Makinist gün boyu yıkımla uğraşmıştı. Molozları araca yükleyip yıkım sahasından uzaklaştırması, epeyce zaman almıştı. Ayrıca problem sokaklardı. Çünkü sokaklar, büyük tonajlı vasıtalara hareket etme fırsatını çok az tanıyordu.
Karanlığa rağmen, molozlar ve beton parçalarını tıra yüklemeye çalıştılar. Tır, tonlarca moloz yığınını süpürdü. Kaptan fazla yükü, boşaltmak gerekir, sözüne, kimse kulak asmadı.
Kaptan kara kuru kır saçlı ve çakır gözlüydü. Yüzü kırmızı ve derisi kırışmıştı. Hayatın çilesini çekmiş, yorgun görünüyordu. Tıra baktı, “İki gözüm, seninle ne yollar aştık ve ne geçitler geçtik,” dedi. Direksiyona çıkmadan sigarasını yaktı. Makinistin bırak şu zehri demesine aldırmadı.
Tırın homurdanışı ve çıkarttığı kara duman korkunçtu. Sokak meyilli ve engebesi vardı. Şoför pencereyi açtı ve makiniste el salladı. Yük fazla da olsa “İki gözüm çeker” demek istedi. Makinist “Allah yolunu açık etsin,” dedi.
Tır kalkmaya çalıştı. Kabaran dalgalara tutulan gemiler gibi tırın her tarafından çatırtılar geliyordu. Kaptan “yükü biraz boşaltsak, tekerlerde problem var galiba,” dedi. Tır içinden gelen seslere rağmen ağır ağır tekerini döndürmeye başladı.
Makinist, mekanik aksamın önemi “bulvara inene kadar,” dedi. Kaptan tekerlerde arıza var gibi yükü boşaltalım, sözüne “Bir şey olmaz” cevabını aldı.
Tır zorlukla tekerini döndürdü. Direksiyon sanki boşa dönüyordu. Yoldakilere “Çekilin” dedi. “İçindeki sese kulak ver” derler. Çünkü “Tır da olsa arıza yapabilir, bakmak gerekir, neyse bulvara ineyim. Hayal aleminde ben yaparım demekle olmaz,” dedi.
Yükün ağırlığına zorlukla katlanan tır, engebeyi aşacak soluğa sahip değildi. Tekerler dönmeye başladığından beri soğuk almışçasına titriyordu. Kaptan pencereden dinliyor ve sesleri duydukça kızarıp bozarıyordu. Zincir halkaları kopuyor gibiydi. Çünkü içeriden gelen sesler kötüye işaretti.
Seslere rağmen yüz metre kadar yol alan tırda direksiyon da sallanmaya başladı. Tekerler ve direksiyon söz dinlemez oldu. Şoför gördüklerine yoldan çekilin diye bağırıyordu. Frenin de aksaklığı söz konusuydu. Tır ne yazık ki, gittikçe hızlanıyordu. Arada fren denemesi olumlu cevap verse de tır hızlanıyordu. Anlayacağınız tamamen kontrolden çıkmıştı.
Engellerde direksiyon tamamen kontrol dışıydı. Kaptan şoför, ne kadar idare edeceğine karar veremiyordu. Yol kenarındaki bir taksiye çarptı ve geçti. Ayrıca neye çarparsa parçalıyordu. Örneğin kamyoneti hurdaya çevirdi.
Tır hafif sağa yönelmesi gerekirken, burnunun doğrultusuna gitti ve taksiyi böcek gibi betona yapıştırdı. Az ilerden kaştan aşağıya gecekondunun üzerine düştü ve patlama oldu. Gecekondu diye bir yapı, artık yoktu.
Patlamayla moloz yığını her yana dağıldı. Büyük bir toz bulutu oluştu. Olay yeri görünmez hale geldi. Tırın kalkmasında, tekerlerin yürümesinde, çekilen zorluğun karşılığında ve yükü azaltalım sözü esas alınmalıydı. Teker dönmüyor, direksiyon boşta bu durumda yükü hafiflemeden nereye gidiyorsunuz?
Böyle bir gerçeğin değerlendirilmesi yapılmamışsa, yeni bir kaçınılmaz gerçekle karşılaşılacağı anlamına geliyordu. Olay son sözdü, kopan da zincirin son halkasıydı.
Gecekondudan farklı bir ses gelmedi. Burada aile yaşıyorsa, onlar büyük bir gürültüyle hayata gözlerini yummuşlardı.
Olay yerine koşanlar, karanlığa aldırmadan; patlamayla irkildik, deprem oluyor sandık, çok korktuk. Birisi gök taşı, diğeri trafo patlaması, dedi.
Olay yerinin gündüz gözüyle görüntüsü korkunçtu. Gecekondu moloz yığınıyla kapanmıştı. Orada kimse gecekondunun olduğuna inanmazdı. Tır ters dönmüş ve böcek gibi bacaklarını sallıyordu.
Komşuların dediğine göre dayısının peşine ağlayan küçük kardeş, dayısıyla gitmişti. Çocuğu olay yerine getirmediler. Molozlar kaldırılmaya çalışılıyordu. Kırılan masanın altındaki yıkıntılar arasından kurşun kalem ve silgi bulunması, herkesi göz yaşlarına boğdu.
Gecekondu aileye ve kaptana mezar olmuştu. Kaza göz göre göre gelmişti. Kaptan tekerlerde problem var, direksiyon boşa dönüyor, demişse de dinleyen olmadı ve bu elim olay meydana geldi.
Ailenin küçük çocuğu dayısının yanında, bir sürü oyuncak ve bisikletiyle oynuyordu. Babasıyla bisiklet yarıştıracak, ablasıyla resim yapacak ve annesine hediyesini verecekti.
Küçüğün dayısından başka yakını kalmamıştı. Ablam diye sayıklarken, herkes ağlıyordu.
Kaptan şoför de çocuklarına ulaşamamıştı. Tır ile geçirdiği günler az değildi. Ailesiyle yaşadığı güzellikleri anlatmak sayfalar alırdı. Cebinde çocuklarının fotoğraflarıyla moloz yığınlarının arasından alınmıştı.
Kader ağlarını örmüş, fakat anlaşılamamıştı. Gecekondu bir aileye mezar olurken, acaba ders alınacak mıydı?
Hasan TANRIVERDİ