Günün her saatinde, ilgisini çeken görüntüleri kaydetme çılgınlığını gösterirdi.
Görüntüleri kaydetme, hayatını alt üst ettiği yetmediği gibi ailesini de peşinden sürüklerdi. “Bir gün gelecek haklılığımı anlayacaksınız,” derdi.
Uzun boylu, sarışındı. Yüzünde yanık izi vardı. Saçları dökülmemek için direniyordu. Atletik yapısı kamera taşımaya uygundu. Düzensiz giyinirdi. Paltosu lekelerden oluşan bir tablo gibiydi. Yalnız çektiği görüntüler, sosyal medyada olay oluyordu.
Herkes peşimde kalacak, çünkü anılarının, kalıcı olmasını isteyeceklerdir. Kamerasını sırtlar gözünü, objektiften ayırmazdı. Bu sayede insanlarla daha rahat diyalog kurardı.
Yaşamın ciddiyeti konusunda, çelişkili düşünüyordu. Hayale kapılıp kendini Eyfel kulesinde beyaz gelinlikler arsında çekim yaparken düşlüyordu. Bazen de şehrin surlarında kılıç kalkan oyununu çekiyordu. Görenler, Allah kurtarsın, akıl fikir versin, diyordu.
Kameracı, spor oyunlarını çeker, isteyene bantları satardı. Oyunlara veya gösterilere sokulmadığı zaman da oluyordu. Bu zaman sıkıntı çeker, önüne gelene “adamını bulamadım,” derdi.
TV kanallarına baş vurmuş haber bekliyordu. Okullu olmadığı için rağbet görmüyordu. Bütün bunları aşacağım. Son sistem bir kamera almam gerekiyor, diyordu.
Düğünlerden boyunun ölçüsünü almıştı. Hatta kamerası kırılmış ve üzüntüden bir hafta dışarı çıkamamıştı. Babası karşı olmasına rağmen borç harç kamerayı yenilemişti, böylece gün yüzü görmüştü.
Yalnız gençlerin okul gecelerini, resim sergilerini ve spor karşılaşmalarını çekiyordu.
Mahalleden bir teyze, çeyiz sandığını eşyalarıyla çekimini istedi. Çekim çok güzel oldu. Tekrar gösteri yaparken şarkılı eğlenceye dönüştü. Çeyiz sandığı, müzeye gönderildi.
Evden çıkmaya hazırlanıyordu. Ev telefonu çaldı. Önce bakan olmadı. Babası kalktı ve oğlunu arıyorlardı. Seni arıyorlar, dedi. Kamaracı telefonu aldı. Telefondaki ses ağlamaklı ve yalvarırcasına bir şeyler söylüyordu.
Adalet sarayında saat onda randevulaştılar. Kamaracı zaten hazırdı. Babası hayırlısı, dedi. Kameracı tedirgin olsa da geç kalmamaya dikkat etti.
Saraydan içeri girmeden önünü kestiler. Surlardaki çekimleri sırasında, kameraya takılan bir görüntüden bahsettiler. Kameracı bandım evde, gidip getireyim ve ilgililere teslim edeyim, dedi.
Kendisine ulaşan bayan ile taksisiyle gidip bandı aldılar. Polise teslim ettiler. Kameracı da yanlarından ayrılmadı. Heyecanlı bir bekleyiş başladı. Olayın bir cinayet olduğundan şüpheleniyorlarmış.
Amatör çekim değildi. Polisler görüntüyü beğenmişlerdi. İncelediklerinde bıçakla saldıranın kaçak yurda gelenlerden olduğu, anlaşılıyor. İş yerinde çalışıyormuş. Soygun için iş yeri sahibini öldürmüş.
Görüntülerden her şey ortaya çıkıyor fakat katil bu olaydan haberi olmadığı için kaçma ihtimalini düşünmüyor. Adliyeye ifade vermeye geldiğinde tutuklanıyor.
Beyinin katilini çeken kameracıya, “dile benden ne dilersen,” diyor.
Hasan TANRIVERDİ