Işık ülkesinden çıkıp gelmişsin bozkıra..
Kentin en genç kalabalıklarının dolaştığı o caddede buluşmayacak mıydık?
Bulutların kuzeyden güneye doğru hızlıca koşuşturduğu , durmadan sarı, siyah, beyaz renklere dönüştüğü o öğle sonrasında..
Yüksel caddesinin genç, renkli, cıvıltılı kalabalığına karışmadan sana kavuşmak niçin imkănsız olsun.
Kentin bir ucundan diğerine, ana yollardan ara sokaklara harıl harıl insan taşıyan araçlardan birine bindin.
Yorgun akşamlardan başka nelere, nerelere taşınıyordu insanlar bunu düşündün.
Belirsizleşen geleceklere mi, farksız günlere mi, büyüyen umutlara mı?
“Ah! Bir bilsem” dedin, insanların içindeki düşleri, öyküleri.
Ben de bu merakla yürürken Cebeci’den Yüksel Caddesine, aklım, şimdi anımsayamadığım yaşam dışı uzaklıklara varıp dönmüştü.
Nasıl mı? Senin hayalinin peşine takılarak.
Küçük kasabada bıraktığın bakışı arayacaktım, şimdi yürüdüğüm bu caddenin ışıltılı sokaklarında.
Ilık bir sonbahar yalnızlığı gülümsüyordu sokağın her köşesinden.
Sabahtı. Herkesin sabahı kendine benziyordu.
Herkesin sabahı kendine benzer. Bazen özlediğimiz sabahlara doğar güneş, gölgemiz arkamızda kalır. Yüzümüze vurur aydınlık.
Bazen kırık hayallerimizi ‘yıkar’, yağmur yüklü bulutlar.
Herkesin sabahı kendine benzer. Bazen sert esen kuzey rüzgărlarıyla çatlar ellerimiz, dudaklarımız.
Bazen bir deniz mavisi gibi, bazen de bembeyaz karlar gibidir başlayan aşkımız..
Herkesin sabahı benzer kendine. Yüreklerimiz Mayıs olur, gözlerimiz Akdeniz.
Sevgilimize sesleniriz inatla ve inançla, “hep köpürsün içimizdeki deniz..”
İçimde hiç bitmeyen bir sevinçsin, yıllar geçtikçe çoğalan..
Yüreğimdeki iki büyük ateşten biriydin sen, ılık sonbaharlarda hep çiçeklenen.
Biri sevmek, biri sonsuzu bilmek..
Siyasal’ın bahçesinde ellerini ilk tutuş, kalbimde bir yangın, gözlerinde derinleşen Nisan ırmakları.
Ölümün gözü dönmüş günleri..
Halkın yürekli çocukları. Yalnızlıkların, kimsesizliklerin, yabancılıkların yürekleri yakıp, bilinci ışıldattığı acılı yıllar.
Yüzündeki o ince sevinci nasıl da bu kadar olgunlaştırdın?
Taşıdın mı onu yıllar ve yollar boyunca? Kentler gezmişsin, insanlar, yüzler, umutlar, düşler görmüşsün..
Ellerinde yerleşik nice sevinçler büyütmüşsün.
Sesinde hep o zamanlardaki özgür gülüşün..
Yumuşak, sıcak, bembeyaz mavilikleri aşarak ulaştı bana.