Tabiatım bu sanırım; yeni insanları, yeni hayatları, yeni toplumları ve kültürleri tanımayı, seyahatleri severim. Tarih kokan yerler, arkeolojik alanlar, üzerlerinde geçmişin izlerini taşıyan taşlar, kitaplar özel ilgi alanımdır benim. Çok şey söyler o soğuk görünen dilsiz taşlar, gezdiğiniz coğrafya size. Dünyayı, yaşamı ve insanı keşfedersiniz sanki sil baştan yine. Anlam bulursunuz yaşananlara, yaşadıklarınıza ve başka gözlerle bakarsınız tutunduğunuz hayata.
Yakın bir zaman diliminde mağaraları gezdik benim gibi meraklı dostlarla. Peşi sıra arkeolojik alanları da.
Mağara yaşamından gelen insanın ayağa kalkışını gözlemledik sanki birlikte. Yaşama mücadelesini.
İnsan önce dik durmayı öğrenmiş, ayağa kalkıp yürümeyi. Sonra teknolojiyi.
Bu ayağa kalkışla doğum süreleri kısaldı derler, ortalıktadır artık prematüre bebekler, bizim gibi.
Bilinen o ki, anaerkil başlamış ilk düzen. Toprak ana kutsal, çocukları ise bağrında. Doğumda da kutsallık var, bir mucize gibi tabiattaki. Kadın mucizenin kaynağı, bundandır kutsiyeti.
Fiziki ihtiyaçlarını gidermeye çalışan atalarımız, güçsüz kaldıklarında anlamlandıramadıkları şeyleri, umudu, beklentileri maneviyatta aramaya başlamış. Tanrılar yaratmışlar kendilerine, yarattıkları tanrılara tapmış. Mağaralara, kayalara, taşlara her yere dileklerinin, umutlarının, inançlarının izlerini bırakmış. Kutsiyet şemsiyesi.
Ayağa kalkan insan, kendini hükümran zannetmiş. Doğayla mücadele ile yaşamak için çabalarken birden, doğayla barışmak yerine ona hükmetmeyi öğrenmiş. Hırs ve bencillik gelmiş kol kola, sinmişler arsızca insana. Çitler çevrilmiş dört yana. Kutsal olan ne varsa sahiplenilmiş, “ben”, “bana”, “ benim” denmiş. Kardeş kardeşe kıymış, savaşlar, çatışmalar, kıyımlar baş göstermiş. Toprak ana bağrındaki çocuklarını sessizce, çaresizce seyretmiş.
Velhasıl birileri asıl gücü; insanların zaaflarını keşfetmiş ve uyuyanlar üzerinden beslenmiş. Sömürü keşfedilmiş. Uyanmamalıymış uykudakiler, bir düzen oluşturulmuş böylece, ninniler uydurulmuş, ninniler söylenmiş. Ninnilerin adı değişmiş, bestesi değilmiş. Oysa nitelik hep aynı kalmış.
Kısacası çırılçıplak eşit doğan insan, doğumla etiketlenmiş.
Etiketlerin sağlamlaşması için düzenle mühürlenmiş. Kabullenilmiş hayatlara insanlar mahkum edilmiş. Düzen çıkmaza girdiğinde yeni ninniler sahnelenmiş. Oysa ki insan dediğin çırılçıplak, hür ve eşit, dünyaya gelir, öyle de gidermiş. Hayat dediğin kısacık bir rüya, onu da çoğunluk başkalarının eline vermiş ve fark etmemiş.
Umudum odur ki bir gün insan, gerçekten uyanık uykulardan uyanacak ve birlikte ayağa kalkacak.
Eşitlikle, insanca, doğayla uyum içinde, adil bir düzende barışla ve sevgiyle yürüyecek. Ne zaman gerçekleşir bilinmez, muhtemeldir ki ömrüm yetmez buna. Ne olursa olsun, umut yaşamın kaynağı, umut olmazsa yaşam olmaz insanlara.
Bu portaldaki ilk yazım, okuyucuyla tanışma diyelim.
Sürçü lisan ettiysem affola, herkes için adil, huzurlu, güvenli, sağlıklı, özgür, barış ve refah dolu günler dilerim.
Sevgi ve saygılarımla.
Hoşgeldiniz. Kaleminize sağlık İncilay Hanım.