Yıl 1998, aylardan nisan ayı…
Erken emekli olmuştum. Toplu ikramiye ile Akçay da ufak bir yazlık daire almıştık. Eşim henüz emekli olmamıştı. Onu ve çocuklarımı İstanbul’da annemde bırakıp Edremit Akçay’daki yazlık evimizin tadilatı için önceden yola koyulmuştum.
Çocukların okulları henüz tatil edilmemişti.
Akçay’a gelir gelmez, yoğunluk başlamıştı bile… Nitelikli bir usta bulmak çok zordu. Epey soruşturduktan sonra Vanlı iyi bir usta ile malzemeleri evime taşımıştık.
Mutfak, banyo ve salonun yer seramikleri değişince, bir de duvarlar açık lila rengine boyanınca küçük evimiz, gözüme daha geniş ve hoş görünmüştü.
Tadilat işimiz 10 günde bitmişti. Zaten biter bitmez de otobüs biletimi almıştım. Çocuklarımı çok özlemiştim. Aklımı, daha fazla İstanbul’da oyalamadan tekrardan yola koyulmuştum.
Öyle yorgundum ki, otobüse bindiğim ilk dakikalarda başımı pencereye dayamış uyumuştum. Beynimde boya, vernik, inşaat malzemeleriyle didişirken rüya ile gerçek arasında sıkışmış gibiydim: ‘Çocuklarım iyiler mi acaba? Anneannelerinin yemeklerini yediler mi acaba? Sahi veli toplantısı da vardı… Annem ve eşim tartışmamıştır inşallah. Yokluğumda acaba nasıllardı?’ aklımda bir alay telaşlı sorularla belleğime masura gibi ileri geri sarılırken, birden irkilmiştim!
Aman Allahım! Ocakkk!
Akabinde dudaklarımdan bir nida çıktı ki sormayın! Otobüste ki yolcuların başları benden yana çevrilmişti.
Sesim çatlak çıkmıştı. Ben bile tanıyamamıştım.
“Kaptan… Kaptannn! Acil durdurun otobüsü!”
Üstelik zaman ve yer kavramımı gözlerimi camda açınca yeni fark etmenin şaşkınlığı da uyku sersemiydim.
Elim, kolum, bacaklarımın dermanı kesilmişti.
Ağzımın içi, dilim damağım kurumuştu. O dakika herşey dönüyordu başımın üzerinde… Gözlerim felaket bir basınç altında gibiydi. Adrenalinin damarlarımın içinde artışı, hissedilir derecede kalbimin ritmini değiştiriyordu… Ağız içinde yapışkan sıvıyı yutkunup tekrar seslendim.
“Kaptann acil inmem lazım! Hem de çok acil!”
Erkek host, dalgalı denizde ki kayıkta gibiydi. Bana doğru yalpalayarak yanına geldi.
“Bir sorun mu var hanımefendi?”
Otobüsün sürücüsü nihayet sağa çekip durdu.
Hosta telaşla yanıt verdim:
“Ocağımı yanık bırakmışım. Çaydanlığın altını söndürmedim. Acil geri dönmem lazım.”
Endişem, bu kez de hostun bakışlarına sirayet etmişti. Hemen kolundaki saatine baktı.
“Eyvah eyvah iki saattir yoldayız. Sizin çaydanlıkta suyunuz çoktan buhar olmuştur. İnşallah yangın çıkmamıştır.”
O sırada otobüsün kaptanı seslendi:
“Tayfun sorun nedir? Acil bir durum mu?”
Host;
“Evet kaptan… Geliyorum…”
Host, kaptanın sesine doğru hızlı adımlarla geri giderken, ben de ayağa kalkıp port bagajdaki sırt çantama uzandım.
.
Emine Pişiren/ Akçay
“Siz olsaydınız o dakika ne hissederdiniz?”