Kendi kendine konuştuğunu fark ettim. Garip bir kişilikti. Beyaz paltosu, sevecen bir anlayışı temsil ediyor gibiydi. Kırmızı çehresi kaldırımı arşınlıyor, demekti.
Karşı tarafta berber var mı? diye sordu.
Beyefendi, levhası görünüyor, dedim.
Gözlerim ayırt etmiyor. Yaşlılık dert, dedi.
Elinizden tutacak, kimseniz yok mu? diye damdan düşer gibi bir soru yönelttim.
Yavrum, saçına elin değiyorsa mutlusun, dedi.
Kendi işini görmek, kimseye muhtaç olmamak demek, dedim.
Yaşlılığını naifliğine gizlemeyi başarmış beyefendi, her iki yana göz gezdirdi ve değneğine yaslandı. “İleri yaşta sağlık problemi çekmek istemiyorsan, gençliğinde vücuduna bakmalısın. Böylece bedenen ve ruhen moralli olursun” dedi.
Özür dilerim, çok güzel söylediniz, gençlikte yaşlılığın problemini düşünüp sağlığa dikkat etmek gerekiyor.
Gençliğimi iyi değerlendiremedim. Çünkü akşam eve gitmez ve nerede akşam orada sabah gezerdim. Bu davranışım güçsüz ve zayıf düşmemin nedenidir. Bugün bilinçsiz davranışımın acısını çekiyorum.
Annemin öğütleri, duyularımı uyarmıyordu. Halbuki üzerime titriyordu. Yemedi güçlü olmam için yedirdi. İstediğimi aldı, hiçbir çocuğuna özendirmedi. Günlerimiz sevgi çemberi içerisinde geçti. Fakat okuldan kaçmasını da bildim. Yine de annemin ısrarlı takibi ve iş bilirliği sayesinde, nüfus dairesine memur olabildim. Annemin o gün ki sevinci gözümün önünden gitmiyor.
Memuriyetimin ikinci yılında askere aldılar. Babam askerde şehit olduğu için annem çok üzgündü. Bana belli etmiyordu ama içten içe ağlıyordu. Askerden geldiğimin üçüncü yılında annem beni baş göz etti ve iki ay sonra vefat etti.
Annem evin direğiydi. Güçlü bir öngörüye sahipti. Elinden gelmeyen yoktu. Sebze ve meyveleri toplar çarşıda satardı. Yalnız babamdan sonra psikolojik olarak çökmüştü. Doktor yüzü görmeyen annem, hastaneden ayrılmaz oldu.
Küçük yaşında kendine dikkat etmemiş, onun için, ileri yaşta her türlü hastalık onu rahat bırakmadı. Hayata olumlu ve iyilik sever bakardı. Mahallede yardımseverliği gelenek haline getirmişti.
Aramızdan ayrılması, yıkımımız oldu. Çocuklarıma annem gibi yakın ilgi sağlayamadım. Annem ile hayat farklıydı. Onunla ailemizin, bir değeri ve saygınlığı vardı. Annemle yaşantı, zevk ve moral demekti. Hep güler neşe içerisinde olurduk. Annemi fıkralarla anlatmak daha güzeldir.
Annemin zamanında evimiz misafirsiz kalmazdı. İki göz evde gelenleri ağırlamak ancak anneme özeldi. Bu durumda bile neşesinden bir şey kaybetmezdi.
Annemi anlatıyorum, kusura bakma meşgul ediyorum. Belki tanımadın ama ağabeyin çok iyi arkadaşımdı. Dışarıda okudun, seni pek tanımıyorum.
Ailemizde anne sıcaklığı etkinliğini sürdüremedi. Çalışıyor olmam evi yalnızlığa itti. Özenerek yaptırdığım fırında bir gün dahi ekmek pişiremedik. Anne düzeninden kalma; kuzinede patates ve kestane pişirme, gaz lambası altında sohbetler devam ettiriliyorduk. Su bidonuna musluk taktım ve çeşme yaptım, pratik kullanım sağladım.
Bahçeye iyi bakamadık. Meyve ve sebzeyi yalnız bıraktık. Çocuklar okuyup gittiler. Hanımla kaldık. Meyve sepetini iklimiz kaldıramıyoruz. Artık bizden ne olur. Annemden sonra tehlikeli yıllar geçirdik. Şöyle ki, savaş kapımıza kadar geldi. Yöneticilerin azimli kararıyla o olaya girmedik. Yoksa bir nesil daha gidecekti.
Savaş korkusu yaşarken, doğa sallandı. Karşı yakaya geçtik. Evlerimiz kalmadı, çadırlarda kaldık. Çok zorluk çektik. Evimizi toparladık ve geri döndük. Emekliliğimden sonra doğayla birlik kurmaya çalışsam da annemin başarısına ulaşamadım.
Çocuklar şehirde, biz de köyde, anne düzenini değerlendirerek yaşıyoruz.
Hasan TANRIVERDİ