Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
26 EYLÜL TÜRK DİL BAYRAMI
Bayramlar, siyasal iktidarlar ve modern dönemde meta kurum olan devletleraçısından hayati öneme sahip toplumsal-siyasal edimlerdir. Türkiye’de kutlanan ulusal ve resmi nitelikteki bayramların devlet açısından yurttaşlara doğru açılma ve yurttaşları kapsama aracı olarak araçsallaştırılıp, yurttaşların bu bayramlar dolayımıyla içerimlenmesinin amaçlanması dikkat çekicidir. Türkiye’de yaklaşık yüzyıldır kutlanan bayramları ve çalışmanın analiz nesnesi olan 26 Eylül Dil Bayramı’nı ki çalışma boyunca bilinen adıyla 26 Eylül Türk Dil Bayramı’nı, bu amacın birer araçları olarak örneklendirmek hatalı olmayacaktır.
1932- 2024. Aradan 92 yıl geçmiş. Büyük Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen Birinci Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül’ü her yıl “Dil Bayramı” olarak kutlanır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan I. Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, ülkemizde “Dil Bayramı” olarak kutlanmaktadır.
“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin.
Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir… Türk Ulusunun dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek dildir.
Her Türk dilini çok sever … yüceltmek için çalışır… Türk dili, Türk ulusu için kutsal bir hazinedir. Türk ulusunun geçirdiği tehlikeli durumlarda ahlakının, geleneklerinin, anılarının çıkarlarının, özetle kendi ulusallığını yapan her şeyin dil sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk ulusunun kalbidir, belleğidir. (Baydar, 1982: 44)
II. Meşrutiyet Dönemi bilhassa Türkçü aydınları ile başlatılan Türkçe’nin sadeleştirilmesi isteği, Cumhuriyetin kuruluşuyla devam etmişti. Cumhuriyet Döneminde, Türkçe’ye verilen önemin somut sonuçlarından biri dil bayramıdır.
Dil Bayramı, biri resmî olmak üzere iki farklı tarihte kutlanmaktadır.
Atatürk, Türkçe’yi Türk kültürünün en önemli ögesi olarak görmüştür. 1926’da Bakü’deki Birinci Türkoloji Kurultayı’na temsilci göndererek Türk dünyasında ortak dil ve abece konusundaki gelişmeleri yakından izlemiştir.
Ağustos’un ‘yeni Türk alfabesinin’ kararlaştırıldığı gün olarak anılması ilginçtir zira dil çalışmaları içinde önemli bir tarih değildir. Yeni alfabenin ilan edildiği gün olan 8/9 Ağustos, sıklıkla vurgulanan ve yine ileride de görüleceği üzere, kimi kutlamaların yapıldığı bir tarihtir. Kastedilen 30 Ağustos 1928 tarihi ise, ki ‘yeni Türk alfabesinin kararlaştırıldığı’ gün ifadesi bunu çağrıştırmaktadır, o tarihlerde Atatürk yeni alfabeyi tanıtmak için yurt gezilerine çıkmıştır; İstanbul’da ya da Ankara’da değildir. Yaşanan karışıklık Türk Dil Kurumu Başkanı Şükrü Halûk Akalın’ın bir yorumuyla netleştirilebilir. Akalın’a göre, “Yeni Türk alfabesinin kararlaştırıldığı tarih olarak 30 Ağustos’un belirtilmesi ilgi çekicidir. Bu yanlışlık Beşinci Türk Dil Kurultayı’na kadar sürmüş ancak sonrasında tarih 9 Ağustos
olarak düzeltilmiştir” (Akalın, 2007: 14). Bu bağlamda 30 Ağustos’un neden önemli olduğuna ilişkin birkaç nokta işaretlenmelidir. Bilindiği üzere 30 Ağustos Zafer Bayramı’dır. Ancak 30 Ağustos özellikle Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ’30 Ağustos Zafer Bayramı ve Gazi Günü’ adıyla kutlanmıştır. Bu açıdan ilgili tarih hem Türk Dili Tetkik Cemiyeti hem de Türk Dil Kurumunun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e saygı sunma yolu olarak düşünülmüştür. Nihayetinde 30 Ağustos’un önemi karşısında, kurum tüzükleri ve yönetmeliklerinde yapılacak değişikliklerle bu tarih ‘unutturulacak’, ilgili tarih yerini 8/9 Ağustos tarihine bırakacaktır.
1928’de Harf Devrimini gerçekleştirdikten sonra Türk dilinin kökeni, gelişimi ve sadeleştirilmesi ile dünya dilleri arasında hak ettiği yeri bulması için çalışmaları yürütmek üzere 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdurmuştur. 26 Eylül 1932’de, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dili Kurultayının temel amacı Türkçenin diğer diller karşısında zengin bir dil olduğunun araştırılıp ortaya çıkarılmasıdır.
Çok sayıda bilim insanı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı gibi önemli meslek gruplarının temsilcilerinin katıldığı I. Türk Dili Kurultayının 9 gün süren bütün oturumlarına katılan Atatürk, “tez” adı verilen bildirileri dinlemiş, notlar almış ve oturum aralarında da dil bilimcilerle sohbet etmişti.
Yurt dışından uzmanların da katıldığı Kurultayı, 3000’e yakın dinleyici takip etmişti. Kurultay’da konuşan M. Fuat Köprülü, o günü millî Rönesans olarak tanımlamıştı. “Kurultayımızın ilk toplandığı 26 Eylül tarihini, millî Rönesansımızın bu başlangıcını o küçük zayıf teşebbüslerin daha büyük mikyasta bir devamı değil, birbiriyle ahenktar ve muazzam bir kül teşkil eden Türk inkılâbının en tabiî ve belki en azametli bir neticesidir” demişti.
Son gün Kurultay Başkanı Kazım Özalp, şair ve yazar Halit Fahri Ozansoy’un “bu büyük toplantının Türk dilinin bayramı olması nedeniyle açılış günü olan 26 Eylül’ün Dil Bayramı olarak kutlanmasını teklif ettiğini” bildirmişti. Kurultay üyeleri oy birliği ile bu önergeyi kabul etmişti.
Üçüncü celsede konuşan Besim Atalay, “Beni sevindiren bu büyük bayramı ben de çok büyük milletime kutlularım. Bayram milletimin bayramıdır. Bayram Türk budunun bayramıdır. Artık o kendi diliyle söylenecek sözleri dinleyecek, kendi diliyle yazılacak şeyleri okuyacak, o kendi diliyle söyleyecek ve söyletecek.” diyerek dil bayramından duyduğu sevinci ifade eder.
O günden sonra 26 Eylül günü, ülkemizde Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.
2001 yılında yapılan Avrupa Diller Yılı toplantısında, 26 Eylül Avrupa Diller Günü olarak kabul edilir. Böylece Avrupa Konseyi’nin 47 üye ülkesinde temsil edilen 800 milyon Avrupalı, her yaşta, okul içinde ve dışında daha fazla dil öğrenmeye teşvik edilir.
Binlerce yıllık Türk tarihinde, Türkçenin korunması ve devlet dili olması için, daha önceki yönetimler tarafından fermanlar yayınlanmış ve halka duyurular yapılmıştır.
Bunlar arasında en çok bilinen Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihinde “Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler.” şeklinde yazdırdığı söylenen fermandır.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in adından bu şekilde ilk bahseden, ünlü tarihçi Fuat Köprülü’dür. 1918’de kaleme aldığı Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar kitabında bu bilgiyi Hayrullah Efendi Tarihinden aldığını söylemektedir. 19. Yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Hayrullah Efendi söz konusu tarih kitabında şöyle yazamaktadır:
“Badehu Divan tertip olunup tahrirat ve evamirün cümlesi Lisan-ı Farsî üzere yapıldığından Lisan-ı Türk mahv olmak derecesine gelmişdi. Binaenaleyh Divan’da kıraat olunacak evrakun mecmuı Lisan-ı Türkî üzere olup, elsine-i saire ile tekellüm olunması muhkem yasak oldı.” (Hayreddin Efendi Tarihi, l, s. 10)
Hayrullah Efendi bu olayın tarihini 10 Zilhicce 676 olarak verir. Ancak bu tarihinin Miladi karşılığı 4 Mayıs 1278’dir.
Hayrullah Efendi bu bilgiyi, Yazıcızade Ali’nin Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserine dayandırır. Yazıcızade’nin İbni Bibi’nin El Evamürü’l Ala’iye fi’l Umuri’l Ala’iye adlı eserinden tercüme ederek eserine aldığı bölümde şöyle yazmaktadır:
“Ve halkı Düzme’nün itaatine davet kıldılar. Ve dahi hükm edüp şehrde çağurtdılar ki ‘Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türkî dilinden gayri dil söylemeyeler.’ Birkaç gün anun işi bu tarik üzere temşiyyet buldı. Karamanoğlı Muhammed Beg çün vezir oldı, buyurdı ki defterleri dahı Türkçe yazalar. Ol zamanda bu Arabî huruf ile Türkçe yazmak adet olmamışdı.” (Yazıcızade Ali, Selçuknâme, 403b-404a)
Karamanoğlu Mehmet Bey’in vezirliğini yaptığı Alâeddin Siyavuş, 15 Mayıs 1277 (H. 10 Zilhicce 675) tarihinde Selçuklu tahtına oturmuştu. Törenin ardından divan kurulmuştu. Birincil kaynaklarda “fermandan bahsedildiği, ancak kararı Karamanoğlu Mehmet Bey’in tek başına değil, Konya’da toplanan ve bir çeşit hükümet demek olan Selçuklu Divanının verdiği, zaten Mehmet Bey’in o günlerde henüz vezir olmadığı ve vezaret makamına birkaç gün sonra getirildiği”
anlatılmaktadır.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in, o divanda yer alıp almadığı hakkında net bir bilgi bulunmamasına
rağmen, söz konusu kararın alındığı divana katılarak imza atan isimlerden biri olması muhtemeldir.
Bazı araştırmacılar bu bilgilere dayanarak 13 Mayıs tarihinin dil bayramı olarak kutlanamayacağını ve konuya açıklık getirilmesi gerektiğini düşünür. Tarih tam olarak tutmasa da ve Karamanoğlu Mehmet Bey’in bizzat kendisinin yazdırıp gönderdiği bir ferman olmasa da Türkçe’nin devlet yazışmalarında ve halk arasında kullanılması gerektiğini bildiren birçok Selçuklu ve Osmanlı kaynağı mevcuttur.
Tüm bunlar rağmen günümüzde kafelerde, sokaklarda, restoranlarda, alışveriş merkezlerinde yabancı sözcüklere sık sık rastlıyoruz. Hatta turistik yerlerde neredeyse Türkçe tabelalara rastlamak mümkün olmamaktadır. Türkiye, adeta yabancı tabela cennetine dönüşmüştür.
Yıllar ötesinden seslenen Konfüçyüs’ün; “Dil bozulursa her şey bozulur” sözünü niye haklı çıkarıyoruz?.. “Dil ile düğümlenen, diş ile çözülemez” diyen atalarımızın kemiklerini neden sızlatıyoruz?.. “Türkçem, benim ses bayrağım” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı niçin üzüyoruz?.. “Atalarımla torunlarım sende buluşurlar” diyen Turan Oflazoğlu’nun şimdilerde ne düşündüğünü niçin görmezden geliyoruz?..
Cadde ve sokaklarımızda yabancı sözcüklerle dolu tabelalardan geçilmediğini, özensiz konuşmaların her katmanda giderek arttığını, gençlerimizin sınırlı sayıda sözcükle yetindiğini, buna rağmen kimsenin kılının kıpırdamadığını, kimsenin sorumluluk duymadığını, görüp üzülüyoruz Ama buna rağmen Dil Bayramını kutluyoruz… Toplumsal manzarayı görünce; Yazılanlar neye yarar, kime yarar bilmiyorum…
Türkçenin varlığını daima sürdürmesi, dilin doğru ve etkili kullanımı, yabancı sözcüklerden arındırılması son derece önemlidir. Dil bilincini artırmak için özellikle yazılı ve görsel medyaya, belediyelere, siyasi partilere büyük görevler düşmektedir. Unutulmamalıdır ki; Türk dili, Türk milletini birbirini bağlayan, kültürümüzün geliştirilmesine, benliğimize sahip çıkılmasında katkı sağlayan en önemli hazinedir.
Dünyaya bakışımız Türkçe, çağı okuyuşumuz Türkçe, dünümüz Türkçe, geleceğimiz de muhakkak surette Türkçe’dir, böyle de olacaktır. Dildeki yabancılaşmanın önüne geçerek, istila girişimlerine set çekerek, Türkçe’nin her alanda kullanımını teşvik ederek Milli Birliğimizi koruyalım…
Sonuç olarak Millî kimliğimizin korunması açısından Türkçemizin değerini bizlere hatırlatan, kültürü nesilden nesile aktarma görevini üstlenerek bireyleri ortak değerler etrafında birleştiren dil, milleti bir arada tutan en önemli yapı taşları arasında yer almaktadır.
Aziz milletimizin en kıymetli değerlerinden olan ve kültürel zenginliğimizi taşıyan Türkçemiz, edebî, tarihî ve sanatsal konuları üstlenme kuvvetiyle medeniyetimiz için büyük önem arz etmektedir.
Milli değerlerimizin gelecek nesillere aktarılmasındaki en önemli vasıta olan güzel Türkçemizin, sosyal, kültürel, sanatsal ve bilimsel alanda daha yaygın ve doğru bir şekilde konuşulması ve etkinliğinin artırılması, sadece eğitimcilerimizin değil, hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu duygu ve düşüncelerle, Anadolu’dan ve tarihî yolculuğumuzdan izler taşıyan Türkçemizi en önemli milli kimliğimiz ve değerimiz olarak koruyup geliştirmemiz gerektiğini hatırlatan Türk Dil Bayramı’nı kutluyor, Türkçemize emek veren herkese saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
KAYNAKÇA
BAKIR, Abdullah, Selçuk-name, İndeksli Tıpkıbasım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2014.
Birinci Türk Dili Kurultayı: Tezler, Müzakere Zabıtları, Devlet Matbaası Yayınları, İstanbul, 1933.
Google danışmanı.