Takılıyorum öyle… Konak, Çankaya, Basmane…
Mekanlar arıyorum tabii ki. İnsanların takıldığı mekanlar. Cahilinden ermişine pek çok insan tanıyorum. Takıldığım mekanlarda bir şekilde bir bahane ile konuşuyorun insanlarla. Gencinden yaşlısına pek çok kişiyle.
Siyasi partilere de gidiyorum farklı kafelere de. Parti demişken; aslında daha gitmedim. TKP‘yi aradım Karşıyaka‘da. TKP‘nin Semt evlerinde kimseyi bulamadım. Belki bir gün bulurum komünist arkadaşları. TKP‘lileri severim. Aslında sevdiğim şey şu: emek-hak tabanlı bir söylem. Farklı veya yeni olanı özümseyebilecek söylemleri seviyorum; daha doğrusu, iş, dönüp dolaşıp mücadele şeklinin ne ve nasıl olduğuna gelir. Ki, esas olan, nihayetinde, bu zaten. Bunu, anlatabileceğiniz ve konuşabileceğiniz bir yer olmalı mekan. Doğru şey, yanlış yerde söylenmez. Yanlış yerde, kaotik şeyler söylemelisiniz ki evvela ortalık karışsın; sonrasında, kalan kalır, kalan sağlar bizimdir.
Karşıtların savaşımında, düşman da diyalektiği çözmüş olabilir. Onlar da doğru yerde, doğruymuş gibi gözüken şeyleri söyleyip, veya doğru yerde bilerek kaotik şeyleri söyleyip doğru olanı zayıflatmak isteyebilirler. Diyalektiği kaybetmeyip, karşıt‘ın ne olduğu bilmek en önemli şey olan, teorik zeminini sağlamlaştırmak demektir. Neyse.
Dolaşıyorum. Yeni mekanlar arıyorum. Yani, aslında eski de olabilir mekanlar fakat benim yeni bulduğum mekanlar anlamında “yeni” diyorum. Yakın zamanda açılan mekanlar da buluyorum.
Konak Belediyesi’nin açmış olduğu Mutluluk Kahvesi adlı bir kafe var mesela. İçecek ve çeşidi az da olsa yiyecekler uygun fiyatlı. Dinlenmek maksatlı sık sık oturuyorum orada. Kemeraltı’nda, Abacıoğlu hanında bu kafe. Her çeşit insan geliyor. Açılalı belki en fazla iki ay olmuştur.
Bahçe kısmı, ve üst katı da var. Okumak için kitaplar da var. Pek kitap bakmadım fakat başkaları bakıyor tabii.
Öğle yemeği için alternatifler çok İzmir‘de. Kent lokantalarının açılması iyi oldu. Sanırım şu anda üç tane var. Kemeraltı-Balıkçılar meydanında, Çiğli‘de ve sanırım Karabağlar‘da. Kemeraltı‘ndaki Kent lokantasına 4-5 sefer gittim. İşçisi, emeklisi, öğrencisi… Geleni çok baya.
Amacım insanları dinlemek ve seyretmek. Yazarın ne işi olur! Elinde kalem yazmasa bile kafasında sürekli yazar; konuşurken bile. Yazarlığın esaslarından biri bu.
Google-Maps‘te kitap kafeleri aratıyorum bazen. Daha öncesinde, Maps yardımıyla bulduğum bir kitap kafe var. Bir süredir oraya da ara ara takılıyorum. Bu günde gittim. Bu beşinci gidişimdi. En az on kişiyle tanıştım şimdiye kadar.
Bu gün daha kalabalıktı. Çünkü bir yazarın söyleşisi için gelmişlerdi. Esas yazar, Bilsen Başaran, gelen kadar ben anlamamıştım böyle bir faaliyet olduğunu. Yayıncı-editör Ahmet beyle kitap basımı hakkında bir süre konuştuk. Sohbet devam ederken yine üç yazarla daha tanıştım. Biri, yazarlık çizgisi-macerası birazcık benim maceramı andıran Ümit Topçu idi. Bilsen Başaran gelmeden önce, onunla da diğer yazar arkadaşlarla da epeyce konuştuk. Tabii, farklı farklı konulardan konuştuk. Gündelik hayattan, yazarların dünyasından, yayınevlerinden…
Orada, ilk tanıştığım yazar Hüseyin Habip Taşkın idi. İki hafta filan oldu tanışalı. Fakat biraz meşgul olduğu için bir daha görüşememiştik. Fakat onun da adı geçti. Hüseyin abiyle de benzer yönlerimiz var. Tanıştığımız gün, yanında iki kitabını da getirmişti. Namlı Kabadayılar Gezegeni, İmparator Kedi kitapları. Onunla ikinci karşılaşmamız ne zaman olacak bilmiyorum fakat o karşılaşmada kitaplarını alıp imzalatacağım. Kedi metaforunu kullandığı İmparator Kedi kitabına biraz göz attım. Ortak yönlerimizden biri bu; kediler.
…
Bu gün gündelik konulardan da konuştuk, demiştim. Kahve fiyatlarından da konuştuk. Bir yerde oturup kahve içmek lüksten de öte elit tabaka zevki oldu, sonucuna vardık. Yani, orada tanıştığım yazarlar, hadi kalkın, size birer kahve ısmarlayayım sözünün, 2-3 sene öncesinde kaldığının farkındaydı.
…
Şiirin, çok zor bir alan olduğunun herkes farkında.