Gıda fiyatları aldıbaşını gidiyor, durdurana aşk olsun.
Şifa olsun, diye oturup, şükürler olsun diye kalktığımız sofralarımızın eksiğini dizmek donatmak gün geçtikçe zorlaşıyor.
Bunun bir çok nedeni var.
Öncelikle aklıma geliverenler; tarım alan ve arazilerinin yapılaşma ve betonlaşma ile hızla yok edilmesi, tarım ve üretim giderlerinin pahalılaşması, tarımdan anlayan ve bu işleri yapabilecek tarım bilgisi olan kişilerin azalması, tekrar ekilemeyen kısır ithal tohumların kullanımının dayatılması, dile getirilip sayılacak sebepler.
Tarım ürünlerinin pazarlamasında arada en az üç beş aracının olması o ürünlerin üreticiden bizlere ulaşana kadarki duruma aracılık eden toptancıların hem ürünlerin fiyatını kat kat yükseltmesi hem de ürünlerin elverişsiz koşullarla taşınması daha sonra depo ve soğuk ortamlarda dondurularak bekletilmesi, hamken dalında olgunlaşmadan erken toplanıp ilaçlanarak taşınması gıdaların besin ve vitamin değerinin düşmesine de neden oluyor.
Bütün bu aşamlardan sonra geçiyor ürün, biz büyük kentlerde yaşayanların eline.
Ben kış günü bir bağ maydonosu ayıklarken bir yandan da telefonumdan okuduğum yazılarda bir bağ maydonosun bile pahalı olduğunu yazıp söyleyenlere pek katılmıyor, öyle düşünmüyorum. Çünkü o soğukta biz sıcak evimizde otururken onun seralarda da olsa yetişrilmesinin, toplanıp bağlanmasının satıcıya ulaşmasının çok da kolay bir iş olmadığını biliyorum. Meyve ve sebzelerde de durum bu.
Diyelim tarım ürünleri bütün bu süreçlerden geçip biz evinde oturan kentlilerin eline geçti. Artık bize düşen onları çok iyi temizleyip pişirip saklayıp değerlendirip tüketmek de bize kalan iş.
Hemen pişirip taze tüketme ya da temizleyip doğrayıp buzluğa doğru bir şekilde yerleştirme, kurutma veya konserve yapma seçeceğimiz ise uzun süreli saklama şekilleri. Bundan sonra hiçbir gıda israf edilmemeli. Büyük laflar etmeye gerek yok artık dünyada zorlaşacak temiz ve kaliteli gıdaya ulaşım.
Yapay gıda üretimi gibi bir canavarlığı ise düşünmek bile istemiyorum, yapay et üretilecekmiş mesela. Ne hastalıklar çıkacak ortalığa o zaman bir görün maazallah.
Yoğurt başta olmak üzere
Uzun raf ömürlü işlenmiş paketlenmiş gıdaları eve sokmamak gerek. Ben demiyorum uzmanlar diyor.
Küresel ısınma ve kuraklık tüm dünyanın gelecekte gıda tehditi ve bir Demokles kılıcı tepemizde asılı zaten.
Ayrıca ülkemizde olduğu gibi yanlış karar ve yöntemlerle tarım ve hayvancılığın ihmali de cabası oysa ülkemiz toprakları dünyanın sayılı verimli topraklarından. Ormanlara, ovalara kaçak yapılar, oteller, ovalara kat kat siteler kondurursak olacağı bu.
Gelir dağılımı; yandaşı vezir, emek vereni rezil eder, adil olmazsa kaos daha da büyüyor. Bunlar bizi aşan konular ancak siyasetçilerden tarım politikalarını iyileştirmelerini isteyebilir, onların bu konularla ilgilenenlerin parti pırtı gözetmeden seçebiliriz.
Başkaca da bizim yapacağımız en akıllı iş yemek, yolluk, nevale ve azıklarımızı olabildiğince evde hazırlamak ve yanımızda sırt çantanızda gideceğimiz yerlere ve işyerimize götürmek.
Elin adamı öyle yapıyor. Ekmek arası sandöviç ve meyve hazırlamadan evinden çıkmıyor. Onların parklarında hiç gıda satan seyyar satıcı göremezsiniz, herkes ekmeğini aşını evinden getirir. En fazla dondurma satılan yerler olur.
Oysa biz millet olarak dışardan alıp yemeyi daha çok seviyoruz.
Dışardan yemek derken, çalıştığım dönemde oğlum da küçük olduğundan daha sık giderdim, yiyecek özellikle de döner satan mekânlara.
Cebeci ve Hamamönü civarında onlarca mekan var ama semtimizin tanınmış birkaç yerinden bahsedersek meselâ Hacettepedeki
Kukla Kebap olurdu bazen uğrak yerimiz, rahmetli Hâdi Usta kurmuş orayı, şimdi oğlu işletiyor, kukla gösterileri de yapılan tarihi bir mekân. İskenderi güzeldir. Bazen yapılan kukla gösterileri de çocukların hoşuna gider.
Okuldan öğretmen arkadaşlarla da Denizciler Karaşar caddesindeki Uludağ Kebap olurdu kutlama ve veda yemeklerinde mekânımız. Orası da hâlâ güzel döneri ve iskenderleriyle de direniyor enflasyona ve zamana.
Hemen Cebeci’deki Hanedan Kebap da ziyaret listemizde ama orası üniversiteler ve öğrenci yurtlarına çok yakın bir yer olmasına karşın fiyatlar almış başını gitmiş, bir çorba, öğrenciye yüz, yüz elli kağıda verilir mi hiç? Çorba dediğin duru su. Hem kaselerde bülbül yuvası kadar, Balkan ülkelerine bir yolunuz düşsün kuşane kadar çorba kâselerini görün de hem karnınız hem gözünüz doysun. Döner, pide ve lahmacun fiyatlarına hiç girmeyim.
Kızılay’a yolu düşenin ise gezip dolaşmaktan ayaklarına kara sular indiğinde yorgun argınsa yanında çocuk da varsa düşeceği yer Hosta Dönerdir, ama fiyatlar orda da yüksek.
Ne diyelim en iyisi zaten gittikçe zor ulaştığımız gıdalara bir de restoranların zamlarını eklemektense dışarda yemek yemeyip evde hazırlayacağız her şeyi.
Benim emekli bütçem öyle diyor, sizi bilemem. Huzurla yenecek ekmeğin aşın, helâl ve hakedilmiş olanının da hakkı var üzerimizde, şükrü de büyük olmalı artık.
Çünkü halkın yarıdan fazlası kötü ve yetersiz besleniyor artık bunu kabul etmek gerek. Büyüklere de üzülüyorum da bu konuda hele genç ve çocuklara gözüm hepten yaşlı gönlüm de yaslı.
Bereketli yarınlara inşallah efendim.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
7 Nisan 2024
Ankara.