Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Aç kollarını__________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Gün yüzünü gösteremedi bu sabah bana/ gözlerim baka kaldı çam ormanlarının ardına/grilere boyanmış gökyüzü bad-ı sabahta/ dün ki gün çingeneler gibi göçebeyken ufukta / yeniden görünmeyi bekliyordu bu vakti şafakta / gittiği ufukta gün göçebe hala / beklerken ben onu bu sabahta / işte selamlıyorum dostlarımı yeni bir günde yeni bir günaydınla / günaydın uzaklara / ona / buna/ şuna/oraya/ buraya/ her dosta/ benim gibi yaşlanmış dünyaya/uyanırken günaydın bir kere daha/ Merhaba… “Yaratılanı sev Yaratandan ötürü” sözü ile unutulmaya yüz tutmuş, bir sevgiyle ‘Merhaba dostlarım Merhaba..’
GÜLÜN DİKENİ…
Ne güzel demiş rahmetle andığım üstat Ümit Yaşar Oğuzcan;
“Ne zaman yağmur yağsa ben hep böyle oluyorum.
Bir küskünlük, bir bezginlik sarıyor içimi.
Yağmur damlalarının toprakta kayboluşu bana insanoğlunun çaresizliğini hatırlatıyor durmadan.
Hepimiz birer yağmur tanesinden başka neyiz ki?”
Yaşamak ve yaşarken sevmek, kekik kokulu bir sevda ile uyanmaktır her yeni güne. Bir kuru ekmekle mutlu olmaktır yaşamak. Bir bardak çayda, içten katıksız gülüştedir yaşamak. Bir çiçek yaprağında dostu özlemek, sevdiğinin sol göğsünde ölmektir yaşamak. Güneşin eteklerinde buz tutarken yüreklerimiz, inadına bir türkü tutturmaktır sevmek ve severek yaşamak…
“Kimi gül kokusundan anlamaz, kimisi acı ottan bal yapar, kimi bir parça ekmeği kırk yıl hatırlar, kimi için canını verirsin anlamaz;” demiş Ömer Hayyam.
“Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki ya yaşat ya da öldür ama asla yaralı bırakma . ” der Şems-i Tebrizi…
Kalp ruha der ki; ben severim, âşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin.
Ruh da cevap verir Sen yeter ki sev..
Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen.
Sahi nedir sevmek?..
Bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?..
Bülbüle gülmeyen gül, güle ötmeyen bülbül aşkına.
Gökte bir yerlere yetişirmişçesine salınan bulutların, yerde ruhundan koparılan bedenlerin, insanı umutlandıran rüyaların aşkına…
Evvel Leyla ile Mecnun, evvel Ferhat ile Şirin, evvel Aslı ile Kerem aşkına. Sonra yağmurla toprağın, sonra arıyla papatyanın, sonra geceyle ayın aşkına GÜNAYDIN dedim bulut bulut olmuş gök/ gönlü, dokunsan ağlayacak gök/yüzü, bir dokunsan bin ah işitecek kulaklarımız. Düşünüyor her damla, damla damla bin kez! Gürleyerek sesleniyor: Ey yaratanın yarattığı insan! Koşsam sana kavuşmaya, açsam kollarımı kucaklamak küreyi arzı ve dahi seni, arayacağım yana yana gelişimin sonunda bir avuç toprak, beton yığını içinde yaşadığın yerde kendime.
Bir zamanlar ayak bastığın, şimdi çatlamış toprakta yağmurun kıymetini anlayacaksın, pişmanlıkla başını gökyüzüne kaldırıp bakacaksın. Ama o gün yağmur yağmayacak
Gerçek sevgi; yaratıcılığın, ilgi, sorumluluk, saygı ve bilginin meydana çıkartılmasıdır. Köklerini insanın sevebilme özelliğinden alan, sevebilen insanın gelişimi ve mutluluğu için giriştiği çok önemli bir çabadır. Bir insanı sevmek tüm insanları sevmek demektir. Sadece ailesini seven insanında, diğer insanları sevmemesi, o insanda sevme gücünün olmadığının da bir göstergesi.
Kişi yaratıcı bir sevgi ile sevebiliyor ise kendisini de, başkalarını da sever.
Daha çocuk iken ilk karşılaşılan sevgi tabi ki “anne sevgisi” dir. Anne, kendi sevgisinin en doğal ve saf bir sevgi olduğu düşüncesi ile sevgi adına ya da “seni çok seviyorum” diyerek çocuğuna, onun üzerinden, kendi aktarımlarını uygulamaya başlar.
Aynı onun gibi iken göremediği kabul edilme, onaylanma, takdir görme duygularının beklentisi içerisine girer.
Bu kısır döngü ile çocukta değerli olmak adına, annesinin istediği davranışlarda bulunmaya; ne kadar iyi bir çocuk olursa daha çok sevileceğine ilişkin, yanılsama içine girer. Bütün sorunların ve hastalıkların kökeninde “sevgi eksikliği” göz önünde bulundurulursa, yetişkin olduğunda nasıl bir vahametin beklediği ise çok düşündürücü ve üzücüdür.
Böyle, ilişki döngüsü içerisin de yetişkin insanın artık “sevgi” adına doyum arayışı çok farklı ilişkisel ve nesnel alanlara kayacaktır. Bununla birlikte de gerçekte olması zorunlu başkalarına da vermesi gereken candan bir ilgi, sevgi olmayacaktır.
Bu durumda artık kişi “bencil” olarak sadece kendi ile ilgilenecek, her şeyi kendi için isteyecektir.
Buradaki en büyük yanılsama ise aslında, bencil insanın özünde kendini sevmemesidir.
Günümüzde bencil diye anılan bu “narsist” özellik ne yazık ki gittikçe artmaktadır.
Karşısında ki eşi, arkadaşı, ailesinde ki kişilerin hep bir hataları, kusurları, yanlışları vardır. Kendi gerçekliği yaşanır, kabul edilir ise; yapmacık bir sevgi gösterisinde bulunabilir; ya da zaten bunları hak ettiğini düşünür. Hayatı oldukça zorlaştıran böyle bir yapı ve dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünen kişi ne kadar da kendi hapishanesinde yaşamaktadır.
İç görü ve farkındalık sadece insana özgü olduğuna göre; neden kendimizi, ilişkide bulunduğumuz diğer kişileri de şartsız sevgimizle özgürleştirmiyoruz?
Sürekli şikâyet ederek, kusur arayarak, var oluş sebebimizi unutarak, ömrümüzü geçiriyoruz.
Bu gözle baktığımızda da bütün güzellikleri ve anlamları kaybediyoruz.
Gelin hep birlikte Mevlana hazretlerinin söylediği gibi “güller arasında dikenler yarattığı için şikâyet edeceğimize, dikenler arasında gül yarattığı için Allah’a şükredelim. Kapımıza değil; Kalbimize vuran buyursun!..
Anladım ki insanlar; susanı korkak. Görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysaki biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar!..
Elalem şarap içer sarhoş olur, biz aşk ehliyiz içmeden sarhoş olmuşuz.
Bazısı gelirken, bazısı da giderken gönül açıklığı verir. Dikkat et ve iyi bak ki, sendeki bu gönül açıklığı giderken mi yoksa gelirken mi beliriyor?..
Söylediklerimin hepsinden vazgeçtim, pişman oldum. Çünkü ne sözde mana, ne de mana da söz kaldı.
Allah hepimize dikenleri değil, hayatımızda ki gülleri görmeyi nasip etsin.
Ne güzel demiş Mevlana;
“Yaşamak direnmektir, Sevmek ise güvenmektir… “
Zaman hancı, bizler yolcu, kim bitirmiş ki istediği gibi bu yolu, kim demirlemiş limanına gemisini doğru. Her insan bir gün görecek sonu, ah be dost hepimiz bir günün sonunda yolcu…
Haydi o zaman; bu sabah bir anahtar olun ve hayatınızdaki kilitleri açın dostlarım…
Bir dostunuzun elinden tutun. Bir denizyıldızının hayatını kurtarın…
Güzel yürekli insanlar asla kaybetmez, yeter ki sen yüreğini temiz tut sevgi doldur…
Sahip olduklarınızın değerini bilin ve başkalarının sahip olduklarına hasetle bakmayın…
Rabbine sana verdikleri için şükret ve o sana daha fazlasını verecektir…
“Huzur ve güven içinde yenen kuru bir ekmek, endişe içinde yenen baldan daha tatlıdır. Namus içinde yaşanan bir çadır, ahlaksızlığın hüküm sürdüğü bir köşkte yaşamaktan daha sevimlidir.”
Ve birer yağmur tanesi olun ve ağlayın yağmura dostlar…
Ve Merhaba deyin sizde hayata… ve devam edin gücünüzün yettiği kadar sesleyin.
Deyin ki ona: Yeniden başlıyorum sana… Kırgınlıklarım senin olsun…
Gözyaşlarımı getiriyorum sana… Geçmişim senin olsun…
Merhaba hayat; Arkamda koca bir yük bırakıyorum sana… Gidenlerim senin olsun…
Yarım kalanlarımı getiriyorum sana… Hayallerim benim olsun…
Merhaba hayat; Ömür çabuk geçermiş anlattın bana… Dinledim seni can kulağıyla…
Sayfalarımı bıraktım sana… Umutlarım benim olsun… Ünleyin avaz avaz… ama ta yürekten…
Ve cümlenizin gününü aydın, huzur ve mutluluğunuz daim olsun her an yaşamınızda…
İşleriniz rast gelsin, zorunuz kolay olsun…
Bugüne ve her güne bir öykü sığdırın…
Mutluluk, sevgi başarı, huzur de adına…
Güzellikler ve iyilikler içinde yaşamanız dileğiyle…
Unutmayınız;
Yaşamak UMUT ister…
Umut SEVMEK ister…
Sevmek YÜREK ister… Dostlarım…
Her bir yüreğe, uzun, sağlıklı ve mutlu günler dilerim, içi sevgi dolu… Gününüzün güzel, yaşamınızın tatlı, hüzünlerinizin uzak, sevdiklerinizin yakınınızda olması, yüzlerinizin gülmesi, sözlerinizin sevgi dolu olması dilediklerimle…
Hayat ağacınıza asılan yeni günde yürüdüğünüz yolunuz açık olsun…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Yaşamayı sevin, işinizi sevin, hayvanları sevin, eşinizi sevin, doğayı sevin ama en çok kendinizi sevin. Kısacası Yaradandan dolayı Yaratılanları sevin… Sevmek nefes almaktır!..
Hayat sevince güzel sevelim, sevilelim ve diyelim ki; Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#