Engeline rağmen, kendine güveni tamdı. Beklentisi, hayallerini aşmazdı. Okul arkadaşlarına olan, sevgisi öyle güçlü bir bağdı ki, engeline üstün gelirdi. Arkadaşlarıyla adeta engelsiz bir yaşam kurmuştu.
Engelli gencin sözleri, o gün engelden uzak, dar kapılara takıldı. Eğitim kapılarıydı, daralan ve geçilmeyen.
O gün, “engellisin giremezsin,” dediler.
Yine o gün, “Sakatın oğlu sakat” sözlerini de duymuştu. İçinden bir şeyler kesilmişti. Ne olduğunu bilememişti. Gönlünün daraldığını ve kalbinin sıkıştığını fark etmişti.
Buna rağmen, sevgi çemberinden çıkmadı. Gülmesini bildi, kendine göre oynadı. Bağlantı kurduğu arkadaşlarına umutla baktı. “Aranıza alın, sakatlığımı vurmayın yüzüme,” dercesine hep yalvaran gözlerle onlardan biri, olmaya çalıştı.
Düşünceleri dudaklarından, tane tane dökülüyordu. Duygusallığı da samimiydi. Fakat karşısına koydukları tablo, hoş değildi. Rüyalarının parkını düşlerken, kendini “yamaçlarda tırmanırken” buldu.
Yamaçları tırmalayan, “kimsesiz ve sakatın oğlu sakattı”.
Arkadaşlarının yanında yamaçtaki sakattı. Sol ayağı kısa ve diz eklemi normal bükülmüyordu. Engelli olması, bugüne kadar, kimsenin estetik anlayışını, bozmadığını sanıyordu. Oyunlarda gözetmen rolünü, “kazanmanın bir parçası olarak gerçekleştiriyordu.”
O gün geldiğinde, engelli oldu ve oyunun bir parçası olmaktan çıkarıldı.
Yüksek okula geçiş günüydü, sevinçten bulutların üzerinde yüzüyordu. Yüzüyordu fakat etrafına aşamayacağı bir duvar örülmüştü, fark edemediği duvarın, ruhunu mayın gibi sardığıydı.
Engelli, ruhunun sarıldığını o gün yaşadı. Ne olduğunu ve ne olması gerektiğini tartışmak üzere babasına koştu.
Kurulan oyun, kontrol gurubunda olamaz mıydı?
İşte araştırılması gereken, bu sosyal yaraydı. Kimler acı duyuyordu. Sorular çok fakat çare, engeline takılıyordu. Engelliyi kimler gemiye almıyordu. Engelli ailesinin sızısını, niçin duymazdan geliyorlardı.
Bedenen sakat sınıfına itilebilir ama eğitim yörüngesine çomak sokulmamalıydı. Zekanın beyinde, Allah vergisi olduğunu unutmayın. Karanlıktaydı, fakat konuştuğunuzu duyuyordu.
Bacağının kısalığını gidermek için gerekli ayakkabıyı, büyük şehirden temin edilecekti. “Dizimin kırılmasını da sporla düzelebilirim.” Dediğinde babasının gözlerinden yaşlar boşanmıştı. Babası oğluna; bir yıl kaybeder ve okumaya devam edersin, dedi.
Babası:
Hayat önüne tuzaklar kursa da başarıyla geçmesini bilmelisin. Dostlarla dost olmalı, okulunu başarıyla bitirip topluma, örnek olmalısın, dedi.
Hasan TANRIVERDİ