Bir dinamit ateşlendi,
fırlatıldı yine barut fıçısına.
Ortadoğu yine yangın yeri.
Peki ama bu kader mi?
Belki birilerinin elinde maşa,
körükleyip duruyor ateşi.
Can derdindeki masum insanlar ateş altında.
Çoluk, çocuk çaresiz siviller yıkılan binalar, rehin alınanlar…
Durmuyor birileri.
2. Dünya Savaşı yaşamış bu dünyada, din savaşları, ırkçılık, ideoloji, soykırım için yüzyıllar boyunca sürekli kurban veren insan toplumu yeterli dersi alamamış sanki. İlahlara insan kurban etmek çoktan bitmiş bir adet değil miydi?
Ayrımcılığın/nefretin/şiddetin/ savaşın nedeni din, ideoloji vs gibi soyut kavramlar olmasa bile;
şişmanlar/zayıflar, esmerler/sarışınlar, kadınlar/erkekler
yani aklınıza gelebilecek her türlü ayrımcılık olabilir. Siz yapmak isteyin yeterki.
Bu; bilgisayarlarımızdaki “oltalama” türü eski bir dolandırıcılık gibi. Oltaya takıldınız mı, farketmeden o oltadaki militan/ fedai bile olabilirsiniz.
Maalesef bu oltalamaya düşenlerin yanında, o coğrafyada yaşayan diğerleri, yani masum insanlar da aynı ateşte kalıyor ve dünya izliyor.
Kötülük, savaş, şiddet işte bu kadar kolay. Esas mesele, barış içinde, farklılıklarla birarada, kardeşçe ve saygıyla yaşayabilmekken, bu çok zor geliyor insanlara. Doğanın esas tembel yaratığı insan; hep kolay olanı seçiyor, uğraşmıyor adaletle, eşitlikle, hakla, barışla.
Henüz Hamas’ın İsrail’e ve İsrail’in de Gazze’ye saldırısı başlamadan önce; “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” filmini izlemiştim. Savaşın anlamsızlığı üzerine, savaş karşıtlığı üzerine bir film. Gencecik askerlerle bir savaşın içindesiniz. Güle oynaya gönüllü gittiğiniz, belki de oyun/ eğlence sandığınız bir savaşın ortasında, acımasız gerçekler çarpıyor bir tokat gibi suratınıza. Hepimizin Ortadoğu’daki savaşı endişe ile takip ettiğimiz bu zaman diliminde izlemeniz bilirim ki zor. Ama ilk fırsatta bence izlemeli ve izletmelisiniz. Aslında her savaşta ölen de, öldüren de insan, yani biziz. Hakikatte kaybeden de, yitip giden de biz.. Yani sıradan; yaşayan, nefes alan, yiyen, içen, çoluğu çocuğu, sevgilisi, eşi dostu olan, hayatta olan, yaşamaya çalışan, işçisi emekçisiyle, emeklisiyle, yaşlısıyla, genciyle dümdüz insan…
Soruyorum bazen kendime; inanç dünyasında Adem ve Havva’dan gelen, kardeş olan insanlar, kendilerine örnek olarak;
Habil’le, Kabil’i mi aldılar ne? Teni, ırkı, dili, dini, cinsiyeti vs.. Velhasıl her türlü nedenden ayrımcılığa tabii tuttuğumuz insanlarla nedir derdimiz? Neden kardeş kardeşi katleder ve neden, kimin bu kanlı eller? Biz insanlar bunları sorgulamadıkça, kendi içimizde bile ötekileşip ayrıştıkça, barış için mücadele edip, eşitlikle, kardeşçe bir arada yaşamayı öğrenemedikçe maalesef huzur bulamayacağız.
Bugün koltuklarımızda oturup televizyon ve sanaldan belki sessizce seyredenleriz. Peki ya yarın? Ya da düşünün; biz orada olsaydık? Ya oradaki adam veya kadın sen olsaydın?
Ortadoğu’nun ve dünyanın tüm masum insanlarının bir an önce huzura, barışa, sükûnete kavuşmasını,
barışın, adaletin, eşitliğin, huzur ve güvenin, refahın her yere hakim olmasını dilerim.
Sevgi ve saygılarımla.
Bir gün,
Sabah sabah bir gündüz vakti
kararacak ortalık birden belki.
Güneş bile sessizce, ürkek,
korkuyla çekilecek pusuya.
“İnsan” denen varlık korkutacak onu da..
Bir gün belki sen de;
Sarsılacaksın sıcak yatağında,
Kalkıp bakacaksın istemeden,
kesif duman kokulu,
yangın yeri sokaklara..
Yanında yakınında;
Bir ana hıçkıracak,
Bir çocuk ağlayacak.
Bir kadın yalvaracak,
Çığlıklar konuşacak.
Bir adam haykıracak..
Birden;
Görmeyen gözlerin görecek,
Duymayan kulakların işitecek.
Ne gözlerini kapamak,
Ne de kulaklarını tıkamak
hiç biri kâr etmeyecek.
Dönüp gidemeyeceksin sonra.
Gitsen,
nereye gideceksin ki?
Tüm yollar kapalı,
tüm yollar tuzak dolu.
Tüm sokaklarda acının, savaşın, dehşetin izleri…
Belki sağsalim,
şaşkın ve
ürkek
geçeceksin o sokaklardan.
Çaresizlik saracak tüm benliğini,
Bir şey yapmamanın, yapamamanın çaresizliği.
Geç kalmışlığın pişmanlığı,
Hayata sanal bir oyun gibi
tekrar girememenin çaresizliği.
Hoş tekrar girme şansın olsa,
Hatalarından ders alır mıydın ki?
Sonra hayat;
“bir can daha ister misin?”
diye sorar mı?
Sana yeni bir şans,
yeni bir can satar mı ki?
Uyuyan vicdanın o an,
Uyandıracak seni.
Yaptıkların ve
Yapmadıkların aklında..
“Neden” diyeceksin sonra..
“Neden” bu savaş,
Bu kavga?
Bakacaksın etrafındaki yıkık dökük sokağa,
Yerde yatan sevdiğin sevmediğin insanlara..
Yaşayanların gözlerindeki çaresizliği,
Yalvaran bakışları göreceksin sonra.
Tekrar soracaksın kendine;
Neydi alıp veremediğimiz,
Ne yaptık biz?
Tüm bunlara değdi mi?
Değer miydi?
Bilirsin,
Gecenin ne karası yeter,
Ne de gökgürültüsü bazılarına.
Onlar ki yürekleri
geceden de kara.
Karanlık yutar aydınlığı derler ya,
Yanılma..
Bak güneşin aydınlığı,
Gecenin karasını yeniyor
her gün doğumunda.
Bul aydınlığı,
uzat elini yanındaki insana.
Barış, kardeşlik, aydınlık,
adalet ve iyilik bulaştır onlara. Korkma.
Yayılsın bu pandemi
Hızla tüm dünyaya.
İşlemesin hiç bir karantina,
bu iyilik hastalığına..