Tahta parçaları, birlikteliğe harçtı. Parçalar onları, sobanın başına davet ediyor ve sıcaklığıyla aynı çatı altında tutuyordu.
Sobanın ateşi ve kırmızı rengi soğuğun meyvesi oluyordu. O meyve anneye, yemek ve çayını pişiriyor ve sofranın kurulmasını sağlıyordu. Yemekten sonra sofra silinir ve üzeri defter ve kitapla dolardı.
Tahta parçaları, çocukları geleceğe hazırlıyordu. Çünkü yarınların mutluluğu, sofradaki çalışmaya bağlıydı.
Anne çocuklarım okumasa, yandığımız gündür. Okuyacaklar ki, yarınlarımıza güvenelim. Onların okuması için elimizden geleni yapacağız, diyordu.
Anne, eski eşyaları, kırıyor ve oluşan tahta parçalarını çuvallayıp kamyonete yüklüyoruz.
Kırıyor, sırtlıyor ve taşıyoruz…
Odun ve kömüre para vermiş olsak, ekmek dahi alamayız, diyordu.
Tahta parçaları, kaderin bir cilvesi olup ailenin yakıtı, oluyordu. Bu yakıt çalışana güç, okuyana zihin açıklığı veriyordu. Onun için çocuğu, okuyacak ve doktor olacaktı.
Beyaz önlüğün içinde bu günleri unutmayacaktı. Tahta parçalarının çıtırtısı ve cam ışığının aydınlığında, ne zorluklarla okuduğunu bilecekti. Bilecekti hayatı ve hayata dair çekilen sıkıntıları.
Tahta parçalarını en küçük ayrıntısına kadar toplar ve çuvala doldururlardı.
Anne, azimli bir davranış sergiliyordu. Samimiydi, yakınımız gibi dertleşiyor ve sıkıntılarını abartmıyordu. Beyinin haftada üç gün işe gittiğini söylüyordu. Derdini şeffaf bir dille ortaya koyuyordu.
Gecekonduyu bir şekilde düzenleyebilseydik, dedi.
Anneye yaklaşan arkadaşım; çocuğunuza burs vermek istiyorum. Babası telefon eder gelirse, gerekli işlemleri bankadan yaparım. Ayrıca babasına da bir iş bulacağım, dedi.
Anne göz yaşlarına engel olamadı. Başını önüne eğdi ve dua etti. Allah’ım çok şükür çocuğum sıkıntı çekmeden okuyacak, dedi. Çuvalları koşar adım kamyonete yükledi. Anne sanki yeniden güç kazanmıştı. Ruhu sakinleşmişe benziyordu.
Anne çuval sırtında olduğu halde, gözünü sildi, çok okuyacak ve doktor olacak, dedi.
Çocuğuyla gelen baba, bankada burs işlemlerini yaptılar. Baba sevincinden konuşamadı. Gözlerini peş peşe sildi.
Tahta parçaları adeta ölçümüz oldu. Isınırsak başaracağımıza kanaat ettik. Sobamızın etrafında güçlendik. Zayıf halkaya kadar düşmüş umudumuzu, tahta parçalarıyla sağlam hale getirdik.
Çocuğumuz için yoldayız. Elimizden geleni yapıyoruz. Tahta parçalarına odaklandık. Emekliliğimi alabilseydim, bu kadar zorlanmayacaktık. İstediğimizi almak ne kelime karnımızı doyuramıyoruz.
Sürünsek de çocuğumuzu okutacağız. Sobamızın çıtırtısında aşımız pişiyor, çayımız kaynıyor ve soframızda dersler çalışılıyor. Hepsini asfaltta kırılan eski eşyalara borçluyuz.
Ruh ve beden dilleri, caddeden toplanan tahta parçaları sayesinde sıcak duygularını koruyordu.
“Tahta parçaları,” başarı öyküsünün adıydı.
Hasan TANRIVERDİ