Türkiye’nin her bölgesinde, üniversitede okuyan yüzbinlerce genç nesil yetiştirilmektedir. Ama ki zorluklarla, ama ki kolaylıkla… Unutulan bir şey vardır ki o da; bu öğrencilerin ders dışında, üniversite dışında ne yaptıklarıdır.
Eğitim veren öğretim üyeleri hiç soruyorlar mı kendilerine, buranın dışarısı da aynı mıdır diye. Nihayetinde o ellerde bir mücevher işlenmeye çalışılıyor. Yani bazen unutulur, düşünülmez ki ilerisi. Nedendir ki insanlar en kolay şeyleri dahi çabuk unutuyorlar.
“Okumuş, kazanmış benim oğlum ya da kızım, böyle şeyler yapmaz” diyen anne-babanın bu sözleri ne kadar tutarcı olabilir? Uyuşturucu ve alkol belası almış başını gidiyorken üstelik! Tabi, suçlu demek komik kaçsa da bazen tablonun boy değiştirmesi görselliği fena hâlde bozmakta. Her yıl, üniversitelerin dışında, ilköğretim seviyesine kadar inen ince araştırmalar utanç tablosu gibi seriliyor önümüze. 2004 ile 2009 yılları arasında, uyuşturucu kullanan öğrenci yaş sınırı 10 yaş ve altına kadar düştü. Bu bir rezalet!
Şimdi sorarım size:
-İstatistiklere bakmakla mı çözülüyor her şey? Yoksa genç neslin elinden tutup bazı yerde bilinçlendirip, korumakla mı?
İnsanlar üzerinde oluşan her örneğin etkisi zamanla iyi veya kötü, bir şekilde görülüyor zaten. Ülkemizde her yıl binlerce genç boy gösteriyor gazete sayfalarında. Peki neden? Başarı örnekleri de yaşanırken, acı ifade eden tablolara neden dur denilmiyor kardeşim! “Gençlerin kanı hızlı akıyor” demekle mi bitiyor her şey? Bu mantıkla konuşmak size de saçma gelmiyor mu? Yani düşünün ki, “ne yapsa yeridir” denilmiş kadar olmakta bu sözler.
Her dönem ya da çağdaşlığı daha da benimseyen son yıllarda yapılan istatistik araştırmalar sunuluyor bize. Olumlu çalışmalardan dolayı minnettarız; çünkü itiraf etmeliyiz ki, biraz da olsa endişelerimiz dindirilmekte. Çağdaş bir gelecek ve daha da gelişmiş bir nesil için millet olarak, çoookkkk çalışmamız lazım çookkkkkk… Bunalıma girmiş gibi, hiçbir şeye aldırmadan, “offff”layıp “tıssss”lamakla olmuyor. Tarih belgeselinde çıkan savaş gazilerinin her zaman söylediği bir dille: “Bizden geçti, biz aldık can vere vere, şimdi korumak ve yüceltmek yeni nesilde”. Peki söyler misiniz: Ne derece bilinçlendiriliyoruz?
Bırakın din soruşturmalarını da biraz geleceğe yönelin. Siyaset! diye diye unutuyorsunuz milletinizi, geçin bu ayakları da açın gözünüzü toprağımız ne durumda bakın bir insanınıza. 2010 yılında İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti seçildi ama başkalarına laf yetiştirmekten, onun sevincini ve gururunu dahi yaşayamıyoruz. Daha doğrusu toplum olarak şuan neredeyiz bilinmiyor. Genç bir üniversiteli çıkıp meydana, “Özgürlük istiyoruz!” diye bangır bangır bağırıyor. Diğer yandan da başka bir gencin başarısı ve gurur tablosu.
Eksik olan nedir? Siyaset yapıp, birbirinize sıçramayı bırakın da gelecek içinde korku barındırmasın, dil bu kadar susmasın. Yoksa daha çok seyrede dururuz bu sahneleri!
Sevgili Hacer Hanım. Günümüz toplumunun eğitim kalitesi düştükçe, yetişen gençlerinde o oranda sorumsuzluğu artmaktadır. Dış dünyada hazır bekleyen çıkarcı ve kullanıcıların tuzağına daha kolay düşmektedirler. İş böyle olunca da, beklenmeyen olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Gençliğin içinde olan birisi olmanız gereğiyle, çok doğru tespitler yapmışsınızdır. Bütün bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması, eğitim politikalarının temel gerçeğe ve insan felsefesine uygun hale getirilmesiyle bir nebze olsun olumsuzluklar azalır. Aksı halde, bu olumsuzluklar artarak devam edip gidecektir. Beklediğim sizi gibi gençlerin sesinin duyulmasıdır. Sevgilerimle.
Sevgili hocam hiç kuşkunuz olmasın ki gerçeği ve var olanı yansıtmaya çalışacağım. Bilgilendirme ve doğruyu aktarma konusunda daha da ilerleyeceğimizi düşünüyorum. Doğru ve güvenli bir gelecek için sesimizi duyurmaya devam edeceğiz.
universite gençliği nereye gidiyor acaba.. ???
guzel bi yazı tskler..
Rica ederim ve ben teşekkür ederim sevgili dostum…