Benim gibi gezi seven komşum daha doğrusu kafa arkadaşımla adrenalini yüksek, maceralı bir günübirlik Uludağ gezimiz oldu ki herhalde hiç unutmayacağız bu günü.
Uludağ’da kayak aletleriyle karların üzerinde özgür kuşlar gibi uçtuğumuz için heyecan yaşadığımızı sanmayın!
Zaten yaşımız itibariyle kayak yapmaya hiç niyetimiz yoktu. Çocukluğumuzdaki kar tadını bir kez daha hissetmek, dağ havası almaktı niyetimiz.
Kadıköy evlendirme dairesi önünde başlayan tur yolculuğumuz güzel başlamıştı. Sabahın ilk ışıkları eşliğinde biz kıvrıla kıvrıla uzayan dağ yolundaydık. Yukarıya yaklaştıkça birer gelin gibi beyazlar giymiş olan devasa uzamış incecik çamlar, bodur çamlar, enine boyuna büyümüş gürbüz çamlar bizi selamlıyordu.
Heryer günahından sıyrılmış masum bir ruh taşıyor gibiydi. Uzun süredir kar göremeyen biz, oldukça heyecanlıydık.
Tepeye yaklaşırken tur rehperi, otobüsün otele yaklaşmasına jandarma izin vermediği için 15 dakika kadar yokuş çıkacağımızı söyledi. Eh dedik. Ne de olsa genciz. Yürür çıkarız ne olacak. Düştük yollara. Herkes sorunsuz çıkarken benim kalbim sıkışıyordu. Gençliğime (!) halel getirmemek uğruna kendime işkence ederek zarzor başardım.
Neyse nefesimin kesilme noktasında ulaştık kayak merkezine…
Bize gösterilen salaş bir otelin kafesinde bayatlamış fahiş fiyatlı çaylarımızı içtikten sonra kayak merkezine gittik. Oldukça yoğun bir kalabalık vardı.
Kayanlar, kayak dersi alanlar…
Eksi 5 derecelik keskin soğuk altında titreyerek gezindik bir süre.
Sonra sıramız gelince buz tutmuş demirlerinden tutunarak iki kafadar Telesiyeje bindik. Sırt çantamı kucağıma aldımki yaslanmak kolay olsun diye. Kucağımda iki çanta ile yükseliyoruz. Bembeyez dünyanın güzelliğini kuşbakışı olarak fotoğraflıyordum. Yavaş yavaş yükselen alet hem içimi titretiyor hem bedenimi. Çenem birbirine vururken durumun tadını çıkartayım derken birden bire sırt çantam kucağımdan kayarak hop aşağılara doğru yol almasın mı?
Aman Allah’ım!
Çaresiz kollarım havada, gözlerim çantamın peşinde kaldı. Ne yapacaktım. Aşağıda iki gencin önüne düşen çantamın peşinden bağırırken biz yükseliyorduk.
-Heyyy… o çantayı birisiyle yukarı gönderin! diye bağırıyorum.
Mantık çalışmıyordu o sırada.
On dakikalık bir süre bu kadar mı uzarmış? Yukarıya çıkar çıkmaz o güzellikleri seyretmek yerine gerisin geri dönmek zorundaydık. Arkadaşımın da planları benim yüzümden alt üst olmuştu.
“Ucunda ölüm yoktu ya! Cana gelecek mala gelsin” diyordum. İçinde paralarım, kredi kartlarım, kimliğim, gözlüklerim olsa da teselli olmam gerekti. Hepsinin telafisi vardı. Eğer bir insafsız eline düşmüşse çantamdan duygusal kopuş yaşamak istiyordum. Her ne kadar mal canın yongası dense de olsun diyordum. Sevdiklerime zarar gelmesin. Sağlığımıza zarar gelmesin!
Gene de elimden geleni yapmak gerekti. Gerisin geri bindik dönüş için.
Bitmiyordu yollar. Çantam çantam güzel çantam, kimin elinde ağlıyordu kimbilir!
Telaş, heyecan, umut, umutsuzluk, kendimi teselli sözleri ve arkadaşımın gününü de zehir etmiş olmanın üzüntüsü ile…
Önümüze gelene soruyorduk; telesiyej işletenlerine, otellere, alışveriş noktalarına… yokuşlarda tırmanırken sıkışan nefesim de ayrı bir yüktü…
Sonunda jandarmaya giderek halimizi arzettik. Jandarmaya isim telefon notu bıraktık. Beklemeye başladık tedirginliğim artıyor ama iç sesim umutsuz değildi. Dinlene dinlene her noktaya bir kez daha uğruyor soruyorduk.
Dönüş saatimiz yaklaşmış oldukça da yorulmuştuk.
İçimde uyanan bir umut sesiyle haydi bir kez daha dolaşıp soralım dedim. Belki insafa gelip bir noktaya bırakılmıştır deyip başladık yeniden sormaya. Düşe kalka ilerlerken, “terketme beni ya umut!” diyordum.
Son nokta bir kayak malzemesi kiralama yeriydi. Arkadaşım oraya daha önce sorduğumuzu söylese de ben bir kez daha diyerek atıldım.
Son denememdi bu. Umudumu kaybetmeden oranın sorumlusu olan kişiye sorar sormaz, adamcağız masasının altına uzanıp çantamı çıkartmasın mı?
Böyle bir duyguyu tarif mümkün değil. Çantamın uzerine öyle bir kapanıp ağladım ki! Kayıp ne zormuş meğer.
Allah fakiri sevindirmek isteyince eşeğini kaybettirip sonra buldururmuş ya…İçimden Allahım herkesin yitiğine böyle kavuştur” demeden edemedim.
Asuman Soydan Atasayar