Bugün gazetenin birinde okudum. Bir araştırma şirketinin kamuoyunda yaptığı araştırmaya göre; bugün seçim olsa hangi partiye oy verirdiniz? Soruna verilen cevapta, ankete katılanların yaklaşık%37’si karsızım cevabını vermiş. Yani bir anlamda hiçbirine vermem.
Aynı gazetede bir yazar bunun sağlıklı olduğunu, çünkü (çoğunluk)seçmenlerin aidiyet(taraftarlık) duygusu ile hareket etmediğini, seçmenin partisinin kötü gidişatını görüp, yanlışa ortak olmak istemediğini yazıyor.
Oldum olası ben huyum gereği işin hep ters tarafından bakarım.
Önce şu soruyu soralım,
Seçmen neden kararsız kalır? Hiçbir partiye oyunu neden vermez?
Birinci ihtimal,
Kendi tuttuğu partiden umduğunu bulamamıştır, politikalarını beğenmiyordur. Ama kendi partisinden de ayrılamıyordur, öbür partilere de teveccüh etmiyordur. Yani kendi partisine ders vermek istiyordur.
Yine aidiyet duygusu ağır basmıştır, öbür partilere de gönlü elvermez. Bu kendi partisine bir mesajdır. “Toparla kendini” demek istiyordur.
Burada şu çıkıyor karşımıza,
Gönül verdiği parti ile derdini anlatacak, itirazını dillendirecek iletişimi kuramıyor demektir. Karşı taraf yani parti yönetiminin de bu konuda ya aymazlığı var ya da umurunda değil demektir. Ben ikinci olasılığın daha fazla olduğu kanaatindeyim. O zaman şu kanıya varmak hiç de yanlış olmaz. “Aymazlık da olsa umurlarında da olmasa yönetime gelenler ya bilgisizler, işin farkında değiller. Ya da yerlerini o kadar garanti görüyorlar ki, taban ne söylerse söylesin “gıy-gıy” yapıyorlar.
İkinci ihtimale gelince,
Seçmen bütün partilerden bıkmışsa, “bunların hepsi aynı yolun yolcusu” diyorsa… İşte o zaman “yandı gülüm keten helvası.”
Yine soru soralım,
Neden seçmen kitlesinin çoğunluğu bu hale geldi?
Birincisi, partiler kanunu öyle kifayetsiz, berbat ki ahbap çavuş ilişkisi içerisinde emeni kapanlar bir türlü orayı bırakmıyor. İşi siyaset sayesinde “bir şeyler kıvırmak” isteyenlerin kapağı attıkları, iş tuttukları yerler haline gelmiş.
İkincisi, sistem bunu öngörüyor. Ülkeyi yönetmek, olayları yönlendirmek, manipüle etmek böylesi kolay ve daha mümkün… Mesela, seksen beş milyonla uğraşacaklarına, parti yönetimleri ile işi kıvırmaları çok daha kolay.
İyi ama çeşitli ideolojilere sahip partilerin hepsi de mi böyle? Hiç fark etmez, sistemi böyle kurarsan partilerin ne düşündükleri önemli değildir. İsterse siyah beyaz kadar farklı olsunlar. Önemli olan neyi ne kadar, nasıl, nereye kadar ve ne zaman savunacaklarını öğret. Gerisi gelir.
Size iki örnek,
Birincisi fındıkta kokarca meselesi;
İktidar partisi bu konuda duymazdan geldi. Umurlarında bile olmadı.
Muhalefet ne yaptı? Televizyonlarda çığırtkanlık yaptılar. İktidara atıp, tuttular. Saha çalışması yaptılar mı? Ya da oturdukları yerden de olsa çözüm önerileri getirdiler mi? Duymadık, görmedik. Laf aramızda,
CHP’nin gölge tarım bakanı, Ziraat Fakültesi Bitki Koruma bölümünden mezun olmuş. Sonra tarım ilaçları bayiliğine başlamış, halen bu işi yapıyor. Parti içinde Niğde’de il başkanlığına kadar gelmiş. Bu kadar. Tarım konusunda hiçbir çalışması olmamış.
İkinci örneğe gelince,
CHP başkanı ÖZER herkes saat üçte beni TV’lerden takip etsin, çok önemli açıklama yapacağım dedi. Çıka, çıka kırmızı kart çıktı.
Bilmem anlatabildim mi?
Netice,
Yukarısının meşrepleri farklı olsa ne olacak? Çekerleri aynı ya…