Memleketimden İnsan Manzaraları 484
Düşüncelerini Paylaşan Dostlar
Ne tuhaftır şu insanlar
Kimi zincirler içinde hür
Kimi esir olmaktan bahtiyar
Kimi de benim gibi bin bir şeyi düşünür.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Kimi dostlarım, duygu ve düşüncelerini bu hafta da paylaşma nezaketinde bulundular. Kim ne düşünmüş, ne yazmış; merak edersiniz diye, veriyorum sırayla. Şu anda Bodrum’da tatildeki dostum Zir. Yük. Müh. Abdullah Tavmen diyor ki:
“’Faiziyle Ödenir; Yenen Her Tokat’ başlıklı yazında verilen örnek de gösteriyor ki dayak yiyen, dayak atıyor.”
Dicle mezunu Prof. Dr. Ali Yılmaz, “Eğitimde dayağın yeri olmamalı.” dedikten sonra, “Yazınızda adı geçen Dicle çıkışlı köylü çocuğu Askeri Baran, matematik profesörü değil, dünyaca ünlü bir fizik profesörüdür.” diyerek bir yanlışımızı da düzeltiyor.
Aynı okuldan mezun öğretmen yazarlarımızdan İzzettin Çelik ne yazmış, bakalım:
“Eğitimde dayağın yeri var mı, yok mu, hep sorulacaktır. İnsan varsa soru da vardır; hep olacaktır. Evet, ben de tokat attım. Hem de kime?.. Elazığ’dan kayınımla birlikte Mersin’deki evimize konuk gelen, önceden tanımadığım bir ailenin beş yaşındaki oğullarına…” deyip anlatmış nedenini:
Ele avuca sığmaz bir çocukmuş Aliş. Anneyi, babayı pes ettirmiş; yaramazlıklarıyla. Ne deseler, ne yapsalar dinlemeden zarar veriyormuş çevresine. Eğitimci yazarımızın uyarılarına da kulak asmayınca, daha fazla dayanamayıp bir tokat atar Çelik Öğretmen. İşte o andan itibaren bambaşka bir çocuk oluverir Aliş. Herkes birbirine bakar; memnuniyetle. Ertesi gün uğurlanır, konuklar Ankara’ya.
O akşam, telefon çalar. Aliş’in annesidir arayan. Ne demiş, bakalım:
“Hocam, oğlumuz Aliş sizi çok sevmiş. ‘Anne, o öğretmeni davet et de bize misafir gelsin’ diyor.”
İnanılmaz! Beş yaşındaki bir çocuk, kendisine tokat atan birini sevebilir mi? Bunu düşünemiyorum. Aliş mi şaka yaptı acaba, annesi mi? Siz ne düşünürsünüz, bilemem.
Başka bir dost ne demiş, ona bakalım şimdi. Uzun yıllar Almanya’da öğretmenlik yapıp oradan emekli olan Necmettin Çivilibal, Berlin’de yaşıyor. Yine Dicle mezunu olan bu arkadaşın iletisi daha bir düşündürücü geldi bana. Söz onun bu kez:
“Atılan her tokat, silinmeyen bir iz bırakır insanda. Çocukluğum Siirt’in Baykan ilçesine bağlı eski adı Minar olan Deliktepe köyünde geçti. Bahçemize gidip gelirken jandarma karakolunun önünden geçerdi yolumuz. Her seferinde bize bir şeyler sorardı jandarmalar. Türkçe bilmiyordum, ilkokula gitmeden önce. Dolayısıyla ne sorduklarını anlamadığım için cevap veremiyordum. Cezası tokat yemekti.
-2-
Aradan yıllar geçti. Almanya’ya gitmeden önce Minar’da öğretmendim. Öğretmenken bile o karakolun önünden geçmek istemezdim hiç.
Bugün, evet bugün bile bir jandarma görünce, yolumu değiştirmek geliyor içimden.”
Ah be Necmettin! Ah be Sevgili Çivilibal! Bu paylaşımınla bir kez daha yüreğimi sızlattın; derinden mi derinden hem de.
Bu kez de Dicleli değil, Hasanoğlan kökenli bir öğretmen yazarımızda sıra. Üstelik bayan… Fazilet Özkan Por… O ne diyor, onu da dinleyelim; saygıyla:
“Anılar çok önemli ve de değerli… Benim için en azından… O kabul ama paylaşmak da önemli. O yaşanmışlıkların her birinde ne öğretiler, ne dersler gizli; görebilene. Anımsamak içimizi acısa bile… Sizden sonrakiler bilmeli. Bilmeli, öğrenmeli ki kendine göre çıkarımda bulunabilmeli. Yanlışlardan kaçınmalı. Güzel örnekleri de içselleştirmeli.
Bir de şu var: Anıları aktaranlar, yansız olmayı bilmeli. Nalıncı keseri gibi hep kendine yontmamalı. Kendi hatalarını da görüp çekinmeden söyleyebilmeli. İşte o zaman daha değerli olur; yazılıp söylenen yaşanmışlıklar. Daha bir eğitici, daha bir öğretici olur. Sizin örneklediğiniz anılar tam da beklediğim gibi. Ders veriyor okuyana, bana… Doyurucu… Salt yaşanmış gerçekler değil. Hüseyin Beşer, Nurettin Birel ve Hüseyin Tikeşligil öğretmenlerin davranışlarında olduğu gibi…
Bugün mesleği öğretmenlik olan gençlere ne güzel davranışlar!.. Hatta ana-babalara…
Ne iyi ediyor da her hafta yeni ve güzel şeyler duyuruyorsunuz bize! Yürekten, sıcacık bir söyleşiydi yine okuduğum. Teşekkürler, teşekkürler!..”
Bu haftaki söyleşimizin son konuğu, kıdemli Erzincanlı yazarımız Esat Yavuztürk. Dinliyoruz:
“’Faiziyle Ödenir; Yenen Her Tokat’ adlı yazınızı okudum. Sonunda, ‘Siz ne dersiniz?’ diye sormuşsunuz. İşte benim cevabım: Hüseyin Beşer öğretmen kopya çeken öğrenciyi görmüş ama onu arkadaşları yanında utandırmamak için görmezden gelmiş. Nedenini sorup öğrendikten sonra, güzel öğütler vermiş. Gerekeni yapmış yani. Ne güzel bir öğretmen!..
Nurettin Birel öğretmen sigara içen ilkokul öğrencisini yakalayıp tokatlamış. Yakıştıramadım. 50 yıl sonra pişmanlık duyarak arınmak istemiş. Biliyorsunuz, ben dobra bir insanım. Düşüncemi aynen yazıyorum: Nurettin Öğretmen, dövdüğü öğrenciyi görüp de özür dilediyse sözüm yok. Bunu yapmadıysa eğer, olay her aklına geldikçe vicdan azabı çekecek. Ömür boyu borçlu kalacak yani.”
Bana ulaşan iletileri paylaştım, sizinle işte! Beğendiniz mi?
Duygu ve düşüncelerini açık yüreklilikle paylaşma nezaketi gösteren değerli dostlarıma gönülden teşekkürler!..
Hüseyin Erkan
0535 371 74 83