Kim kentli, kim medeni, kim entellektüel, kim aydın? Sokağa bakarsak hiç kimse.
Sözüm meclisin hem içine hem dışına.
Niçinleri saymaya trafikten başlayalım; trafikte ilerlerken aracınızı sağlayan, sollayan, yan şeritlerden bodoslama dalan, ilerisi yavaş ya da tıkalı olduğu halde durmadan şerit değiştiren, yayaları ‘böcük’ gibi görüp ezmek isteyen, direksiyon başında telefonu ile konuşan hatta telekonferansa katılan ihale kovalayan, tik tok izleyen, kırmızı ışıkta geçen, dönel kavşağı dönmek isterken yan yana durmak yerine ardarda boncuk gibi dizilen, arkadaki ve yola devam edecek araçları mağdur eden araç sürücüleri…
Kurumların ya da büyük firmaların büyük beton araçlarını, çöp ve temizlik araçlarını, kum kamyonlarını süren can alıcı gibi giden küçük araçları sinek gibi gören zıpçıktı kamyon şoförleri, uzun aracın dörtlüleri sürekli yakıp karşıdan gelen araç sürücülerini kör eden namussuzlar, günlerdir uyumamış, harman seteninde sürekli dönen seten beygiri muamelesine tabi tutulan bir seferden öbürüne sürülen uykusuzluktan gözleri kan çanağına dönmüş direksiyon başında uyuyan kamyon, tır, yolcu otobüsü sürücüleri…
Müzüği ve camları sonuna kadar açan havalı korna ve jet gibi egzost sesleri çıkaran adı ‘baba parsı yiyen’e çıkmış manyaklar, pandemiyle ortaya çıkan birdenbire işsizlikten ötürü en gözde meslek olan çekirge gibi kaldırımlara bile zıplayan moto kuryeler.
Işık ve kavşaklarda yolun yarısına kadar dökülen hızla gelen her aracı otomatik vitesli araç, sürücülerini hemen araçlarını durdurabilecek de cansız, duygusuz robot sürücü zanneden sabırsız yayalar.
Daha neyini anlatayım trafiğin.
Toplu taşımaya hiç girmeyim, insanlara özel aracında giderken olması gerektiği gibi emniyet kemeri takması zorunlu kılınırken aynı insanın dolmuş ya da belediye otobüslerine hele mesai saatlerinde bindiyse bir toplu taşımaya, üstüste doldurulup bir yerden bir yere taşınırken birer patates çuvalı kadar bile itina gösterilmemesini mi? Hangi birisini anlatayım.
Hele son model araçlardan yeyip içtiği nesnelerin kutu ve şişesini atan hanzolardan, toplu park yerlerine üç aracın sığacağı yere enine park eden, yolun ortasında durup insan indirip bindiren, konuşup şakalaşanlar yok mu.
Sonra sokaklardaki yaya geçitlerindeki insan karmaşası, ‘sağdan git sağdan gel’ yerine istediğin yerden git diyerek kafa kafaya tokuşmalar, yaşlıya, çocuğa, çocukluya hiç yardım etmeyenler, toplu taşımada yer kavgası edip birbirine ‘sen kimsin lan’ ya da ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ Diyerek hep aynı replikleri döyleyip duran bununla da yetinmeyip seyir halindeki aracın sürücüsünü ya da ‘sen bani nasıl sollarsın, sen beni nasıl geçersin?’ deyip trafiğin ortasında aracını bırakıp inip birbirini yumruklayanlar.
Mazallah Ambulansa bile yol vermeyenler, ambülans için açılan yola ambülansın önüne düşüp ya da arkasına takılıp gidenler neler neler neler…
Seyrü seferlerde önde oturuyorum ya sürücü yanında daha dün aniden hem de sinyal vermeden en sağ şeritten önümüze bir ok gibi kırıp geçen son model aracın sürücüsüne bağırmışım.
-Ülen senin deden, senden bin kere daha iyi kağnı sürerdi, daha efendi ve nezihti o Anadolu insanları. Ne biçim şoförsün kabalak, diye bağırmışım.
Evet öyle eminin dedesi köy yolunda kağnısını daha nizami sürerdi, şehir zibidileri bunlar, ‘trafik canavarları’ hem de.
Ben çok iyi hatırlıyorum dedemin babamın söylediklerini, eskiden bir süvari atıyla dört nala köye girmezmiş, nezakete bakın ki köye yaklaşan atlı, atını yavaşlatıp, aşağı iner, atı yularından tutar yürüyerek köye girermiş.
Daha, dahası yok benim de bu trafikte araç kullanasım hiç yok ki 1988’de aldığım sürücü belgem de zati artık cüzdanımda yok, olmadığına göre de önemli belgelerimi tıkıştırdığım evrak çekmecemdedir zahir.
Oyuncak atı ve skutır martıyı yedecek ve sürecek yaşta da değilim. Evde oturuyorum işte.
Devam edecek.
Şükran Uçkaç Yargı