“Derin vadi” yörenin doğa harikasıydı. Kanyon değil ama kanyon gibi derin bir coğrafi şekildi.
Dikkatimizi çeken sesler derin vadiden geliyordu. Halk arasında “Vadinin sesi” diyerek geçiştirilirdi. Karanlıktan gelse bu kadar görünmez olurdu. Rüzgârın ağaçlarda oluşturduğu sestir, diyenler çoğunluktaydı.
Yalnız vadinin sesi belirginleştikçe suyun artarak bulanması, dikkat çekiciydi. Çünkü suyun taşları kapatması, söz konusuydu.
Bir yaz sabahında, vadinin sesini yerinde dinlemeye karar verdik. Hazırlanıp yola çıktık. En büyüğümüz emekli bir ağabeyi idi. Genç yaşta çalışmaya başladığı için erken emekli olmuş ve köyüne yerleşmişti. Doğa ve kuralları, ilgi alanı, dağ ve vadiler de mekânıydı.
Emekli ağabeyi, başında şapkası ve ayağında dağcı botları ve sırtında çantasıyla bu işi çözmeye adaydı. Bizler ise giyimimize dahi özen göstermiyorduk.
Sabah erkenden, dere kenarını takip ederek yola çıktık. Fakat suyun izin vermediği yerlerde yamaçlara tırmanıyorduk. Derenin taşlardan dökülmesi ve oluşan su birikintileri görülmeye değerdi. Kenarlarda bitkiler insan boyundaydı.
Derenin gözesine yukarı çıktıkça, soğuk hissediliyordu. Gençler ise yaz sıcağını arıyorlardı. Emekli ağabey, size söylemiştim, büyük sözü dinlemeliydiniz, diyerek gülüyordu.
Köy altlarından geçtiğimizde suyun ve rüzgârın sesinden başka hiçbir şey duymamaya başladık. Emekli ağabeyi dinlenmek için düz bir taşı seçti. Taşın üzerine çıktı ve çantasını çıkarttı. Emekli ağabeyinin yanına çöktük.
Suyun sesi hep aynı çağlıyordu. Nasıl bir farklılık duyacaktık, bilemedik. Hava şansımıza güneşti. Fakat sıcaklık vadiye geç geliyordu. Çünkü vadinin daha derin kısımları, her zaman güneş almıyordu. Onun için serinliği hissediyorduk.
Düz taştan kalkmadık. Dinlendikten sonra, yukarıya çıkmaya devam ettik. Bir arkadaşın dizinin sancımasıyla geri kaldı. Arkadaşı onu yalnız bırakmadı. Bizler yolumuza devam ettik. Yukarı çıktıkça hava daha serinledi. Bulutlarda kıpırdanma oldu.
Vadi iyice dikleşti, bunun üzerine yamaca sapmak zorunda kaldık. Suyun çağlamasından yabani hayvanların kaçışmasını duyduk. Emekli ağabeyi domuzlardır, dedi. Domuzların sesi bir defa çıktı. Peşinden kaçtılar ve bir daha ses duymadık.
Vadiden gelen sesin merkezini şimdilik bulamadık. Suya inmeye çalıştık. Fakat yamaç dik olduğundan, gözümüz almadı. Hayvanlardan irkildik, başka tür yaban hayvanına, rastlamamak için sesimizi yükselttik. Her ağacın dibine ve kayanın altına yuvayı merak ettiğimiz için baktık.
Emekli ağabey, kafasına göre kaya diplerine orman aralarına giriyordu. Kaya dibinden seslendi. Yaklaştık ve domuz yuvası, dedi. Geri çıktı, ana hayvan olabilir, dedik. Biraz daha yukarıya çıktık ve çevremizde ormandan başka bir şey görmedik.
Dereye yaklaşmaya çalıştık. Kayalara tutunarak suya kadar indik. Suyun taşlardan döküldüğü yerlerin yüksekliği dikkatimizi çekti. Demek ki ses, bu yükseltilere bağlıydı. Çünkü yağmurdan sonra oluşan selin taştan dökülmesiyle farklı bir ses yükseltiyor.
Biraz daha tırmansak, suyun gözesine varacaktık. Yamaçlar izin veriyordu. Fakat emekli, geri dönelim ve düz taş her yerden güzel oturalım, dedi.
Önümüzden kaçan ve ormana giren hayvanı net göremedik. Hepimiz bir hayvan adı söyledik. Kunduz diyenlerimiz oldu. Tavşan, porsuk ve çakal olabilirdi.
Yukarı çıkmak daha kolaymış, aşağı inmekte zorlandık. Taşlar, ağaçlar ve otlar izin vermedi. Düz taşa indik ve oturduk. Yanımıza aldığımız yitecekleri ortaya koyduk. Yemekten sonra dereden su içtik. Su soğuk ve çok güzel bir içimi vardı.
Derin vadinin sesi, suyunun taşlardan dökülmesiyle oluşuyordu.
Hasan TANRIVERDİ