Çocukların, “kuduz köpek” diye tempo tutmasından ve peşine taş yağdırmasından kaçarak, geliyordu.
Bizi görünce yavaşladı, güvencede olduğunu hissetti.
Fındık diye çağırdık. Elimizi uzattık, yaklaştı. Kulağı işaretliydi. Tüyleri, altın sarısıydı. Sağlıklı ve gençti. Bu köpek değil kuduz, grip bile olmaz, dedim.
Fındık, fındık…
Islık çaldım, aldırmadı. Yavaş adımlarla yaklaştı ve kuyruk salladı. Ellerimi alkışlar gibi çarptım, keyfini bozmadı ve kulaklarını, çenesini oynattı ve yutkundu. Acıkmıştı. İç güdüsel olarak yiyecek bekliyor, davranışı gösterdi. Köpeğe ne verebiliriz, dedim. Kardeşim eve koştu.
Elinde tavuk parçalarıyla geldi. Tavuk parçalarını; fındık diyerek, önüne attı. Köpek baktı, kuyruğunu salladı ve yemeye başladı. Bir anda bitiriverdi. Böyle bir köpeğin kuduz olması mümkün değildi. Fakat köyde kimseye tepki vermemesi kuduz şüphesini doğurmuştu.
Dilini çıkartarak soludu. Et atıyor gibi yapıp biraz oyaladık. Çocukların bağrışması kesildi. Fındıkla oynadık, onu sevdik. Tüylerini okşadık ve kulaklarına baktık. Çok aç olduğun kesindi. Ama vereceğimiz başka bir şeyimiz yoktu.
Sırtını sıvazlayıp, ensesinden kucakladım. Postu yumuşak ve tüyleri çok sıktı. Nasıl seviniyor, yatıyor, yanımıza sokuluyordu. Sevimli fındık, hiçbir tepki vermiyordu.
Fındığa güle güle diyerek çarşının yolunu gösterdik. Çünkü, bakıcısı mutlaka çarşıdadır, dedik.
Yüzünden düşen bin parça ve gözleri derinden bakan çoban kılıklı adam çıkageldi. Çoban kılıklı adam sanki eskiden kalmaydı. Birbirinden eski giyeceklerle, çok iğrenç bir görünüşü vardı. Nasıl anlatsam, ceket eski palto ondan daha eskiydi. Gömleğin parçaları birbirini tutmuyor, renkleri kaybolmuş, ayağındaki postallar anlatılamaz şekilde bozuktu.
Kuduz başınıza gelsin, diye söyleniyordu. Köpeğime kuduz deyip taşlıyorsunuz. Kime ne yaptı da taşı hak etti. Altın sarım ehildir, herkesle barışıktır. Kucağınıza alın, size sarılır. Kimseyi korkutmaz, havlamaz, dedi.
Eski kılıklı adamı doğruladık. Fındığı çok sevdik, burada kucağımıza aldık. Sahibi çarşıda olabilir diye gönderdik. O da çocuklar belki taşlarlar diye ayrılmak istedi. Bilsek bırakmazdık. Ona yiyecek de verdik. Böyle bir sevimli köpeğim olsun isterdim, dedim. Eski adam, onsuz yapamam. Beni arar bulur. Çarşıya gittiğimi biliyor, dedi.
Çoban kılıklı adamı, hikâyelerdeki eşkıya tiplemesine benzettik.
Altın sarımı bulup köye arabayla çıkaracağım. Böylece çocuklardan koruyacağım, dedi. Adamı çarşıya uğurladık. Aklımıza gelip de hangi köyden olduğunu sormadık.
Eskinin kalıntısı, altın sarısını aramaya gönül rahatlığında gitti. Giderken:
Kuduz, altın sarımı taşlatanlardır, diyerek el salladı.
İlk defa karşıladığımız köpeği çok sevdik.
Hasan TANRIVERDİ