Sevgili okurlarım. Bir önceki yazımda ülkemizin kalkınması için çok önemli gördüğüm üç temel bileşenden birisi olan “eğitim-öğretim” hakkındaki düşüncelerimi yazmıştım. İkinci olarak, tarım ve hayvancılıkla ilgili düşüncelerimi paylaşmış olacağım.
Sevgili okurlarım. 1968 ve sonraki yıllarda, “Toprak işleyenin su kullananın,” sloganı dillerden düşmemekteydi. Sebebine gelince, Türkiye’nin, kırlarını kuşatan toprak ağaları, suyu bile köylüden esirgemişlerdi. Toprak ağalarının toprakları sahiplenmesi ve de devleti yönetenlerinde bu duruma göz yumması sonucunda, bugün bu darboğazı yaşamaktayız. Eğer zamanında “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganı dikkate alınmış olsaydı, topraksız köylüler tarımla kucaklaştırılsaydı, şehre göç önlenseydi, bugün bu yoksulluğu ve enflasyonu yaşamamış olacaktık. Tabi ki bu ikilem dışında, başka etkenlerde mevcuttur. Eğer tarım ve hayvancılığın önemi uzun vadede düşünülmüş olsaydı, bugünkü şartlarda dışa bağımlı olmazdık.
Sevgili okurlarım. Düşüncem odur ki, daha çok zaman kaybına uğramadan yeni hazırlanması gereken bir programa ihtiyacımız vardır. Köylüğü köyünde tutabilmek için, binaların ve hayvan barınaklarının moderninize edilmesi sonrasında, köylüğü toprak ve hayvancılıkla buluşturmak gerekir. Tabi bunu yaparken de köylünün eğitimi dâhil her türlü olanaklarla buluşturulması şarttır. Yani, toprağın işlenmesinde, hayvancılığın yaptırılmasında verimlilik esas alınmalıdır. Köylülere Ziraat Bankası yoluyla tüketim araçlarını almaları için uzun vadeli kredi verilmesi sağlanmalıdır. Ürünlerin alımı ve satımı için yeniden Tarım Kredi Kooperatifleri kurdurulmalıdır. Tarım ve tarımsal sanayinin geliştirilmesinde, üreticinin desteklemesi sağlanmalıdır. Ayriyeten dar gelirli tüketiciye kolaylıklar yaratılmamalıdır. Başta tarımsal faaliyetler alanında olmak üzere, kırsal ve kentsel kooperatiflerin geliştirilmesi desteklenmelidir. Hatta bu kurumların uluslararası kooperatifçilik ilkeleri ve Avrupa Birliği normlarına göre çalıştırılmaları gözetilmelidir. Kooperatiflerin ekonomik açıdan başarılı olabilmeleri için, faaliyet konularının çeşitlendirilmesi ve içerik olarak genişletilmesi, kendi aralarında bütünleşerek güçlendirilmeleri hedef alınmalıdır. İlk iş olarak Kooperatifler Çerçeve Yasası çıkartılarak, tarım ve tarım dışı tüm Kooperatifler (Tarım kredi ve tarım satış dâhil) ile ilgili mevzuatın tek bir Kooperatifler Yasası içerisinde toplanması sağlanmalıdır. Buna paralel olarak Kooperatif Üst Birlikleri siyasi müdahalelerden arındırılmalıdır. Ürünlerin devletçe alımı söz konusu olmalıdır. Ülke düzeyinde demokratik kooperatifçilik üzerine yaygın eğitim olanağı sağlanmalıdır. Bu amaçlar çerçevesi içinde, eğitim sisteminde kooperatifçiliğe yeterince yer verilmelidir. Aynı zamanda, kooperatif üst örgütlerinin ortak ve ortak dışı eğitim yapmak üzere yapılandırılması sağlanmalıdır. Bütün bu işlemler tamamlandıktan sonra, köylünün ekim ve dikimleri kontrol altına alınarak, verime dayalı üretim yaptırılmalıdır. İşte o zaman tarımda dışa bağımlılıktan kurtulmuş oluruz.
Sevgili okurlarım. Tarımın yanında, hayvancılığında geliştirilmesi gerekir. Köylü tarımdan elde ettiği ürünlerin bir kısmını hayvanları için kullandırılması gerekir. Yani köylülerin, bir yandan damızlık hayvanlar beslerken, diğer yandan da besicilik yapması sağlanmalıdır. Kısacası köylüleri, et ve süt hayvancılığı yapmaya teşvik etmek gerekir. Bu teşviklerin olumlu sonuç verebilmesi için hayvan yetiştiricilerine ucuz yem alımı olanakları sağlanmalıdır. Süt mamulleri üretimini geliştirmek için bölgesel mandıra ve fabrikalar kurdurulmalıdır. Kısacası, ülkemizin doğal yapısı dikkate alınarak, büyük baş hayvancılığın yanı sıra, küçükbaş hayvanlardan olan koyun yetiştiriciliğine önem verilmelidir. Koyun yetiştiriciliği doğal olarak, Türk ulusu ile özdeşleşmiştir. Geçmiş zaman içinde, kimi tarihçilerin elde ettiği bilgilere göre, Türklerin Orta Asya’dan göçüş nedenlerinden biriside, koyunlarının otlattıkları olan meraların kurumasına bağlamaktadırlar. Koyun ve keçinin Anadolu’da evcilleştirildiğine dair arkeolojik bulgular vardır. Merinos koyununun ve tiftik keçisinin önce Anadolu’da ortaya çıktığı, sonradan çeşitli yollarla dünyaya yayıldığı bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçektir. Koyun ve keçi türleri geliştirilecek, sütleri mandıra ve fabrikalarda, yünleri bölgesel dokumacılıkta kullanımı sağlanmalıdır. Halk Eğitimciliği ön plana çıkarılmalı ve yöresel tezgâhlarda halı, kilim vb. gibi çalışmalar teşvik edilmelidir. Kısacası köylülerimizin topyekûn kalkınmada, ziraat mühendisi ve veterinerlik müesseseleri köylüyle iç içe olması sağlanmalıdır. İşte o zaman istediğimiz amaca ulaşır, dışa bağımlılıktan kurtulmuş oluruz. İşte o zaman, yok olmaya yüz tutmuş olan orta direk dediğimiz üreticilerin yüzlerini güldürmüş oluruz. Böylece kalkınmayı köyden başlatarak, hem zenginleşmede, hem de modernleşmede öncü ülke olmayı elde etmiş oluruz.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Halk Şairi