Yaz aylarının gönlü okşayan güzelliğinin bitmesini aklımdan geçirmiyordum. Buna rağmen, “Son bahar geldi,” dedim.
Son baharın gelmesi, içime hüznü çöktürdü. Sararan yaprakları dal uçlarında ve ağaç diplerinde gördüm. Yapraklar dökülmüş ve dallar çıplak kalmıştı.
Yaprağın toprakla kavuşması, meyvenin olgunlaşması demekti. Toprak, yaprağı bu hoş günlerde anlayacak ve çiçeklerde peşinden meyvelerin geleceğini biliyordu.
Yaprakların dökülmesini sağlayan ve çalıp oynayan böylece ağaçları çıplak bırakan salgı maddeleriydi. Bu maddelerin amacı, ağacı kışa hazırlamaktı. Böylece ağaçlar yılık döngüsünü tamamlardı. Sistematik bir döngü herhangi bir problem çıkmadan, sonuçlanırdı.
Neşe ve sevinçle başlayan bir döngü, gururu kadar hüznüyle yılın döngüsünü kapatırdı.
Bizim de bir sonbaharımız vardı. Yalnız sistematik bir döngüye girmeyen. Ancak nesiler arasında bir sevgi ve saygı bağı kuran. Bu bağın gücüyle, toplumsal olarak yaşayan, geçen zamana rağmen, hayatın kurallarına yenik düşen. Düşerdik yaprak gibi bir daha kalkmamacasına. Düşerdik beyaz sayfanın satırları arasına.
Yaprak, çiçek ve meyve ortam şartlarını, kabullenmiş ve dayanma gücünü yitirmiştir. İnsanlar da menfaat çatışmasına boyun eğmiş ve küçük dünyasında yenik düşmüştür. Yenik düşüp sığınmıştır istek ve arzularına.
Küçük dünyamıza uyum gösterenlerle iyilikte kesiştiklerimiz olmuştu. Onlara insanlığın en iyi örnekleri dedik ve bağrımıza bastık. Yine de çatıştığımız, sosyal yapı küllerini gizledi. Yakmadı, kuru dal parçaları alev alıp tutuşmadı.
Çeşitli konularda küçük dünyamızdan çıkmaya çalıştık. Fakat hayatın çıkmaz boyutlarına sürüklendik. Sürüklendik akar sularla deryaya, deryanın azgın dalgalarına.
Mavilikler arasında büyük dünyamıza geçtik. Fakat istediğimiz halde geçemeyen çok oldu. Büyük dünyada, dar kalıplar içerisinde kaldılar. Kızıl derililer gibi, kendilerini çadır obalardan kurtaramadılar. Çadırın ruh aleminde ıstırap içerisinde yaşamını devam ettirdin. Öyle bir ruh alemi ki bu alemde büyük dünyayı göremedin.
Büyük dünyanın ekseninde, çiçek ve meyvenin peşinde değiliz. Küçük dünyanda saçmalıyorsun. Ayakların çıplak, saçında aklar hâkim olmuş, fakat hâlâ düşünemiyorsun.
Aynı küçük dünyamızda çocukluk anılarımız geçti. Onun için çocukluğu seninle, yetişkinliğimi de öğretmenimle seviyorum. Çünkü öğretmenimle aynı dünyanın insanlarıyız. Sevgi dolu ruhumla bir olmayı arzuluyorum. Bu arzuyla, çiçek ve meyvelerin olgunlaştığı bir atmosferde birlikteyiz.
Sonbahar geldi, özleriz yaz güzelliğini, sıcağını, denizini ve dağını. Neleri kaybettiğine tanık olursun. Tanık olmak istediğin günler güzelliklerle dolu. Bu dolu günler, gönüllerde neşeli ve ferah bir atmosfer yaratıyordu.
Soğuk günlerin habercisiydi sonbahar. Evden çıkmak mı? kolay olmadı. Bahara çiçeklerin ve de meyvenin ancak tohumları kalabildi.
Sonbaharda gönüller başka bir yara aldı. O günlerden, aralanmıştık soğuk ve de kara. Kalmamıştı çiçeklerimiz balkonda bile. Meyvelerimiz sıcak yer aramamıştı.
Sevgiyle yoğrulan, güçlü bir ruhla, bilinçli hareket edebildik.
Hasan TANRIVERDİ