Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan…Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
İNSANDA DURUŞ VE İLKE…
“İnsan olmak kuruş ile değil duruş ile ölçülür.” Demiş Özdemir Asaf
İlkeli insan bir duruş sahibi olan insandır. Duruşun zor olduğu anlarda bile vazgeçmeyendir. Çok tehlikeli durumlarda bile duruşundan taviz vermeyendir. Kısaca güzel insan olmak ilkeli bir duruş ile mümkündür.
Ve bu nedenle bir duruşu olmalı insanın, sevmeli insan yaşamayı, sevdikçe yeşermeyi bilmeli… Bir gülüşü olmalı insanın, bir yüreğe sahip olmalı…
Bir duruşu olmalı insanın, bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir sevdası bir davası olmalı, bir ilkesi, olmalı, bir tarafı efe olmalı insanın… dimdik, başı yukarıda, gözleri çakmak çakmak, dosta düşmana karşı…
Her yeni gün yeni sabahları olmalı insanın… Yeni umutları, yeni dostları, birlikten kuvvet doğurmalı insan, her daim dalgalanmalı, düşmanını bilmeli insan, saygıyı bilmeli insan, önce saygılı ortam yaratmayı, sonra içinde saygı aramayı bilmeli, dostuna ışık tutabilmeli, sözü dinlenmeli, kuşlara yem vermeli insan, doğayı, sevmeli yaratandan dolayı yaratılmışları sevmeli…
Bir çiçek büyütmeli insan, adı ne olursa olsun, oturup okumalı geçmişi, oturup dinlemeli…
Özlemeli saflığı, temiz değerleri, kirletmemeli geçmişini, bu yüzden durmalı dimdik, bu yüzden bir baltaya sap olmalı, kesmeli cehaleti, ışık tutmalı karanlığa, tuttukça aydınlanmalı insan, aydınlığı sevmeli… Hep nehir gibi olmalı derin ve sonsuz, akmalı insan, her taşın altından çıkmalı, her sokakta gezmeli, her ananın ayaklarını öpmeli, öğretmeli insan, öğretmen olmalı, vatanı kurtarmak yetmemeli, daha fazlasını öğretmeli.
Gözlerini kısıp güneşe bakmalı insan, baktıkça ağlamalı, gözyaşlarını tutmamalı insan, tutunacak dalı olmalı, tutunduğu dalın meyvesini toplamalı…
Her insanın bir duruşu ve de ilkesi vardır. Bilerek bilmeyerek, isteyerek istemeyerek ortaya koyduğu, hayatı boyunca sergilediği bir duruş ve ilke…
Kişiliği karakteri, kimliği, yapısı, ırkı, kanı, ailesi, okulu, eğitimi, tarihi ve coğrafyasının etkisiyle şekillenen bir kişilik duruşu vardır herkesin… İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliklerden biri, belki de en önemlisi “duruşu ”dur.
İnsan, duruşuyla insandır. İfadesi, düşüncesi, tavır ve davranışları kendisine has olan duruşunu yansıtır. İnsanın; insan, hayat, dün, bugün ve gelecek anlayışı bu duruşun bir özetidir…
Bir kişinin ilkeleri yoksa ondan her şey beklenir, değerleri yoksa ondan hiçbir şey beklenmez.
İlkeler; evrenseldir, insanı dik tutar, onurlu kılar. Değerler insana hayat verir, can verir, onu huzurlu kılar. Birbiriyle iç içedirler.
Bazen fırça, pürüzleri düzeltmek ve üzerimizdeki tozları ve lekeleri gidermek içindir.
İşte bu nedenle…
İlkelerin olmalı hayatta. Ve bir duruşun… Bir Kıblen olmalı, ayçiçeği gibi güneşe karşı yön değiştirmemelisin. Hatta bir çizgin olmalı, menfaate ve rüzgâra göre yön değiştirmemelisin.
Dün akım dediğine bugün… dememelisin mesela…
Kolayca satmamalısın yol arkadaşlarını…
Yoksa her yolun yolcusu olursun, sonu hiçbir yere varmayan.
Ya da zaten ‘mış’ gibi yapanlardansındır, hiçbir yola ait olmayan, sadece yolcuymuş gibi yapan…
Yalandan korkmalısın mesela. Rahatça yalan söyleyenlerden uzak durmalısın. Çamurdur onlar ve muhakkak sana da bulaşırlar.
Ötekilerin kötülüğü acıtmaz seni.
Adı üstünde onlar “ötekiler” dir, dış kapının mandallarıdır. Önemsiz kişiliklerdir.
Peki ya “inandıkların”? “Yakın” sanıp halden anlar dediklerin?..
Asıl onlar kanırtır hayatının yüklerini ve seni sıradanlaştırdıklarında.
Ve kızamazsın bile onlara. Onlar anlamasa da seversin çünkü “yakınım” demişsindir bir kere.
Seversin yüreğinde kocaman bir eziklikle. Kabullenirsin sessizce ruhun avaz avaz haykırsa bile.
Bilirsin bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, artık o eski bağ hiçbir zaman kurulmayacak.
Onlar hala yakındır, ama gizlice ötekileşmiştir.
Çamur bulaşıp canın yanmasın diye, sonu bir yere varmayan yolun yolcusu olmayasın diye çok dikkatli olmalısın…
Yan yana durduğun insanları iyi seçmelisin. Başkaları hakkında iştahla ileri geri konuşanlar yeni hedefler ararlar. Bir bakmışsın bir gün hedef sensin.
Senden daha ileride diye bir insanı kıskanmak yerine, gölgesiyle kendi kendine kavga etmek yerine o insana bakıp bir şeyler öğrenmeye çalışmalısın. Nasıl adım atıyor da orada acabayı sorgulamalı, kendinle yarışmalısın.
Doğru bildiğin yoldan şaşmamalısın. Doğru insan olup doğru yolda yürümeli, ardında can kırıkları, haksızlıklar, kötülükler bırakmamalısın. Tohumdur onlar. Elbet bir gün başak olacaklar, belki de boyunu aşacaklar, seni görünmez kılacaklar.
Bunların hepsini yaparken yanında bugün olanlar yarın olmayacaklar belki. Gün gelecek bir başına kalacaksın, çok yorulacaksın, “neden gittiler” diye kendini sorgulayacaksın.
Ne onları ne kendini sorgulama da yargılama da..
İnsanın insana, insanın yaşama, insanın doğaya, canlı ve cansız her ne varsa bunlara karşı bir duruşu olmalıdır. Mesela öyle bir duruşu olmalı ki; paraya, pula ve güce karşı değişiklik göstermeyen, ayakları yere basan sağlam bir duruş. Rüzgâr ne taraftan eserse oraya doğru meyil alan veya su ne tarafa akıyor ise o tarafa şekil alan bir duruş değildir benim bahsetmek istediğim.
Evet, hayatta önem arz eden şeylerin başında para geliyor olabilir. Lakin insan para kazanacağım derken kendinden ve duruşundan ödün veriyorsa, gelecek olan paranın hiçbir hükmü kalmıyor demektir. Para önemlidir, geçim kaynağıdır. Ama unutulmamalıdır ki hayatımızı idame ettirmemiz için bir araçtır. Asıl amaç hayatımızı sürdürebilmemizdir.
Duruş__İlkeli olmak ne kadar önemli değil mi?..
“Hayatta sağlam bir duruşu olmayanın hayatı hep kararsızlıklar içinde geçip gider” .
Değerler daha öznel, kişisel olarak görünürken ilkeler doğada evrensel olan izlenmesi beklenen yazılı olmayan kurallar veya yasalar olarak tanımlanıyor. Adalet, dürüstlük, eşitlik, doğruluk, özgürlük, iyilik ve kötülük gibi.
Hepimiz içinde yetiştiğimiz aile, çevre, okul öğretileri ve tecrübelerimizle oluşturduğumuz ve kendimizle özdeşleşen davranışlar geliştiriyoruz. İlkeli davranış, çıkarlara ters düşse de bizi oluşturan hayat felsefemizin prensiplerinden taviz vermemek anlamına geliyor.
Bir yaşam tarzı, bir düşüncesi, hayata bakış açısı siyahı ve beyazı olmalı insanın. Yani bugün bir yaşam tarzı var ise bunu başkaları için değiştirmemelidir. Ne kadar rol yapabilir ki? Veya bir düşüncesini, kendi doğrularını menfaatleri uğruna heba etmemelidir. Hayata baktığı bir pencere var ise buradan bakmaya devam etmeli ve özünü kaybetmemelidir. Siyahı siyah, beyazı beyaz olmalıdır.
Amiyane tabirle söylüyorum hani derler ya:“Adamlık cinsiyet meselesi değil, haysiyet meselesidir.” diye.
Ve böyle anlarda Gandhi’nin sözlerini hatırla:
“Haksızlığa yönelip bütün insanların senin peşinden gelmesi yerine, adaletli olup yalnız kalman daha iyidir.”
Tavrınız olsun, tarzınız olsun, hedefiniz olsun, çizginiz olsun. Prensipleriniz olsun, farkınız olsun, sınırlarınız olsun… Davranışlarınız taklit, düşünceleriniz satılık, değerleriniz emanet olmasın!…
Velhasılı kelam her şeyiniz size has, nev-i şahsına münhasır olsun.
Eğer çevrenizde iradesi sağlam bir duruşa sahip, ilkeli insanlar var ise onlara sıkı sarılın. Zira ortalık giderek bozuluyor…
Yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın, Pazartesi gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol olsun.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#