Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben… Ama aslında ben yokum bu gün burada. Anılarımın tozlu rafları içinde kaldım yine… Ellemeyin, biraz nefes alayım orada…
GECENİN BİNLERCE GÖZÜ VARDIR
“Gecenin binlerce gözü vardır, gündüzün bir tane. Aklın binlerce gözü vardır, kalbin bir tane.”
Gece, düşüncelerin anasıdır…
Gece, insanların duygularını, düşüncelerini gün yüzüne çıkartan bir zaman dilimidir. Karanlık birçok şeyin üzerine örtü olarak serilirken aksi yönde duyguların bir kömür madenindeki elmas gibi parıldamasını sağlar…
Ve gün yükler Güneşe tüm kirliliğini… ve bilir misin o acıyı sabah aydınlığının nişanesine kadar hazmedemediğini… ve dahi sabahları, bakar mısınız nasıl doğar Güneş, sancılı mı sancılı.
“Gecenin binlerce gözü, gündüzün bir tane varsa, o aydınlık dünyanın bütün ışığı söner, o güneş batarsa. Aklın binlerce gözü, kalbin bir tane varsa, hayatın tüm ışığı söner, sevda solarsa…”
Der ki; ey insan daha ne kadar ihanet ne kadar kir pas içinde yalan aşklar yükleyeceksin bana.
Ve ağlarım, ağlarız çığlık çığlığa kalemimle şafak vakti sancılı doğumuna Güneşin…
Ama kâğıtlardan başka duyan, hisseden yoktur kalemimin avaz avaz çığlığını ve gözlerime abone yağmur bulutlarından üstüne düşen acıyı…
Bir süre sonra zayıf bir hışırtıyla o da susar dostum o da susar, gitme zamanıdır artık gerekçe… Umutlu mu umutsuz mu o mavi geleceğe… Son nefesimi vermeden bir bilmeceye… Seslenirim feryat figan, avaz avaz. Benden başka duyan var mı bilmeden…
Sancılarımın başladığı zaman neden bu kadar yakınsın bana?.
Hayatımı kirlettiğin yetmez mi? Hala neden dokunuyorsun saçlarıma…
Ey aydınlığın nişanı güneş!..
Herkese doğduğun gibi neden ışığını saçmıyorsun bana da?..
Sen değil misin Dünyayı aydınlatan, yüreğe can veren, karanlığa boğan?..
Ne üzerimi aydınlatıyorsun ne de karanlığı üzerimden çekiyorsun…
Neden acıların hep yakamda… Karanlığın üzerimde ve başımda dönüyor durmadan duman…
Umutlarım saklanmış mı?
Bulutların arkasına, pişmanlıklar yastığımın nemli yanında ve aşk neden küsmüş bana diye düşünüyordum.
Ve bunları; bilmediğimi sanıyordum.
Oysa bu gün doğum günüm olsun istedim… Ama bana bıraktığına bak!..
Günlerden “YALNIZLIK…” ve aylardan “AYRILIK…” Ve tarih ise “KARANLIK…”
Geçmişin neresinden tutsam hüsran, gözyaşı ve acı.
Nasıl bir hayatsa; aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık hesabı…
Bilmem farkına varır mıyım?..
Mesela; uzunca yollar serilse önüme, alevler içinde yürüsem hisseder miyim?..
Yandığımın…
Sıra dağlar dikilse karşıma, buzlar içinde yürüsem hisseder miyim?..
Üşüdüğüm yanımı…
Aslında bunları biliyorum…
Ateşin yakmayacağını, soğukların üşütmeyeceğini…
Çocukluktan, gençliğe… Gençlikten, yaşlılığa…
Kaç kişi vardır ki ben gibi doğarken yanan, büyürken üşüyen…
Şimdi sunulanlar değil beni öldüren… Geçmişimden geleceğime yaşarken gördüğüm Kir-pas içinde ki “AŞKLAR.” “YALANLAR” içinde…
Yalan anlaşıldığında yalan olur… Gerçekle bağımız kopunca, geriye yalan kalır..
Yalan üç tür:
Bencil duygularla söylenen,
Siyah yalan;
Diğerkâm duygularla söylenen
Beyaz yalan;
Ve en fenası ortaya çıksa bile kimsenin umurunda olmayan.
Grup çıkarı ve aidiyet duygularıyla söylenen mavi yalan…
Yalan olduğunu bilsen dahi inanacaksın insanoğluna, yani dinleyeceksin onu,
Niçin yalan söylediğini anlamaya çalışacaksın. Bazen yalan, insanın özünü gerçeklerden daha çok açığa vurduğunu unutmayacaksın…
Görmek ne hoş… Ama siz yine de her gördüğünüze kanmayın.
Vefa kalbin hafızası… Gönüllere dokunacaksa gönülden gelmeli…
Kural çok basit: Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmayacaksın…
İstediğini söyleyen istemediğini işitir derler…
Siz sadece Yaratandan dolayı yaratılanı sevmeye bakın…
İnsan her şeyden önce bedeniyle var olan ve nesneler dünyasında yer alan maddesel bir varlıktır. Ancak bu maddesel beden, diğer nesnelerden farklı olarak, çevresinin ve çevresindekilerin farkındadır.
Beş duyumuz içinde en önemlisi görme duyumuzdur. Bu bağlamda gözümüz bedenimizden dünyaya açılan bir kapıdır. Bu kapıdan bazen bakar ama görmez bazı insanlar. Çünkü onların gönül gözü kapalıdır…
Bir ağacın tek tek yiten yaprakları gibiyiz. Hangimiz önce düşecek belli değil ama hepimiz döküleceğiz… Ölümdür eli kulağında olan… Ölüm geride kalanlar için…
Geride kalanlara keder miras kalır: Elem bırakır ölenler hayatta kalanlara…
Ölümden korkmayan ölümü bilmeyendir…
“Gördü ki varoluş, mumun ışığı gibiymiş: ışığının yanması ile ışığının sönmesi aynı şeymiş.”
Bir hayal kahvesinde oturup, ömür çayından içiyoruz… İnsanların, düşündüğü şeylerin karşılarına çıktığı bir dönemde yaşadığımız sürece kendimize ve düşüncelerimize daha fazla dikkat etmeli ve bunları düzenlemek için uğraş göstermeliyiz…
Hoş geldin Salı. Bugün aslında hiç farkında olmasanız bile çok güzel fırsatlarla karşılaşacağınız bol bol düşünmelisiniz. Çünkü insan ne düşünür ise hayatında da mutlaka karşısına o çıkar ve onun ile sınanır. Onun için bol bol pozitif şeyler düşüneceğiniz ve güzel olaylar ile karşılaşacağınız bir Salı günü yaşamanızı dilerim.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gününüz aydın, rızkınız ve ömrünüz bereketli olsun… Ayağınıza hiç taş değmesin, yolunuza hiç engeller yerleşmesin, gözleriniz hiç yaşarmasın ve de kalbiniz hiç kurumasın. Güzel günleriniz olsun… Kazanın, belanın ya da her türlü engelin yolunuzdan çekildiği, tüm iyiliklerin hep bir şekilde sizi bulduğu ve de pek kıymetli günlerinizin olduğu bir Salı günü yaşamanızı en içten duygularım ile dilerim.
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#