Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
KADER/KADER Mİ?.. ALIN YAZISI/ALIN YAZISI MI?..
Kader ve alın yazısı kelimeleri sıklıkla birbiri yerine kullanılır ama doğru kullanıldığında kaderin alın yazısından biraz daha olumsuz bir çağrışım taşıdığı düşünülür.
Kader kelimesi dilimizde sıklıkla karşımıza çıkan sözcükler arasındadır.
Kader kelimesi Arapça kökenlidir.
TDK’ye göre kader kelimesi ise şu anlama gelmektedir:
– Yazgı
– Genellikle kaçınılmaz kötü talih
Kader, alın yazısı, yazgı… Hepimiz bu kelimeleri duyarak büyüdük. Çoğumuz başımıza bir olay geldiğinde istem dışı, “kaderimmiş” deyip geçtik.
Kaderin esas anlamı “Allah’ın, olmuş olacak her şeyi bilmesi” demektir. Dikkat edersek insan iradesini yok saymıyor. Bilmek ayrı yapmak ayrıdır. Bilen Allah’tır, yapan kuldur…
*KADER VE KAZA
-Kader: Varlıkların ve hadiselerin bütün halleri ve vasıfları ile, sebepleri ve şartları ile, haiz olacakları kuvvet ve kabiliyetleriyle, varlık âlemine gelecekleri zaman ve mekânlarıyla Cenab-ı Hak tarafından ezelde tayin buyurulması be bir tertip ile kaydedilmesi demektir.
-Kaza: Ezelde takdir olunan her şeyin Cenab-ı Hakkın halk ve icadıyla vucut sahasına çıkması demektir. Kader ilim, kaza kudret sıfatına dayanmaktadır. Kader kazadan öncedir. Bir şeyin varlık sahasına gelmesi hem kaza, hem kaderdir. Yaratılmayan şeyler ise kaderdedir.
Kader iki kısımdır: 1- İnsanın iradesiyle ilgili olan kısım 2- İnsan iradesi dışında olan kısım. Bunu sebebi insanlarca bilinmemektedir. Hadis ile bizi kader ile uğraşmaktan men edilen kısım budur.
İslâm felsefesi, kelâm ve fıkıh usulü ilimleri “irade, kaza, kader, kulun fiili, sorumluluğu…” bahsini açmışlardır; bu konularda pek çok hususi kitap, tez ve makale yazılmıştır.
Geniş bilgi için TDV İslâm Ansiklopedisi’nin ilgili maddeleri yanında hemen internetten indirip okuyabileceğiniz bir makalenin de adresini vereyim:
(Mahmut Ay, “Eş’arî Kelamında İnsanların Sorumluluğu”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, cilt: 17, sayı: 2, 2004, sayfa: 91-107).
Takdir-i ilahi veya alınyazısı olarak da bilinen kader meselesi, yani sonsuza dek olacak her şeye yaratıcı tarafından önceden karar verildiği düşüncesi ilahiyatçıları ve filozofları yüzyıllar boyunca sıkıntıya sokmuştur. Allah’ın bütün kâinat üzerinde mutlak güç ve hâkimiyet sahibi olması ve aynı zamanda yaptıklarımızdan sorumlu olmamız gibi, ilk bakışta çelişkili gibi görünen durumları nasıl bağdaştırabiliriz. Yaptığımız şeyler, istemesek de yapmak zorunda olduğumuz şeyler mi?.. Yoksa tercihlerimiz gerçekten bize mi ait?..
Biz bu dünyaya adım atar atmaz, önümüzdeki kaderimizle birlikte bir yola çıkarız. Buna rağmen irademiz ve fiillerimizden biz sorumluyuz…
Aslında bizim tercihlerimizin bir anlamı vardır ve onlar kaderimizin şekillenmesine etki eder. İrademizi, Yaratıcının teşrii iradesine uygun hale getirir, O’nun iradesine ram edersek, kaderimiz olumlu anlamda değişir. Mevla-yı Müteal şöyle ferman buyurur:
”Allah, dilediği hükmü iptal eder, dilediğini sabit bırakır. Ana kitap O’nun yanındadır.”
Müslümanız, kadere imanımız var; ecel gelecekse bahanesini hazır edip geliyor, ne bir an önce ne de bir an sonra. Siz bütün tedbirleri alsanız da olacak olan olması gereken vakitte oluyor, buna çare yok.
Yok ama: “Tedbir (önlem) bizden, takdir (olayın şekli) Allah’tan…” sözü de var deil mi?..
Bir örnekle; Bir bedevi (çiftçi) Peygamberimize gelerek;
“Ya Resûlallah… Çölde devemi bağlayım da mı namazımı kılayım. Yoksa onu serbest bırakayım da mı, namazımı kılayım” diye sordu. Peygamberimiz ona;
“Deveni bağla, sonra namazını kıl” buyurdu.
Bunun manası; “Her işinde, o işe ait tedbiri (önlemini al) sonra o işi yap” demektir dostlar…
Cenab-ı Hak her hayat sahibine bu dünyada hayatını devam ettirebilmesi için bütün şartları en güzel bir surette hazırlamıştır. Balığı suda en rahat şekilde yaşatan ve yüzdüren Cenab-ı Hak, bir güvercini de havada kolayca uçabilecek tarzda yaratmıştır. Bu rahmet ve hikmet, mahlûklar içinde en fazla insanda tecelli etmiştir…
Eğer adımınızı doğru atmamışsanız, çukura veya taşa dikkat etmemişseniz doğal olarak düşersiniz…
Uçakların düşmesi, gemilerin batması, trenlerin raydan çıkması, yolcu otobüslerinin frenlerinin patlaması kader midir gerçekten?..
Kader deyip, bu işin tabiatında bu risk var deyip, zor ve riskli işlerde çalışan emekçileri, böylesi ihtimallerin farkında olarak çalışıyorlar deyip çıkamayız işin içinden.
Bütün tedbirler alınsa, gerekli bütün yatırımlar azına çoğuna bakmadan yapılsa, işletme sahipleri üç kuruş fazla kazanacak diye işçi güvenliğine halel getirecek birtakım önlemlerden -kitabına uydurularak- vazgeçilmese, uluslararası normlar neyi icap ettiriyorsa onlar bihakkın yerine getirilse, yani a’dan z’ye bütün yapılması gerekenler yapılsa ama buna rağmen bir facia ile karşılaşılsa; tevekkül etmek, kader demek, bu işin tabiatında bu da var demek, bu kahreden felaketlere tahammül etmek bir parça daha kolaylaşacak…
Kur’an’dan öğrendiğimize göre Hz. İbrahim aleyhisselam ölülerin nasıl diriltileceğini sormuş, sonra da “Allah’ım, inanmadığımdan değil, kalbim tatmin olsun diye soruyorum.” demiştir.
Nihat Hatipoğlu hoca bu konuda şunu der bir konuşmasında yazusında:
“Yüce Allah her şeyi bir ölçü ve planla yaratmıştır. (Kamer Suresi, 49) alın yazısı olarak nitelendirilen kader de bu bütün içinde değerlendirilmelidir. Yüce Rabbin, bizim yapacaklarımızı bilerek yazması, bizi o şeyleri yapmaya zorlamaz. Tıpkı, astronomik hesaplar sonucunda bir yıl sonra Güneş’in tutulacağını, Güneş’in tutulacağı günü ve saati yazan bir takvim yaprağının Güneş’in tutulmasını etkilemediği gibi, yüce Allah’ın geleceği bilmesi de kişiyi o geleceğe mahkûm kılmaz. Aksi takdirde cinayet işleyen kişi şöyle demek hakkına sahip olurdu “Allah emretti, Allah yazdı ben de cinayet işledim”. Bu durumda -hâşâ- katili cinayete zorlayan Allah olurdu ve kişiye bu konuda hesap sorması zulüm olurdu. Halbuki iyiyi veya kötüyü yaratan Allah, o Allah kötüyü bir imtihan vesilesiyle yarattığını deklare etmiştir ve kötüden razı olmadığını da ilan etmiştir. İyiyi yaratıp da iyiden razı olduğunu da beyan eden yine yüce Allah’tır.”
O nedenle bende soruyorum Kader mi?. Kaza mı? Yoksa Tedbir almamak mı?..
Tedbir almak demek iş güvenliğidir… Buda büyük işletmelerde iş güvenliği mühendisliğini gerektirir…
Peki: İş Güvenliği Mühendisi Ne Demek?..
Bilir misiniz?..
İş güvenliği mühendisi, kurum çalışanlarını iş yerindeki muhtemel tehlikelerden korumaya yönelik önlemler almakla sorumludur. Yaralanmalar ve mal hasarları nedeniyle oluşan kayıpları en aza indirmek için güvenlik programları geliştirir. Bırakın bu mühendisler işlerini yapsın. Maliyet demeyin. Bir mühendis maliyeti patrondan önce düşünür…
Ve bir küçük hikâye ile bitirelim bu gün ‘KADER’ konusunu dostlar…
Üç balık güzel ve şirin bir beldede ki küçük bir gölde tatlı tatlı oynaşıyor şakalaşıyordu.
Birden uzaktan bir balıkçı teknesinin motor sesi duyuldu Birinci balık arkadaşlarıyla kısa bir vedalaşmadan sonra hemen gölün derinliklerine dalarak tehlike bölgesinden hızla uzaklaştı.
İkinci balık ise; benim kaderim bir insanın midesine gıda olmaksa eninde sonunda mukadder olan son gelip çatacaktır. Beni yaratan belki de beni korur ve kurtulurum kaderden kaçılır mı hiç?.. diyerek göl sularının serinliğinin tadını çıkarmaya ve gününü gün etmeye devam etti
Tedbir de neymiş dedi içinden, o dilerse benim yerime tedbir de alır takdiri de değiştirir diye düşünüyor tatlı tatlı oynaşmaya devam ediyordu…
Derken beklenen oldu ve balıkçının sert ağlarına takıldı ve kızgın bir mangalda köz kebap ya da tavada kızartma olacakken birden kendini son bir çırpınışla gölün sularına atarak balıkçının ağından kurtuldu.
Üçüncü balık ise balıkçının motor sesini duyar duymaz hiç kıpırdamadan ve istifini bozmadan gölün serin sularında yüzmeye devam etti ve usta balıkçının ağlarına takılarak balıkçıya yem oldu…
Bu balıklardan hangisi sizce doğruyu yapmıştır sevgili dostlarım. Düşünün ve sizce hangi balık doğru hareket etmiştir. Bir soru: Kader değişir mi değişmez mi?..
Unutmayın ki: “Bir neslin kaderini, bir evvelki nesil tayin eder.” Demiş Konfüçyüs…
Güzel bir Perşembe gününden, gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler yolladım…
Hayat ağacınıza asılan yeni günde yürüdüğünüz yolunuz açık olsun…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Yaşamayı sevin, işinizi sevin, hayvanları sevin, eşinizi sevin, doğayı sevin ama en çok kendinizi sevin. Kısacası Yaradandan dolayı Yaratılanları sevin… Sevmek nefes almaktır!..
Hayat sevince güzel sevelim, sevilelim ve diyelim ki; Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#