Efendim seçim atmosferine son hızla girdik.
Hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri var hem de milletvekili seçimleri…
Bütün adaylar güzel ülkem Türkiye’mi kurtarmak için kıyasıya bir yarışın içerisine girdiler
‘Ülkemin kurtulmaya mı yoksa politik dar boğazdan kurtulmaya mı ihtiyacı var? o tartışılır.
Zaten benim konum da bu değil.
Konumuz dil ve üslup…
“Tatlı dil, güleryüz bir erdem sarayının iki kanatlı kapısı gibidir.” veciz sözüne atıfta bulunulmayan Türkiye’de siyaset çok sert bir dille yapılıyor.
Üslubu beyan aynı ile insan.
Siyasi dil ve üslup sorunu siyasi liderleri birbirlerinin yüzüne bakamayacak duruma getirebiliyor fakat ülkemizde politik yüzler ve maskeler bol olduğu için onca tartışmaya rağmen politikacılar yine de bakacak bir yüzlerini buluyorlar.
Bu yazımızı politikaya yeni giren kahramanlar,(!) bürokratlar ve lider adayları iyi okumalı..
Efendim ,Neşet Baba’nın dizeleri ile başlayalım mı?
“Tatlı dillim, güler yüzlüm ey ceylan gözlüm.
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?”
( Off be Mirim;Bu dizeler varken aptal dizilere ne gerek…)
Moda’nın modası geçmeyen sanatçısı Rahmetli Barış MANÇO;
“Öğrenilmesi gerekli ilk dil tatlı dildir.” derken halk aşığı büyük ozan Neşet ERTAŞ’ı doğrulamaktadır.
Dil dedik , üslup dedik bir öykü ile devam edelim.
Zengin bir Yunanlı’nın Esop adında bir kölesi vardır. Efendisi Esop’a:
“Bugün çok sevdiğim bir misafirim gelecek. Ona bildiğin en güzel yemeği pişir” der.
Esop; dil kızartması yapıp, sofraya getirir. Efendisi yemeği çok beğenmiştir. Misafir gittikten sonra O’na:
“Nereden aklına geldi misafire dil kızartması ikram etmek?” diye sorunca;
Esop:“Efendim, insanlar dil ile konuşur ve anlaşırlar.
Güzel öğütler,iltifatlar dil ile ifade edilir.
Şiirler onun ile yazılır.
Türküler onun ile söylenir.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Dilden daha güzel ne olabilir?” cevabını verir.
Bir süre sonra efendisi Esop’a;
“Bugün sevmediğim bir misafirim gelecek ona da en kötü yemeği pişir.” der.
Esop yine dil kızartması yapıp getirir.
Misafir gittikten sonra efendisi Esop’a dönerek,
“Geçen hafta en iyi yemeği yap dedim, dil kızartması yaptın. Bugün en kötü yemeği yap dedim, yine dil kızartması yapıp getirdin.
Nedir bunun sebebi?”
Ezop: “Efendim bunu bilmeyecek ne var;
Bütün hakaretler, küfürler, dedikodular hep dil ile yapılır.
Düşmanlıklar dil ile kazanılır.
Dil yarası kılıç yarası gibidir.
Dilden daha kötü ne olabilir,
Dilin kemiği yoktur ama bir vuruşta öldürdüğü insan çoktur.
Dizginsiz dil bela getirir.
Kişi dilinin altında gizlidir.
cevabını verir.
Kötü dil yaralamadan öldüren kılıç gibidir denilmiş,yumuşak ve güzel söz ise Kutsal Kitap üslubu sayılmıştır.
Çünkü gerek Kuran’ı Kerim’de, gerekse hadisi şeriflerde ,kutsal metinlerde müminler; kendi aralarında kardeşliğin oluşması, kırgınlığın ve dargınlığın son bulması için barış dili kullanmaya ,güzel ve yumuşak söz söylemeye davet edilmiştir.
Barışı bozan ve düşmanlığı körükleyen davranış ve ifadelerden kaçınılması istenmiştir.
Güzel bir söz; insanın içine gizlenmiş kin,nefret ve düşmanlığı yok eden; kökü sabit, dalı gökte her zaman yemiş veren güzel bir ağaç gibidir.
Kötü söz ise; kalplerde biriken hasetleşme, hesaplaşma,inatlaşma duygularının dillerden akan öldürücü zehri gibidir.
Söz vardır, insanları birbirine düşürür.
Söz vardır kavgaları sona erdirir, sulh ve sükûna vesile olur.
Sözün doğru ve güzel olması kadar yerinde, zamanında ve muhataba göre söylenmesi de büyük önem taşır.
Yerinde ve zamanında söylenmeyen söz, hedefini bulmayan ok gibidir.
Onun için Yunus:
“Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ede bir söz,
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağılı aşı
Bal ile yağ ede bir söz.”
dizelerinde ne güzel söylemiştir.
Fayda sağlamayan, pişmanlık duyacağımız sözlerden kaçınmamız lazımdır.
Zamanın birinde üç hükümdar varmış.
Birincisi:
“Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediğimden hiç pişman olmadım.”
İkincisi:“Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin esiriyim.”
Üçüncüsü ise: “Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücüm yetmedi.” demiştir.
Sana senden olur,
Her ne olursa,
Başın selamet bulur,
Dilin durursa.
Göz iki, kulak iki,
Ağız tek,
Çok görüp,
Çok dinleyip,
Az söylemek gerek, atasözlerimiz boşuna söylenmiş sözler değildir.
İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünde barış yolunda sürdürülen mücadelelerin kolay olduğunu söylemek mümkün değildir.Tarih boyunca barışın gönüllü elçiliğini yapan bütün peygamberlerin ortak mücadelesi, insanlığı barışa ve huzura kavuşturmak olmuştur.
Dolayısıyla bilinçli bir insanın amacı da bu dünyayı bir barış yurduna çevirmek için çaba harcamak olmalıdır.
Millet olarak kamplaştırılmak istendiğimiz şu günlerde çatışmacı dil yerine barış dilini yaygınlaştırmakla kaostan kurtulabiliriz.
Zira barış dilinin yaşam tarzı hâline geldiği bir toplumda, gerçek anlamda barış ve güven sağlanabilir.
Hem unutmayalım sosyal medyada politik aidiyet duygularıyla birbirimizi kırarken seçimler bittikten sonra Ankara’ya gidenler bizi hatırlamayacaklar bile…
Arabesk müziğin duayenlerinden Sn Orhan GENCEBAY’ın şu dizeleri ile yazımızı sonlandıralım:
Dil yarası dil yarası, en acı yara imiş.
Dudaktan kalbe bir yol var ki saygı ve sevgidenmiş.
Dil yarası dil yarası, en acı yara imiş.
Dudaktan kalbe bir yol varki sevgi ve şefkattenmiş.
Tatlı dille de tatlı tatlı uyaralım ;
*Audi, vide, tace, si vis vivere.
*Dinle, gör, sus, eğer yaşamak istiyorsan.
Vesselâm.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
Kaleminize yüreğinize sağlık başkanım.
Allah razı olsun…
Her zamanki gibi yazarımızin başlığı pek bir manidar da ama biz de malum ağzı olan konuşuyor. Mütedeyyin ve mutasavvif Anadolu insanı kayboldu gitti yada bir yerlerde çile dolduruyor inşallah her devirde üslubun nam yaptığı bu topraklarda usul esas ve üslubun yan yana şahlanmasi dileğiyle…