Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
ÇOK MU ZOR?..
Bir gün daha geçti işte, yeni bir Şems doğdu, acıyla gülerek baktı yeryüzüne, dedi ki dudağının kenarında asılı tebessümle; Ne farkı vardı ki önceki günden, dün giderken bıraktığım gibi her şey…
Her gün aynı insanlar, kuşlar aynı ağaçlar, böcekler, yaşayan nefes alan her şey aynı…
Öyle değil mi sizce dostlar?.. Sadece bir gün daha geçiyor ömürden ve bizimle her şey yaşlanıyor,
biz bilmeden, farkına varmadan…
Hayatımız bir plak gibi, sürekli başa sarıp duruyoruz yeniden. Değişmeli bir şeyler ama şu egolar var ya egolar, tepeden tırnağa dünyayı sarmış…
Yaşlanıyoruz hanımefendiler beyefendiler. Bakın aynaya göreceksiniz, gördüğünüzde ise neden biz olup Dünyayı değiştirmek çabasında olmayasınız… Zor mu bu?..
Her geçen gün daha tahammülsüz ve sevgisiz olmuşuz Dünya yüzünde…Tahammül zamanı lehimize çevirme sanatıdır derler oysa…Toplum olarak sözleşmiş gibi ne acıdır ki, birbirimize tahammül edemez hale geldik. Özel ve sosyal yaşamımızda, yakın, uzak ve iş çevremizdeki kişilerin günden güne daha sabırsız, daha doyumsuz ve daha tahammülsüz olmaya başladıklarını görmekteyiz. Yalancılığa da doğruculuğa da tahammül edemeyen bir dünyadayız” diyen Peyami SAFA yıllar öncesinde olduğu gibi bugün de içinde yaşadığımız toplumu doğru tahlil etmiştir. tahammülsüzlük bize hiç bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. “Yiğitlik intikam almak değil, tahammül etmektir” diyen William SHAKESPEARE’in bu güzel sözünün hepimize örnek olması gerekir…
Örneğin ben her sabah olduğu üzere yine aynaya baktım. Saçlarıma ak düşmüş, gözlerim çökmüş…
Nerede o eski pırıl pırıl parlayan dinamik çehre.
Çizgiler yüzümdeki, derin çizgiler var…
Hayatı derin yaşamanın izleri miydi?.. Dedim ki kendi kendime, içimden dediğimi sandığım bu cümleye ayna cevap verdi. Şaşırdım!..
Hayır!.. Kendimizi yıpratışımızın eseri bu… dedi…
Yaşlandık işte kaçışı yok arkadaş. Zaman akıp gidiyor ellerimizden. Daha bir şey yapamadık şu Dünyada, dönüp bir bakın ayak izlerin görünüyor mu?.. Bunca sene ömür verip de yürüdüğün bu yolda…
Yaşadığımızdan mı geldik bu hale; pek sanmıyorum. Yaşamadığımızdan yaşlandık gün geçtikçe… Çünkü zaman içinde yaşamak varken zamanı boşa harcadık… Sanki babamızdan miras kalmış gibi hovardaca, bonkörce harcadık ve hala harcıyoruz…
Ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım geleceğe bir güzellik bırakmadıysak, sevgimizi ve emeğimizi katarak ortaya çıkardığımız güzelliklerle, iyi duygularımızla başkalarının yaşamına ve dünyamıza bir anlam katmamışsak, yaptıklarımızla bir çocuğu, bir yetişkini, bir kuşu, bir böceği, bir kediyi, bir köpeği sevindirememişsek boşa yaşamışız demektir. Yani Yaratandan dolayı yaratılanı sevmediysek yaşamın ne anlamı var…
Sevgi ve emek el ele verirse taş bile gülümser dostlarım.
O halde ne duruyoruz!..
Ne var sanki barışık bir Dünyada mutlu, mesut yaşasak. Düşününki; bir sabah Şemsin sancılı doğumunda dudağının kenarına astığı gülücüğü göremeyeceğiz. Ne kalacak geriye düşünün. Bir ego elbisesi mi kalsın yoksa koca bir biz mi?..
Sorun kendinize ben ne istiyorum…
Ben kendime cevap vereyim, kendi adıma…
Gülen yüzler coşku görmek istiyorum, kol kola yürümek, hayatı yaşamak, eğlenmek, şarkılar söylemek, dostluklar kurmak, sırdaş olmak onları beraber paylaşmak ve birbirimize beyaz papatyalar, çiçekler verebilmek istiyorum…
Karşılıksız seni çok seviyorum demek, sevdiklerimize şiirler yazmak, şarkılar, türküler söylemek çokça her yazılanın okumak istiyorum. Seviyorum dediğime verdiğim sevgiden vazgeçmek istemiyorum…
Çok mu zor bunları yapmak?..
Arkadaşlıklar kurmak, dostlarımız ziyaretler yapmak. Birbirimizin hatalarını, kusurlarını bağışlamak onlarla mutlu çok huzurlu Dünya yaratmak imkânsız mı?..
Kırıcı olmasak, gülen yüzler görsek. İnsan değil miyiz barış içerisinde yaşasak…
Aşklarımıza, sevgililerimize öpücükler versek, aşkım, bir tanem seni çok seviyorum desek,
El ele, kol kola samimiyetlikler kursak…
Kısacık ömrümüze sevgiler, hoşgörüler, sevgi tohumları, güzellikler, aşklar soksak ve doğayı, hayatı, tüm yaşamı severek ve sevgi dağıtarak yaşasak…
Paylaşılan her hayat, değiştirilebilen her hayattır çünkü. Bir hediyeden, bir altından, bir mücevherden, bir eşyadan çok daha değerlidir sunulan. Yoktur ederi…
Kalptir esas olan bu dünyada, kalp. Tatminsizliklerden arındırdığınız ve yaşamı sadece duygularınızla kucakladığınız bir ömürde, fiyat biçilemeyen tek gerçekliğinizi, sıcaklığınızı, samimiyetinizi ve kalbinizi sunun insanlara.
Çünkü ancak eksikliği hissedilen bir şeyle tamamlayabilirsiniz yoksunluklarını dünyanın ve bu dünyada en çok eksikliğini duyduğumuz şey ise gerçek sevgidir dostlarım.
Beklemeden, bekletmeden, kıyaslamadan, kırmadan, acıtmadan, daha fazlasını istemeden, ezmeden, parçalamadan sevebilen yürekler eksik dünyada…
Dostluklarda küslükler, kırgınlıklar, birbirimizi küçük düşürmeler olmamalı… Laf sokmalar, gıybet, dedikodu olmamalı…
Kavgalar neden aramızda olsun ki, hep barışık arkadaş gerçek samimiyetler, güzellikler, karşılıklı sohbetler olsa daha güzel olmaz mı şu yalancı Dünyada…
Ülkeler arasında yarışlar olmasa, sınırlar kalksa, tüm insanlar, ırklar şu güzelim dünyada barışık yaşansa ne olur…
Çıkarlar uğruna hiç bir zaman savaşlar, kavgalar, kinler, ihanetler ve benlikler olmasa, o masum insanlar, hele hele o masum çocuklar ölmese herkes, her ülke dilediği gibi yaşasa, hiçbir ülke, hiçbir insan, hiçbir lider başkalarını zapturapt altına almaya kalkmasa…
İnsanlar mutlu olsa, ağlayarak doğan bebe, ağlamadan bir ömür yaşasa.
Tüm insanlar birer inci gibi, parlayan birer yıldız, ışık olsa, Dünyamız ışıl ışıl olmaz mı?
Ben sana, sen bana hepimiz birbirimize, seni çok ama çok seviyorum desek.
Tüm silahlar yok olsa, kendi ecelimizle ölsek olmaz mı?
Öbür dünyada cenneti arayacağımıza bu dünyamızda Cennetimizi yaşasak olmaz mı?
Dostlar, arkadaşlar, yoldaşlar, ey insanoğlu ne dersiniz?
Sevdiceklerim, can yoldaşlarım… Bu dünyayı hep beraber el ele, kol kola, Cennet bahçesine çevirsek,
Hep mutlu, mesut bahtiyar ve her sabah Şemsin sancılı doğumunda dudağının kenarına astığı acılı gülümsemeyi neşeli bir gülümsemeye çevirsek olmaz mı? Sevsek sevdikçe çoğalsak olamaz mı?
Dünya kocaman gülümseyen bir bahçe olsa, o bahçede bülbüller hep ötüşse olmaz mı?..
Neyse ben bazılarının kendine göre kurduğu dünyasının sihrini bozmadan “olmayacak duaya âmin deme” diye düşünenlere inat, benim gibi düşünenlere ve dahi düşünmeyenlere de bir demet gülün içine koyduğum sevgimden yüreklerinize beyaz güvercinlerle gönderiyorum lütfen kabul buyurunuz can dostlarım…
Bu dünyada yaşanan tüm olumsuzlukların hepsi ama hepsinin sebebi, insanoğlu sevmeyi unuttuğu için yaşanıyor.
Bir gün değil, bir ömürde aldığınız her nefeste, verdiğiniz her nefesle sevin. Çünkü insanın var ettiği para belki bir yaşamı, bir insanı, bir hayatı satın alıyor gibi görünebilir; ama bir kalbi asla…
Birbirini öldürmekten bıkmayan insanların dünyasında bir umuttur ‘seni seviyorum’ sözü…
Bilin ki… Benden çok sizin ihtiyacınız olan bir şeyi size vermişsem bu hediyedir.
Sizden çok benim ihtiyacım olan bir şeyi size vermişsem,
bu” SEVGİDİR” dostlarım.
Şimdi oturun bir kalem kâğıt alın ve bir şiir yazın, ya da sadece “Seni seviyorum” deyin.
Sevin gitsin!.. Sevin işte, öylece, basitçe, sakince, sizce… Çünkü dünyayı ‘SEVGİ’ kurtaracak!..
Zor zamanlardayız. Dünyada yeteri kadar kötülük var. Ama sevgi var ya sevgi. Adeta karanlığın içinde bir ışık gibi…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Sevgilerin en güzeli sizinle olsun, ailenizle, sevdiklerinizle birlikte, bereketli, neşeli, sağlıklı, sevgi dolu ve de mutluluk içinde bir gönlünüzce geçireceğiniz güzel günleriniz olsun…
Çarşamba gününüz sağlık, mutluluk dolsun…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle değerli dostlarım…
#öskurşun#