Seyahatler zenginleştirir insanı. Kitap okumak gibi bir nevi. İyi bir kitabın sayfalarında gezinirken; her kelime, her cümle, ister istemez bir zenginlik katar size.
Seyahatler de böyledir. Çevrenizi, olayları ve insanları okumaya, anlamaya çalışır, gözlemlersiniz sürekli.
Küçük tur minibüsümüzle, Sarp Sınır Kapısı’ndan girdiğimiz Gürcistan’da, Batum’a doğru yol alırken, yol üzeri insan manzaralarına baktım. Bildiğimiz Karadeniz insanı vardı karşımda. Sınır ülkeleri ayırıyor sadece, insanları değil ki..
Seyahatlerde gittiğiniz yerlerde kredi kartı geçtiğini bilseniz bile, ihtiyaten bir miktar naktin yanınızda bulunması gerekir. Ufak molamız bunun içindi. Lari satın alıyoruz. 500 TL veriyoruz, karşılığı 42,5 Lari. Değersiz hissediyorum birden kendimi, TL gibi.
Sanki biz Lari satın almadık da Lari bizi satın almış gibi. Neyse..
Yola devam..
Batum Kalesi sağ kolumuzda karşılıyor bizi. Çoruh’un ağzında, Roma döneminden kalma. Sırasıyla Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’na geçen Gonio Kalesi. En son Ayastefanos Anlaşması ile Acara bölgesi ile birlikte Rus İmparatorluğu’nun parçası olan Gürcistan’a bırakmış kaleyi Osmanlı İmparatorluğu. Hristiyanlık inancına göre On İki Havari’den biri olan Aziz Matthias’ın mezarının orada olduğuna inanılıyor. Uzaktan görünen o ki, her nasılsa sağlam kalmış yapı, belki de restorasyonlu. Araçtan inmeden fotoğraflıyorum usulca.
Birden sağlı sollu binalar başlıyor önümüzde. Sadece binalar mı? Devam eden inşaatlar, iş makineleri var çevremizde. Deneyimli rehberimiz Nurhan Bayraktar Alp açıklıyor; “Şaşırmayın. Burası şantiye gibidir, sürekli binalar yapılıyor.”
Bu betonlaşma bu koca koca dikilen devasa binalar hoşuma gitmiyor önce. Zaten oldum olası sevmem yükselen betonları. Ama bir tuhaflık var.
Evet dikey mimari, evet beton doğru. Ama gözü rahatsız eden bir şey yok. Sanki sihirli bir el değmişçesine yapılmış, gözlere şenlik bir şehir akıyor önümde birdenbire. Aheng barındırıyor binalar kendi içinde. Binalar konuşuyor sizinle ve birbirleriyle.
Kent girişine yakın ters süt şişesi şeklindeki bina mesela.. Görsel güzelliği, estetiği bir yana, anlamı şahane. Rehberimizden dinliyoruz manasını; “Temizlik içeri aksın. Kötülük, hile, hurda olmasın.” Amin denir buna.
Öyle kaba saba hiç bir şey yok görünürde. Solumuzda Karadeniz ve Karadeniz’e eşlik eden güzel parklar, sağımızda ise yükselen, gülümseyen binalar ve yine parklar.
Merkeze ulaştığımızda görsel şenlik sanki üst noktada. Karadeniz’e bakan DNA sarmalını andıran ve Gürcü alfabesini taşıyan güzel bir kule çıkıyor önümüze. Alfabe kulesiymiş ismi. Gürcü alfabesinin ve insanının özgünlüğünü sembolize edermiş. Işıl ışıl bir dönme dolap yanında, sonradan öğrenecek ve göreceğiz ki Ali da Nino heykeli de komşu onlara. Hikayeleri artık sonraki yazıya. Batum’da, Karadeniz’in kıyısında ne çıksa şaşırırsınız mesela? İzmir Saat Kulesi’nin benzeri inşa edilmiş desem? Püfür püfür bir İzmir kokusu geldi burnuma..
Batum iki yazıyla da yetmedi tabii ki. Yarın merkezin güzellikleri ve Batum’un ışıltılı geceleri var sırada..
Adil, eşit, huzurlu, refah içinde, sağlıklı, güvenli, mutlu ve güzel günlerde kalın.
Sevgi ve saygılarımla.