Bir şarkı vardı..
“mecburen mecburen” ..
“erken kalkmak mecburen..işe gitmek mecburen..
“mecburen mecburen mecburiyetten..” diye devam ederdi..
Bu düzende “çalışmak” ne demektir?
Hayat çok pahalı, enflasyon çok yüksek, yoksulluk derin, işsizlik yaygın, iş güvencesi yok, gelirler adaletsiz ve borçlar tırmanmış..
Toplumsal hayat aşınmış, iyice değersizleştirilmiş..
Bu ortamda “çalışmak” nasıl bir mecburiyet olmasın.. ayakta kalmak için bir zorunluluktur..
Kim için?
Elbette emekçiler, ücretliler..milyonlarca vatandaş için.
Buna karşın, çalışma hakkına ulaşamayan yine milyonlarca yurttaşımız var..
Türkiye’nin çarpık kapitalizminde bugün böyle.
OYSA GERÇEKTE “ÇALIŞMA” NEDİR?
İnsanın kendi potansiyelini keşfedip geliştirmesidir. Kendini gerçekleştirmesidir.
İlerici ve dönüştürücü bir etkinlik olmalıdır, toplumsal amaçlara da hizmet eden bir örgütlenme..
İnsan kendini nasıl “var edecek?”
Emeğiyle, bilgi ve birikimiyle, yetenek ve niteliğiyle..
Karşılığında, insan onurunu koruyacak güvenceli bir ücret ödenmesi gerekir.
“Performans” kavramının yerini “insanın, emeğin üretkenliği” almalı. Artan verimlilikten emek, hakkı olan payı almalıdır.
Üretkenlik, işçi sayısını azaltarak değil; teknolojiyle, iyi çalışma koşullarıyla, adil bir bölüşümle, emeğin niteliğini arttırarak sağlanmalıdır.
“Piyasa temelli rekabet” değil, “toplumsal temelli yaratıcı rekabet” olabilir.
Çalışma, üretimle ilgili olmalı, ne üretilecek, kim için üretilecek, ne kadar, ne zaman, nerede ve nasıl üretilecek?..
Bu soruların yanıtını piyasa değil, toplumsal gerekler vermelidir.
Kamu, sosyal devlet ve uzun vadeli toplumsal kalkınma planları vermelidir..
Üretim araçları gelişiyor, üretkenlik artıyor, teknoloji ilerliyor..
O halde NİYE BU KADAR UZUN SÜRELİ ÇALIŞILIYOR?
Kapitalist, daha çok kar elde etsin diye mi?
İnsanların “boş zamanları” nı artırmak gerekiyor.
Boş zamanları “hoş zamanlara” çevirsek ne kadar güzel olmaz mı?
Bu kadar çok ve acımasız şartlarda çalışıyoruz da ne oluyor?
Hiç baktınız mı, Türkiye 144 ülke içinde “çalışma hayatında” kaçıncı sırada, diye?..
Evet, 124’üncü sıradayız.(Kaynak; Dünya Ekonomi Forumu, World Economic Forum, Aktaran; Dr. Halit Suiçmez, Verimliliğin Ekonomi Politiği, Verimlilik Dergisi, 2015/1, s.23)
İşgücü Piyasası Etkinliğinde-ki bu çalışma hayatı demektir- 144 ülke içinde 124’üncü sıradayız.
Yukarıda kaynağını verdiğim araştırma Türkiye’nin en zayıf göstergesi olarak bunu belirtmiştir.
Bu çalışma hayatı içinde; düşük ücret, verimsizlik, taşeronlaşma, düşük eğitim, çocuk işçilik, iş kazaları, kötü çalışma koşulları, yetersiz beslenme, yetersiz bebek,çocuk bakımı-eğitimi gibi bir çok alt gösterge bulunmaktadır.
Türkiye’nin dünyada en zayıf olduğu alan burasıdır.
Peki “en güçlü” olduğumuz alan hangisiymiş, diye merak ettiniz mi, onu da yazayım..
Efendim, pazar büyüklüğünde on beşinci sıradayız.
Bu güçlülük mü, “tüketim ekonomisi mi” orasını siz yorumlayın lütfen..
İşgücü piyasası etkinliği göstergesi bir anlamda ülkenin üretkenliği demektir.
Çünkü sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak kurumların, politikaların ve üretim faktörlerinin tümünü kapsayan bir göstergedir.
“Mecburen mecburen,
İşe gitmek mecburen….mecburiyetten”..
Mecburiyetten gerçek hürriyete geçeceğimiz günlerin özlemiyle..
Sağlıkla..sevgiyle..