Bakış açısı çok önemlidir. Rivayet edilir ki Hz. Osman r.a: “Allah Teâlâ; size dünyayı, onunla ahireti arayasınız diye verdi, ona meyledesiniz diye değil.” demiştir…
Melayê Cizîrî bir şiirinde duygularını-bakış açısını şöyle dile getirmiştir:
Di dîdarê hezaran can nisarê meqdemê yar in
Kesê canan bi can bînit di ‘işqê wî ticaret kir
Bi dînarê dinê zinhar da yarê xwe tu nefroşî
Kesê Yûsif firotî wî di ‘alem da xesaret kir
Yani mealen; “sakına sevgilini dünyevi-dünyalık para-altına satma. Zira Yusufu satan zarar etti.” diyor.
O kadar önemlidir ki bakış açısı bazen size eziyet edene, hatta köle edip satana bırak kızmayı aksine teşekkür edersiniz.
Rivayet edilir ki Hz. Yusuf’u köle olarak satan malik ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Aslında ilkin Malik kölesini sattığı için bir nevi bir köleden daha kurtulduğu için mutluydu, sevinçliydi. Fakat sonra içine bir kuruntu, bir şüphe düştü. Kimdi bu sattığı?
M: Adını ve kimin oğlu olduğunu öğrenmek için geldim. Söyleyinceye kadarda dönmeyeceğim.
Y: Söyledim ya ben kuyu…
M: Hayır! Bunları daha önce de duydum. İnandığın Allah adına bana kimin oğlu olduğunu söyle.
Y: Sana anlatacaklarımı kimseye anlatmayacağına dair Allah’ın huzurunda söz vermelisin.
M: Söz veriyorum ve İbrahim’in Rabbine yemin ediyorum.
Y: Ben, İbrahim’in oğlu olan İshak’ın ve O’nun da oğlu olan Yakup’un oğluyum.
M: Olamaz! Yazıklar olsun bana. Biz seninle amca çocuklarıyız. Sen İshak’ın torunu ben de Allah’ın kurbanı İsmail’in torunlarındanım. Allah beni kahretsin. Böyle bir şeyi nasıl yaptım? Niçin seni sattım?
Y: Ama ben amcaoğlu olduğumuzu biliyordum. Satılmaktan dolayı da şikâyetçi değilim. Mısır’a gelip satılmam gerekiyordu. Bu olaylar Allah’ın iradesiyle büyük bir hadisenin başlangıcı olacak.
M: Onca mucize karşısında sıradan bir insan olmadığını tahmin etmeliydim. Sen bir peygambersin. Bir peygamberi köle olarak satan bana yazıklar olsun. Buna nasıl dayanırım. (Yusuf as’in ayaklarına kapanır, özür diler, ağlar…)
Y: “Sakin olun kalkın. Bu olayların olması gerekiyordu. Görevimi yapmak için Mısır’a gelmeliydim. Sen sadece hayra vesile oldun, sana minnettarım.” der.
M: “Bu hatamı telafi edeceğim.” Diyerek potifarın yanına geri gider ve şöyle der: “Potifar, ekselanslarının huzurunda kendilerinden özür diliyorum ben deniz sizinle yaptığım anlaşmayı feshetmek istiyorum. Yusuf’u satmıyorum.”
Potifarın hizmetlisi: “Seni tebrik etmek istiyorum, daha önce seni Yuzarsif’in değerini bilmeyen bir ebleh olarak betimlemiştim çünkü. Ama görüyorum ki öyle değil; sen de bu mücevherin değerini öğrendin. Ama biraz geç kalmadın mı?” der.
Malik, Daha sonra Yusuf’u geri almak için tüm servetini öne sürer… ama o fırsat geçmiştir artık…
Ne demişti Cizirî:
Tali’ ko têt û furset muhlet li nik heram e
Min ’umrê Nûh-i nîne wer saqiyo bi lez xweş
Yani mealen: “Bahtınız yaver gelip de ayağınıza fırsat gelirse ötelemek haramdır. Bir daha gelir mi bilinmez.” Diyor.
Aslında Önceleri Yusuf da böylesi kardeşleri olana kim ne yapa bilir ki artık sırtı yere gelmez diye kendi içinde düşünüyorken; ilk zararı-darbeyi o kardeşlerinden yedi. Sonra; “Allah’tan başkasına güvenen kişi ne kadar da zavallıdır.” noktasına geldi.
Daha sonra ise; Allah’ım zindan bana daha sevimlidir” dedi. Zindanı sevmek, zindanı tercih etmek!
Kimi neye değiştiğimize, kimi kime tercih etmemiz gerektiğine öncesinden dikkat etmeliyiz. Bu yaşanmışlıktan hepimizin çıkaracağı dersler vardır elbette.
Ve son olarak: Hayatınız bakış açınızdır vesselam…
M. Burhan Hedbi