Yalan, güven duygumuzu erozyona uğratır. Güveni izleyen sevgi, sadakat, sorumluluk ve saygı duyguları da yitirilir.
Peki yalanı ve yalancıyı nasıl teşhis edebiliriz?
Çok kolay ve basit bir teknikle.
Dr. Doğan Cüceloğlu’na söyleşi sonrasında bir soru sormuştum:
“Hocam kulak mı yoksa dil mi en iyi anlatım/anlaşmak için kullandığımız beden dilidir!”
Yanıtı anlamlıydı:
“En önemli dinleme ve anlama organımız gözdür.”
Mantıklı ve doğruydu.
Aldığım beden dili derslerinden de anımsadım şuydu:
Bir kimse sizinle konuşunca gözlerine bakın. Yalan söyleyen biri eğer sol tarafa bakıyorsa kesin yalan söylüyordur.
Eğer ki karşınızdaki kişiye bir soru sorduğunuzda gözlerini sağa sola doğru kaydırıyorsa bilin ki anılarına kısa süreli yolcu oluyordur.
Ve gözlerini sağa doğru kaydırıyorsa bu kişi kendisini ilgilendiren konuları düşünüp kendinden bahsedeceğini anlarız.
Sözü özetlemek gerekirse;
Gözler asla yalan söylemezler. Eğer sevdiğinizin yalanını yakalamak istiyorsanız; ona cevabını çok iyi bildiğiniz soruyu sorun:
“Beni seviyor musun?” Diye…
Bu soruyu sorduğunuzda sol tarafınıza doğru gözlerini kaydırıyırsa bilin ki yalan söyleyecektir.
Tabi yalan söyleme tekniklerini bir tek gözlerden test edemeyiz. Beden dilimiz bize sessiz mesajlarını diğer organlarımızla da iletmektedir.
Size ipucu vereyim mi?
Önemsediği biz kişiyle sohbetteyken bedensel olarak olmasa da zihnen uzaklaşın. Düşünüyormuş gibi davranın. Kendinize şu soruları sorun:
Ben ona ne sordum, o bana ne anlatıyor?
Bana bunları neden anlatıyor?
Bunları neden özellikle bana anlatıyor?
Bunları neden şimdi anlatıyor?
Anlattıkları mantık var mı?
Anlattıkları geçmiş ile örtüşüyor mu?
Konuştuğu konu hakkında gerçekten bilgi sahibi mi?
İnanın her yalancı ardında bir iz bırakır. Hem de mutlaka bırakır.
Bunu için de temkinli bir yaklaşımla objektif dinleme ve iyi bir hafızaya sahip olmalısınız.
Aslında zeki kişilerle diyalog kurmayı bu nedenle severim. Yalan ve ihanetlerini ustaca gizlerler. Lakin unuttukları bir gerçek de şudur:
Örneğin, unutmuş gibi yaparak daha önceki anlattığı bir konuyu yeniden sorarım. Eğer yalan söylüyorsa beni ikna çabasına farkında olmadan dalacaktır. Yalanını desteklemek için başka bir yalanla örtbast etmeye çalışacaktır. Sözü uzatacaktır, örneklerle kendi zihnini tarumar edecektir. Kendince geçerli mazeretler sunacaktır.
Ve hatta ikna mı olmadınız?
Bu kez de sizin verdiğiniz yanıtların etrafında fır döndü gezintiye çıkarak sözel taarruza geçecektir. Siz de sürekli savunmada kalmış olacaksınız.
Sonuçta sizi bir türlü ona ulaşamadığınız hissini duyumsatacaktır.
Şimdi aklınıza şu soru takılabilir:
“Peki sen yalanı anladığında ne yaparsın?”
Bense yalanı yemiş gibi yapıp ters psikoloji ile yalanını itiraf ettirerek doğruya ulaşanlardanım. Baktım hedefte doğru hiç yok: O halde sessizce uzaklaşanlardan olurum.
Ve Tan Taşçı ‘nın şarkısı dudaklarımda nağme nağme yükselir…
Sence ilk adımı hangimiz attı?
Her yer toz dumandı, zaman göz ardı
Kandırdık kendimizi, zaten olmazdı
Belki bir oyundu ama canımız yandı
Bir an dayanamam
Bu dünyaya yaranamam
“Gitme, sonum olur”, diyen dilin
Kalbin yalan, vedan yalan
Bana aşktan söz etme n’olur…
.
Olur…
İçinde su katılmamış yalan var ise;
Söz etmeyelim!..
Emine Pişiren /Akçay