Sokağa döndüğünde heyecanlandı. Çünkü kaldırım taşları çocukluğunun görüntüsüydü. Yalnız evler boyanmıştı. Yavaş yürüyordu. Hayatın cilvesi, ona yıllarını yaban illerde geçirmesine neden olmuştu. Artık çıkış yolu kalmamış ve yalnızlığı hissetmişti.
Cumbalı eve yaklaşınca durdu. Çantasını omuzuna astı. Kapıdan bir parça tere yağı sürülmüş köy ekmeğiyle dışarı çıktı. Üçerli maç yaptıkları sahaya gitti. Gözleri doldu, arkadan bir ses işitti. Geri döndü, bastonlu, kamburu çıkmış amcaya baktı. Çünkü sesi tanıdık gelmişti.
Kapıya yaklaştı, zile uzanırken eli titredi. Kızardı ve kendini suçladı. Yıllar sonra mı, teyze ziyaretine gidilirdi. Rüyada konuşuyor, gibiydi.
Zihninden geçenleri bir anlatabilseydi. Yılların hesabını ancak o zaman verebilirdi.
Beş yılda bir gelebilseydim, diye mırıldandı.
Kapı açıldığında ürktü ve de sendeledi. Kapıyı genç bir kız çocuğu açtı.
Kızım Türkan teyzenin evi değil mi?
Türkan teyzenin; ama bizler kiracısıyız, Türkan teyze, vilayette kızının yanında kalıyor, dedi.
Başını önüne eğdi ve gözleri doldu. Kızım annen veya babanla konuşabilir miyim? Dedi.
Anne ve babasını çağırdı. Kapıya geldiler. Karşılarında gayet iyi giyimli beyefendiyi görünce içeriye buyur ettiler.
Fötrlü adam; Türkan teyzemdir. İlkokulu bitirene kadar bu evde büyüdüm. Sonra annem ve babamla Almanya’ya gittim. “Yabancı diyar macerası” hala devam ediyor. Meşgale o kadar gözümüzü kapalı tuttu ki, önümüzü gördüğümüzde, bile nerede olduğumuzu anlamadık.
Anne, fötrlü adama, teyze, sizden çok bahsederdi. Şimdi büyümüş mühendis olmuş, derdi. Türkan teyze, kızımın dediği gibi vilayette yaşıyor, dedi.
Baba, isterseniz birlikte teyzeye gidelim. Geldiğinizi haber veririm, dedi.
Olaylar çoğu zaman isteğimiz dışında gelişti ve çıkıp gelemedik. Fakat ailece geleceğiz. Kızım doktor, oğlum ise mühendis. Ellerinizden öper, çalışıyorlar. Anneleri de mühendis ama Alman. Fabrika sahibinin kızı. Kızım evli, oğlum bekar, gelmeyi görmeyi çok istiyorlar.
Hepsinden çok anneleri, babasını alıp gelecekler.
Anne, geldiğinizde bekleriz. Büyüdüğünüz evi geçmeyin, dediler.
Geleceğiz, mahalle arkadaşlarım, burnumda tütüyor. Oyun yerlerimiz daha dün gibi, çimlerde adım atmak ve dereye inip suya girmeyi, çok istiyorum, dedi.
Evden çıktı, mahallede tur attı. Arkadaşlarını sordu. Vilayete gittiklerini öğrendi. Köyün boşalması garibine gitti. İnsanlar onu, koza içerisinde yaşıyor zannederdi.
Yarın öğleye doğru birlikte teyzeye gideceklerdi. Okulun bahçesine vardı. Bakkal amcasına uğradı. Bakkalı, oğlu çalıştırıyordu. Oğluyla sohbet ettiler. Geçen günleri yad ettiler.
Eskilerden kimse kalmamıştı. Çocuklarının peşine şehirlere göç etmişlerdi. Demek ki at parlamış ve yuları işe yaramaz olmuştu.
Kasabada, binalar yenilenmişti. Fakat tanıdık olmayınca o binalar, insanla konuşmuyordu.
Yalnız futbol sahası, hiç değişmemişti.
Hasan TANRIVERDİ