancılık, müfterilik, bir kısmı daha ileri giderek bazılarını “vatana ihanetle” suçluyor. Kavga tepede cereyan edince, aşağıda hukuk dâhil her şey ve herkes sus pus! Meseleyi toparlayalım:
Kim ne derse desin, gerçekte değişen bir şey yok. Ortaya çıkan fotoğraf aynı… İktisadi hayatın temel girdileri, ana fiyat belirleyicileri ve hayatın en yaşamsal tüketim unsurları olan elektrik, su, akaryakıt, doğalgaz hâlâ fiyatta fahiş ve dünyada birinci.. Başta Recebin maliye bakanı olmak üzere, hükümet iktisat-idare ve maliye konularında olabildiğince başarısız…
Öyle ki; “dünyanın en pahalısı” yüzkarası utanç ve hicabına şimdi; peynir/zeytin/süt, nihayet et ve et ürünleri de katıldı.
Diğer taraftan bir büyük yalan: Türkiye % 11.7 büyüdü!..
Yurdum insanı küçüldükçe küçüldü. (1)
“Oysa dün televizyonlar ‘büyüme’ müjdesi verdiler Yüzde 11.7!…
Ben ekonomiden pek anlamam. Ama bu büyümenin iyi bir şey olduğunu biliyoruz. Onun için zaten (reel fiyat artışları hesaba katıldığında) yedi yılda sofralardaki: Ekmekler yüzde 60; Et yüzde 80; Pirinç yüzde 100; Arabalarda benzin depoları yüzde 400; Doğalgaz yüzde 250 küçüldü. Ama TC büyüdü. Kredi kartını ödeyemeyenler ordusundan 70 bini o kadar küçüldü ki, mahkeme icra onları asla bulamıyor; 7.172.983 işçi, esnaf, çiftçi yoksulluk sınırının altında; Son 1 yılda tam 1 milyon kişiye haciz gitti. Büyümenin en sağlıklı göstergesi istihdamdır. İşsizlik kentlerde % 15.5 ve son bir buçuk yılda 2.592.000 çalışan işini kaybetti…
Ama Türkiye yüzde 11.7 büyüdü, müjde! (Danimarka-Hollanda’da işsizlik yüzde 3.5, 4. Ama asla bizim kadar büyüyemediler) O zaman ülke büyüdü, memleketin haberi yok…
Ya da; millet zenginleştiğinde, vatandaşın bunun farkında olmayışı gibi”
Bu ara 5 Temmuz 2010 günü enflâsyon rakamları açıklandı.
İşçi, memur, emekli ve Bağ-Kur’luya “maaş zammı” döneminde her ne hikmetse (hikmeti sual olunamaz) enflâsyon % 0.56 geriledi!.. Olacak şey değil, ama oldu!..
Tatlı “büyüme” ve acı gerçekle yüzleşme: (2)
“Millet açlık, sefalet içinde, milyonlarca işsiz, ekonomi çökmüş, üretim durmuş, esnaf kepenk kapatıyor, köylü üretemez hale gelmiş, her gün bölücü teröre şehitler veriyoruz. Ne gam! Çankaya sakini, koluna 220 bin (yani eski parayla 220 milyar) liralık saat almış. Hem de dünyada sadece 200 adet üretilen Montblanc marka saatten birini!.. Rotap Saatçilik ve Kuyumculuğun patronu Mehmet Ali Bal, 110 bin Euro’luk saatlerden bir tanesini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün satın aldığını söyledi.”
İşte din tüccarlarının gerçek yüzü! Lüks, safahat, görgüsüzlük ve israf! Bu muhterem Müslüman hanımlarının parmağında 65 milyarlık yüzükler; Recep’in sırtında 40 bin dolarlık takım elbiseler, oğullara gemicikler, Kısıklıda havuzlu villalar…
İşte bu, ülkemizin “büyüme”yi borçlu olduğu “mutlu, Müslüman azınlık”!…
ENFLASYON “NASIL” GERİLEMİŞ OLABİLİR?..
Lütfen dikkat buyurun!
“22 ayar altın’ın gramı Temmuz 2009 da 44 TL, 5 Temmuz 2010 da ise 61 TL’dir.
(61-44=17:44=38) Altının değeri tamı tamına % 38 artmış. Sözün kısası Temmuz 2010’dan bu yana altın fiyatlarında % 38 artış var. Tüketimi zorunlu bazı kalemlerde fiyat artış oranları tam fecaet. Enflâsyon hesabında mutlak baz alınması gereken “zorunlu ve hayati” ihtiyaçların bir kısmında bu oran % yüzleri dahi geçmektedir.
Şimdi haberdeki Hükümet enflasyonuna bir bakalım. Haziran ayı verilerinden sonra yıllık enflasyon TÜFE’de % 8,37, ÜFE’de % 7,64!.. yılın ilk 6 aylık dönemi TÜFE: 3.58., Bu müthiş bir çelişkidir. Böyle rezillik olamaz!.. Hükümet böyle gülünç rakamlar açıklayıp, buna göre maaş/ücret artışı yapamaz.
Adalet, hukuk ve hakkaniyet gereği olan “seyyanen/herkese eşit” zam yerine; Haksız, hukuksuz, insani norm, değer ve kriterlere aykırı yüzdeli sistemle ve yukarda açıklanan sanal (ısmarlama) enflâsyon oranlarına göre maaş/ücret artışı yapılması tam bir suiistimal ve görevi kötüye kullanma sucudur. Apaçık yolsuzluktur. Eğer hükümet (gerçekten adalet ve faziletle hükmeden bir) hükümet ise bunu yapanları görevden almalı ve müsebbiplere mahkeme yolu gösterilmelidir. Ama bu böyle olmayacak. Çünkü uzmanlarımıza bu enflasyon rakamlarını açıklatan hükümet olsa gerektir. Maksat memurun zammını az tutmak, tüyü bitmemiş yetim, fakir, fukara ve garip-gurabanın ekmeğini küçültmek, Türk milletini güçsüz-onursuz, zayıf, aç ve namerde muhtaç duruma düşürmektir.
Bütün bu veriler, ülkemizde “adalet, hukuk ve hakkaniyet” olmadığının;
Devletin iyi (adalet ve faziletle, hak ve hukuk karinesine uygun) idare edilmediğinin;
Ayrıca ve özellikle; Sorunlara objektif, reel ve kalıcı çözümler bulunmak/uygulanmak istenilmediğinin apaçık göstergesidir. Ki, bu durum, cari hükümetin, milleti “devlet umuru, onur ve ümranı” dâhilinde “milli birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhu içinde” değil; Başta AB ve ABD olmak üzere; Velev ki, bunlar ve benzer menfur Türk/Türkiye düşmanlarının istek, manipülâsyon ve dayatmaları doğrultusunda idare-i maslahat ettikleri akla gelir!..
BAŞTA TERÖR OLMAK ÜZERE;
BAZI ACİL VE GÜNCEL SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN
Örnek: 1, Eğer, anarşi, terör ve tedhiş denilen organize sistemi ve bir ucu mecliste, hükümet içinde yuvalı belâyı yok etmek istiyorsanız, öncelikle kaçak et, akaryakıt ve sigaraya dur deyin. 35 kuruşluk benzini 3.5 liraya, 1 liralık sigarayı 5 liraya satmayın. % 67’lere varan kayıt ve kapsam dışılık sıkı bir mali takip/disiplinle kapatılıp sıfırlanır. Kamu maliyesi buna memur ve mecburdur. Aksi takdirde devlet, halk düşmanı unsurların tasallutunda demektir.
Örnek: 2, Terörle müzakere bir mücadele yolu değildir. İmralı derhal tecrit edilmelidir.
Örnek: 3, Güney, güney doğu ve bir kısım doğunun kronik ve acil sorunu; Uhdesinde bütün imkân ve kaynakları toplamış, bir yandan devleti, diğer yandan kendi öz çocukları dahil yerel haklı soyup-soğana çeviren “AĞALIK” Atatürk sürekli emrettiği halde, İsmet tarafından hainliğine sürekli ötelenen ve ertelenen “TOPRAK REFORMU” ile salt Taşeronluktan dolayı üstüne gidilmek yerine korunan, kollanan ve bilumum pis işlerde kullanılan ANARŞİ’dir.
Örnek: 3, Gerçekte açılım, milli birlik/kardeşlik projesi vs, hepsi bir kamuflaj, hile ve aldatmaca. Çünkü bunların hiçbirisi milletin arzu, acil ihtiyaç ve beklentisi falan değildir.
Millet sadece.“Namuslu-dürüst ve sorumlu” bir hükümete ve adalete muhtaçtır.
(1) Bekir Coşkun 01.07. 2010, (2) Yusuf Tüner [oybirliği] 03.07.2010
DİKKAT!.. İletişim için :: e.POSTA :: gercek.demokrat@hotmail.com