Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben.
ANLATACAKLARIM VAR BUGÜN
“Sözlerdeki incelik güven yaratır. Düşüncedeki incelik derinlik yaratır, duygulardaki incelik ise sevgi yaratır. Bunlara sahip olan insan ise her zaman kendini aratır.”
Bu sabah taoizm’in kurucusu kabul edilen önemli bir Çin filozofu olan Lao Tzu’n bir sözüyle başlayarak selamlıyorum sizleri, hiç vaktini ve görevini unutmadan aksatmadan gelen yeni günde.
Gün şafaktan gelip karanlığı üstümüzden çekip aldı gün aydınlandı aydınlanmasına ama gönüller aydınlandı mı acaba…
Dostlarım, sevdiklerim, sevenlerim, koşup ta dost yüreğime dostça gelenlerim…
Merhaba… Ben geldim. Kim ki hissederse, işte o yürekteyim, işte tam oradayım…
Bu sabah neredeysem, dün akşam, ondan önceki akşam, hep aynı yerdeyim. Ne bir adım ileri, ne bir adım geri, hep öksürdüğüm yerdeyim…
Kaçar adım ilerlerken, tam da bıraktığınız yerdeyim.
Kiminizin hemen yanında, kiminizin kalbinde, kiminizin kilometrelerce uzağından geldim.
Ayaklarım biraz ağrıdı yoruldum biraz. Yordum kendimi. Ben biraz yoruldum. Yordular bedenimi. Korkuttular beni, ağlattılar.
Hanımeli kokulu hayallerimden çaldılar, dövdüler, işkence ettiler, öldürdüler.
Elimde hiç hayalim kalmadı.
Yine de anlatacaklarım var benim dinler misiniz?..
Biraz sarılır mısınız bana, ağlayacaklarım var da. Biraz da öper misiniz beni, susacaklarım var da.
Biraz, sadece biraz sever misin beni, sarhoş olasım var da.
Sağanak yağmurlardan geldim sırılsıklamım. Sokakların kötü kokusu sindi üzerime.
Kalbimde şarkıların ağır yükü var. Hüzün gözlerimin içini mesken tuttu.
Anlatacaklarım var benim dinler misiniz?..
Önce bir gözyaşı süzülür gökyüzünden… İçindeki binlerce bomba ile yüreğim ağrır, düşüncelerim parçalanır…
Bir çocuk çığlığı sarar etrafımı, kadınlar ve erkekler, binlerce ses kaplar beni… Susarım, kopar içimde fırtınalar, bir ışık renk verir güne… Henüz sabah olmamıştır. Oysa ekranlardan güneşin doğuşunu gösterir gibi görüntüler verirler, bu kentin yüreğinden kopar binlerce ışık, yanarım…
Benim güneşimi kimler doğurmak ister göklerimde, benim düşlerime kim sahip olmak ister, ben mi çağırdım gel aydınlığımı yarat diye… Dursun bu dünyanın sessizliği bir çığlıkla olmaz, bin çığlıkla da, milyonlarca çığlıkla da… Güneşi karartanların ülkesinde ki güneşi biz doğuralım… Yoksa evrenin tüm güneşlerine ambargo koyacaklar… Güne güneş ışığı düşlerle katılmak kimin tekelinde… Artık demiyorum o üç kelimeyi… Bir şey ifade etmiyor çünkü… Milyonlar haykırdı ama sadece bir gecede bitti, yıldız karası gökyüzünün saltanatı…
Karamsar bir buluttu önce ama sonra gökleri yırttı, aldırmadı gök kuşağıma, yağdı gözlerime.
Ben şimdi bir bütünün parçası gibi, esen soğuk bir rüzgârla, denize doğru akmaktayım…
İşte ben tam sözün bittiği yerde düştüm, İzmir’in bilinmeyen sahilinde, Egenin soğuk sularına.
İnan olsun duruyor, Torosların feryadı yıllardır gırtlağımda hala. Bulsaydım eğer Ege’de yakamozları, güneşle dalacaktım sohbete, fakat burası Akdeniz değil Ege… Yakamozları vururlar burada…
Ama maalesef şimdi tamda Egenin sahilinin bittiği yerdeyim çaresizce çırpınmaktayım.
Yağmurlu uykusuz gecelerin bir garip seherindeyim. Doğmayı beceremedim ana rahminden… O nedenle bu yaşımda öksüz kaldım sizin dünyanızda… O korkunç ellerini uzatıp, kalbimi kafesinde sıkan fırtınanın ortasında, kılavuzsuz ve dümensiz, üstelik dümen topuğundan yaralı, üstelik ahşap haliyle bu fırtınada kalkan tek gemideyim hala…
Sanki ikinci dünya savaşı biter bitmez, benim içimde başlamış üçüncü dünya savaşında en önde, elinden silahı alınmış, savaşan bir garip savaşçı gibi, koşuyorum en ön saf da, Ya Allah Ya Bismillah tam da ateşle yüz yüzeyim…
Ve beni vuran bu aşk okunun, kaç kez özür dilediğini unutmuş halde, hala kalbime ok atmasını anlamamış sersemliği yüzüme vururken, yüzüyorum Egenin bana hüzün veren denizinde.
Özledim Toroslar ’da ki obamı ve anamın ak sütü gibi, saf tertemiz akan, beyazın altına serpiştirilmiş, yeşil dağlarda ki pınarlardan kana kana içip, kirletilmiş gönlümü yıkamayı özledim…
Bir kayıp sevdanın peşinde alev alev bir aşk ateşinin içindeyim. Fark etmiyor mangalı başında duran aşk saçan hala körüklüyor ateşi yüreğimdeki yanık kokuları ve dumanı görmeden. İşte ben tam da o dumanın tüttüğü yerdeyim feryat figan ateşten çekip çıkaracak bir el bekleyen.
Görmez sağır gözler, kör sözler, işte o kalemin ucundayım. Artık tam çizginin sonundayım, kâğıdın bittiği, yazacak yer kalmadığı tamda bittiği o yerdeyim…
Ben en dipteyim, o hayal gözlerin de mi inmiş benimle birlikte denizin koyu maviliğe, yoksa deniz serabımı görüyor benim denize ağlayan gözlerim.
Uzattım titreye titreye, Eğenin sıcak sularını soğutan kalbinin aşkı için ellerimi dedim, yalvaran gözlerle, feryat figan sözlerle, gel derdime deva ol, soğuk olsa da yüreğin, vereceğin bir damla sevgiden fazlasıyla ısıtırım sevgisiz yüreğini…
Yeter der dilim, sabrın bittiği tam o yerdeyim. Benden yana Ege’de koptu kopacak fırtına, batacak su alan o ahşap tekne…
Bilir misiniz kaç mazgal vardır İzmir’de körfeze çıkan.
Bilemezsiniz ki kendi derdinizden başka basit olmayan bir derdi… İşte o nedenle ki göremezsiniz imdat isteyen elimi. Çünkü her beden kendi ruhunun peşinde, bilmez ki mazgal nedir, sevdiğinin gönlünde…
İşte tam o mazgal içinde oturur hazan. Ve ben de tam o hazanın oturduğu, zamanın biteceği yerdeyim… Yani anlayacağınız gelinlik giymiş dağda, yeşil fistanlı ovada ama bir gözün içinde kafeste, tamda o sözün bittiği, hem de ömrümün biteceği yerdeyim…
İstanbul, Ankara, İzmir, Isparta, Edirne, Mersin, Adana, Konya, Bursa, Kars, Erzurum, Trabzon, Samsun, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Antalya, Hakkâri, Muş, Artvin, Manisa, Kayseri, Kütahya, Yozgat, Kahraman Maraş, Gaziantep ve vatanımın herhangi güzel şehri, köyü, kasabası, beldesi, her kimseniz, ne iş yapıyorsanız, dünyanın neresindeyseniz yurdumun güzel, sıcak insanları…
Gününüz aydın olsun, mutlu, sağlıklı, sevgi dolu olsun…
Sevgim hep yanınızda alın hakkınıza düşeni…
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım acılarımızı, sevinçlerimizi ve sevgimizi bir lokma ekmek gibi…
Sevgi ve dostluk adına bu günü ve gelecek günlerinizi öyle güzel yaşayın ki mutluluk adına, ömür kitabında ki en güzel öykü olsun. Ve nice güzel öyküler sizin olsun.
Bu gün ve de ömür takviminizden düşecek olan her gün sağlık, bereket, sevgi ve huzur versin… Hayat ağacınıza asılan her yeni gün, size ve sevdiklerinize her zaman şans, mutluluk getirsin…
Güzel bitmesini arzuladığım bu güzel Salı gününde, gönül soframdan gönül sofranıza, sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#